Dünya Mirası Adalar Ekoloji ve Kültür Derneği başkanı Derya Tolgay, Maraş depremlerinin yıldönümünde bölgedeki çevre sorunlarını ve yeniden yapılanmayı Gazete Duvar için değerlendirdi
Türkiye’de maalesef doğal afetlerin felakete dönüşmesi yeni normalimiz haline geldi. İnsan yaşamının ne kadar değersiz olduğu hepimize her geçen gün tekrar tekrar hatırlatılıyor. Bu önlenebilir felaketlerin en büyüğü de ülkeyi derinden sarsan 6 – 20 Şubat Kahramanmaraş depremleriydi. Bir bölge yerle bir oldu; on binlerce insan, yılların birikimi olan ihmaller, plansızlık ve umursamazlık nedeniyle yaşamını yitirdi. Felaketin üzerinden 2 yıl geçti. Ancak ne yaralar sarıldı ne de şehirlerin üzerindeki toz bulutu kalktı. Geçen iki yıla dönüp bakınca bölgeden hâlâ aynı feryatların yükseldiğini duyuyoruz.
Yaklaşık iki yıldır başta Hatay olmak üzere deprem bölgesini saran molozların toz bulutu yerini yeni inşaatların toz bulutuna bıraktı. Hava kirliliği ölümcül bir tehdide dönüştü. Bölgede yaşayanlar bir nefes almak için dışarıya çıkıp yürüyemeyecek hale geldi. Bölgede toz bulutları arasında yaşam mücadelesi sürerken Antakya Çevre Koruma Derneği, Dünya Mirası Adalar Ekoloji ve Kültür Derneği ile Asist – İstanbul Sivil İnisiyatifi, deprem bölgesinde daha iyi bir yaşam ve sivil bir çevre planı için bir araya geldi. Bölgede yaşayanların yanı sıra Türkiye’den ve yurt dışından farklı disiplinlerde uzman isimlerin de desteğiyle çalışmalara başlandı.
TÜRKİYE’DE SİVİLLER TARAFINDAN YAPILAN ÇEVRE PLANI
Büyük ölçekli ve küçük ölçekli çevre planları, ilgili resmî kurumlar tarafından yapılır ve onaylanır. Dünyanın birçok bölgesinde de yaşanabilir, iklim krizine dayanıklı, sürdürülebilir şehirlerin planlamasında ilk adım çevre düzeni planlarıdır.
Sivil toplum kuruluşları da bundan hareketle kolları sıvadı: Havası temiz, suyun içilebildiği, verimli topraklarının ekilebildiği, tüm canlıların birlikte yaşayabildiği, depremlere dirençli, daha güvenli, adil, doğa dostu ve afetlere dayanıklı bir gelecek inşa etmek amacıyla yola çıktılar ve “Asi Çevre Vizyon Planı”nı oluşturmaya başladılar.
‘ÇALIŞMALAR, DEPREMDEN ÖNCEKİ PLANLARA GÖRE YAPILIYOR’
Konuyla ilgili merak ettiklerimi Dünya Mirası Adalar Ekoloji ve Kültür Derneği Başkanı Derya Tolgay’a sordum. Tolgay’a yönelttiğim sorular ve aldığım yanıtlar şöyle:

Böyle bir çalışmaya neden ihtiyaç duydunuz?
Felaketin hemen ardından gördük ki, yaşadığımız yıkım yalnızca depremin değil, insan hatalarının da bir sonucuydu. Depremin ilk gününden itibaren biz ne yapabiliriz diye düşünmeye başladık. Dünyanın en aktif deprem kuşaklarından birinde yaşamamıza rağmen doğanın yasaları hiçe sayıldı, tarım alanlarına, ovalara ve sulak bölgelere imar izni verildi, yeterli dayanıklılıkta olmayan yüksek katlı binalar dikildi, imar barışı adı altında kaçak yapılar yasallaştırıldı. Tarımı, doğası ve insanıyla bir bütün olan bu coğrafya için sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek hepimizin sorumluluğu. Bu doğrultuda 1:100.000 ölçekli planlar ve ÇED süreci ile doğal kaynaklarımızı koruyarak çevre dostu inşaat ve yapılaşma tekniklerini destekliyoruz.
İlgili resmî kurumlarla çalışmanız kapsamında görüştünüz mü?
İlçe belediyeleri, STK’ler ve uzmanlarla görüştük. Çalıştaylar yaptık, sahada drone’lar ile çekimler gerçekleştirip, farklı bölgelerdeki çevre ve ekoloji odaklı görüşmeler yaptık ama henüz Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile görüşmedik. 1:100,000 çevre planlarına erişmeye çalıştık ama sadece deprem öncesinde hazırlanmış olan Hatay İli Çevre Düzen Planı var elimizde. Bunun dışında bölge için hiçbir plan bakanlık sitesinde şu anda paylaşılmıyor. Şu an Hatay’daki imar faaliyetleri, inşaatlar deprem öncesi yapılmış imar planları üzerinden işliyor. Depremden sonra yapılmış bir imar olanı yok.
Çalışma bitiğinde raporu, Hatay Belediye Başkanlığı, valilik, tüm milletvekilleri ile Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’yla paylaşmak istiyoruz.

