İktidar, yüksek faize rağmen enflasyonu kontrol altına alamazken, ekonomik yük bir kez daha emekçilerin omuzlarına yüklendi. Enflasyonla mücadele adıyla uygulanan politikalar geniş halk kesimlerini daha da yoksullaştırırken sermaye kesimi servetini katlamaya devam ediyor
“Ülkenin gerçek gündemi açlık, yoksulluktur” saptaması çok yanlış olmamakla birlikte, eksiktir. Eğer bir ülkede demokrasi, özgürlükler, temel haklar tehlike altındaysa, hiç kimsenin “bizim davamız ekmek davası gerisi bizi ilgilendirmez” deme lüksü yoktur. Çünkü temel hak ve özgürlüklerden yararlanma gereksinimi, insanı insan yapan özelliklerin başında gelir. Kaldı ki, tam da bugünkü Türkiye’de deneyimlediğimiz gibi, baskı ortamında insanlarımızın emeğinin karşılığını alabilmek talebiyle sokağa çıkmasının, örgütlenmesinin, sendikalaşmasının önüne çeşitli engeller konulur. Yani gerçek gündem olan açlık ve yoksulluğa karşı layıkıyla bir mücadele için de gerekli koşullar eksiktir.
Gazetemiz BirGün emek haklarını en sıkı savunan; uygulanan sermaye yanlısı neoliberal politikaları tutarlıca eleştiren; insanlarımızın yoksullaştırılmasının başlıca nedenlerinden yolsuzluk, usulsüzlük, kayırmacılıkların üzerine en kararlılıkla giden yayın organlarından biridir. Bu temel ilkesinin yanı sıra, toplumun haber alma özgürlüğüne katkıda bulunmayı görev bilen, gerçekleri kamuoyuna aktarma sorumluluğunu bayrak yapan gazetemizden üç arkadaşımız, bu hafta sonu mesnetsiz bir suçlamayla karşılaştı. Gazetenin okurları, meslek kuruluşları, sahici gazeteciler içtenlikle BirGün’e sahip çıktı. Gazetemizin önüne engeller konulması, açlık ve yoksulluk gündemlerinin peşinin yeterince kovalanmasını da kesintiye uğratabilir. Onun için hem eşitliği hem özgürlüğü kıskançça savunmak; bu iki insani değerin birbirini besleyen, destekleyen, güçlendiren doğasını akıldan çıkarmamak zorundayız.
ENFLASYON TAHMİNİ YİNE ŞAŞTI
Bugünkü yazımızın asıl konusu Merkez Bankası’nın (TCMB) 2025 yılı Birinci Enflasyon Raporu olacak. Raporda 2025 yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 21’den yüzde 24’e çekildi. İşe yüzde 14’ten başlandığını hatırlarsak, TCMB’nin öngörülerinin birbirinin peşi sıra arkaya tutmadığını söyleyebiliriz. Tahmin bandının ise yüzde 19-yüzde 29 aralığında belirlendiğini düşünürsek, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın ifade ettiği gibi, yüzde 30’un az altına şimdiden rıza gösterildiğini söyleyebiliriz.
Bu raporda da enflasyonu düşürmek için iki çıpaya bel bağlandığı görülüyor. Birincisi, yüksek faizler önerip sıcak para girişini ve yerlilerin dövizlerini çözmesini teşvik ederek, TL’nin değer kaybını enflasyonun altında tutmak. İkincisi de reel ücretlerin düşüşü yoluyla talebi zayıflatmak. Bu zihniyetin geniş halk kesimlerinde yoksullaşmaya ve ekonomik durgunluğa yol açması kaçınılmaz. 2024’te başlayan her iki eğilimin de 2025’te derinleşmesi beklenmeli. Gelgelelim “satıcılar enflasyonu” denilen firmaların aşırı fiyatlamalarına bu raporda da odaklanılmıyor, bu olgunun olumsuz etkisi, “bozulan fiyatlama davranışları” gibi teknik bir jargonla teğet geçiliyor.
TCMB sürekli, enflasyonun ana eğiliminin yavaşladığından söz ediyor. Daha önce 2024’ün son çeyreğinde mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış ortalama enflasyonun yüzde 1,5 olmasını öngörürken, bu raporda yüzde 2,5 olarak gerçekleşmesini bir başarı gibi sunuyor. Ana eğilimin neden yavaşladığını ise bir türlü kanıtlayamıyor.