Bir de bölgede taş ocakları sorunu var sanırım…
Asi havzasında 60’tan fazla taş ocağı bulunuyor. Bunların çoğunun filtreleri yok, denetim yok. Tamamen yanlış yerde, okul veya oyun parkı yanında bile olabiliyor. “ÇED gerekli değildir” denilerek halk sağlığı yok sayılıyor. Oysa barınma kadar temiz hava ve temiz su da yaşamsal önemde… Biri diğerinin önünde düşünülemez.
DEPREM SONRASI YENİ TEHDİT: HAVA KİRLİLİĞİ
Tam bu noktada deprem bölgesindeki hava kirliliği değerlerine baktım. Temiz Hava Hakkı Platformu, Türk Tabipleri Birliği ve Hatay Tabip Odası ile yürüttükleri Beton Santralları ve Hava Kalitesine Etkileri çalışmasına göre bölgede hava kirliliği başka bir afete dönüşmüş. Antakya’daki beton santrallerinden kaynaklı toz kirliliğinin değerlendirildiği çalışmaya göre, partikül madde (PM10 ve PM2.5) düzeyleri, Dünya Sağlık Örgütü kılavuz değerlerinin 2-3 katı üzerinde saptanmış. Bununla birlikte deprem bölgesinde çok sayıda kentte de hava kirliliği hâlâ düzenli ölçülmüyormuş ve şeffaf veri paylaşımı eksikliği varmış.
Yine çalışmaya göre kronikleşmiş hava kirliliği nedeniyle solunum yolu hastalıkları, kalp rahatsızlıkları ve kanser riski artıyor! Hava kirliliği, bölgede gözle görülür, ölümcül bir tehdit!
Geçen aylarda Avrupa Çevre Ajansı (EEA) tarafından yayımlanan hava kalitesi sağlık etkisi değerlendirmesine göre, Avrupa Birliği’nde yılda neredeyse 240 bin ölüm, havayı kirleten önemli etkenlerden biri olan ince partikül maddeye maruz kalmayla ilişkilendirilebiliyor. Ayrıca Temiz Hava Hakkı Platformu’nun (THHP) her yıl düzenli olarak hazırladığı Kara Rapor’un altıncısına göre 2022 yılında 68 bin 440 kişi hava kirliliği nedeniyle hayatını kaybetti.
RANT ODAKLI KENTLEŞMEYE KARŞI ALTERNATİF BİR MODEL
Son olarak Tolgay’a çalışmalarını sürdürdükleri “Asi Çevre Vizyon Planı”nın en önemli başlıklarını sordum. Aynen aktarıyorum:
Asi Havzası, Samandağ kıyıları ve Mileyha Sulak Alanı gibi doğal alanların korunarak, deprem dirençli yaşam alanlarının oluşturulması…
Plansız ve hızlı yapılaşmanın yerine, bilim ve doğa yasalarına uygun, güvenli ve afetlere dayanıklı şehirler oluşturulması.
Jeolojik etüdlerin dikkate alınarak güvenli yaşam alanlarının belirlenmesi.
Tarım arazilerinin ve sulak alanların yapılaşmaya açılmasının engellenmesi.
Toplumsal adaletsizlikleri artıran rant odaklı şehirleşme modeline karşı, adil ve ekolojik bir planlama yaklaşımının benimsenmesi.
İmar planlarından önce stratejik vizyon planları ve çevre düzen planlarının yapılması.
Halk sağlığının korunması için temiz hava, su ve gıda güvenliğinin önceliklendirilmesi.
Çevresel sürdürülebilirlik ile afetlere dirençli, sağlıklı ve adil bir kentleşme modelinin oluşturulması.
Hızlı yapılaşma ve rant odaklı kentleşmeye karşı alternatif bir model geliştirmek.
İmar planlarının değil, önce çevre ve stratejik vizyon planlarının yapılmasını sağlamak.
Tarım alanları, sulak alanlar ve doğal kaynakları koruyarak, halk sağlığını ve ekolojik dengeyi ön planda tutmak.
‘DEVLET KURUMLARI, ÖNCELİKLE İMAR PLANLARINA ODAKLANIYOR’
Bu noktada başka bir soru akla geliyor: Bakanlık ve belediyelerin yaptığı veya yapacağı planlar neden yetersiz? Neden böyle bir çalışmaya ihtiyaç duyuldu? Tolgay’ın yanıtı şöyle:
“Deprem sonrası konut ihtiyacı acil bir konu olsa da sürdürülebilirlik ve halk sağlığı göz ardı ediliyor. Şehirlerin, plansız bir şekilde ve bilimsel verilere dayanmadan yeniden inşa edildiğini görüyoruz. Devlet kurumları, öncelikle imar planlarına odaklanıyor, ancak bu planlardan önce yapılması gereken stratejik vizyon planları ve çevre düzen planları ihmal ediliyor. İmar barışı adı altında geçmişte kaçak yapılan binaların yasallaştırılması, yeni felaketlere davetiye çıkarıyor. Halk sağlığı, çevre koruma ve toplumsal adalet gibi unsurlar, imar planlarında genellikle ikinci planda kalıyor.”
Tolgay, “plansız şehirleşme ve denetimsizliğin, yeni afet risklerini artırdığına” dikkat çekiyor, uyarılarda ve önerilerde bulunuyor. Türkiye’nin her afette yaşadığı büyük kayıpların en önemli nedenlerinden birinin plansızlık olduğu düşünüldüğünde, sivil toplumun bu girişiminin önemi daha da iyi anlaşılıyor.