Ocak ayında enflasyonun yüzde 5,03 çıkmasını, “zamana bağlı fiyat belirleme eğilimi ve geçmiş enflasyona endeksleme eğilimi yüksek hizmet kalemlerinin” etkisine bağlıyor. Doğrudan etkisi sınırlı olmasına rağmen vergi ve harçların yeniden değerleme oranına yakın bir şekilde yükseltilmesinin olumsuz yansımasını, köprü ve otoyol geçiş ücretlerinin beklenti ve maliyet kanalı üzerinden enflasyonu yukarı çekmesini, muayene katılım paylarının sağlıkta enflasyonu sıçratmasını, çiğ süt referans fiyatının yukarı çekilmesinin süt ürünlerinde fiyat artışlarına güç vermesini, özetle çeşitli bahaneleri arka arkaya sıralıyor. Zaten önceki raporda da özel üniversite ve okul zamlarının eğitime, servis ücretlerinin artışının ulaştırmaya, yurt paralarındaki sıçramanın konaklamaya yaptığı etkiye sığınıyordu. Gıda fiyatlarını hava koşullarına bağlıyordu. Halbuki mal ve hizmet enflasyonu arasındaki makas yüzde 30 civarında seyrederken (Ocak 2025 itibarıyla yüzde 33,7 mal ve yüzde 63 hizmet enflasyonu) hizmetlere sıkı bir fiyat kontrol ve düzenlemesi getirmeden enflasyonun düşürülemeyeceği artık apaçık görülüyor.
TAHMİN NEDEN YÜKSELTİLDİ?
Orta vadeli öngörüler bölümünde, enflasyon tahmininin 3 puan yukarı çekilmesinin 0,8 puanı tüketim sepetinde değişiklik yapılarak, hizmetlerin ağırlığının artırılmasına bağlanıyor. 0,5 puanı gıda enflasyonu tahmininin yüzde 22,5’ten yüzde 24,5’e yükseltilmesiyle, 1,7 puanı ise yönetilen yönlendirilen fiyatlara ilişkin düzenlemelerle açıklanıyor, Bu noktada, gıda enflasyonundaki artışın, tüketim sepetinde gıdanın ağırlığı yüksek yer tutan dar gelirli kesimleri daha olumsuz etkileyeceğini, yönetilen yönlendirilen fiyatların da tamamen ekonomi yönetiminin (siyasi otoritenin) iradesiyle belirlendiğini vurgulayalım.
1,5 TRİLYON DOLAR SERVET BİRİKTİ
Enflasyon Raporu’ndaki Hanehalkı Varlıklarında Değerleme Etkisi başlıklı kutuda 2024 3’üncü çeyrek itibarıyla 1,5 trilyon dolar civarında bir servet hesaplanıyor. Kiradaki konutların değerinin 701 milyar dolar, yastık altı altınların 311 milyar dolar, finansal varlıkların ise 505 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Yakın zamana kadar konut fiyatlarının enflasyondan daha fazla artması, gerilemiş haliyle dahi Ocak 2025 itibarıyla kira artışının yüzde 100.6 olması aslında bu konuda çok şey söylüyor. Talebin yüksek seyretmesinde, özellikle tüketim ürünleri ithalatının hız kesmemesinde, “rantiye kesimin” zenginleşmesinin belirgin rolü bulunduğu anlaşılıyor. Cumhurbaşkanının telkinleri doğrultusunda, aslında hiçbir üretici fonksiyonu bulunmayan altın istiflemenin dünya fiyatlarının da seyriyle 311 milyar dolarlık bir boyuta eriştiği görülüyor.
Bu 1,5 trilyon dolarlık servetin 10 yıla yayılacak şekilde yüzde 3 oranında vergilendirilmesi bile 45 milyar dolarlık bir gelir sağlayacaktır. Orta Vadeli Program’daki ortalama 42 TL’lik dolar kuru tahmini üzerinden bu 1,890 milyar TL’lik bir gelir demektir. 2025 yılı bütçe açığı tahmini 1,911 milyar TL’yi neredeyse sıfırlayacaktır. Bu gelirin emeklilerin yaşam koşullarının düzeltilmesi, eğitim, sağlık gibi toplumsal hizmetlere yatırım için seferber edilmesi de olasıdır. Bu şekilde giderek artan gelir ve servet uçurumları bir parça törpülenebilecektir.
ENFLASYONUN YÜKÜ YİNE EMEKÇİYE
Ekonomi yönetimi tarafından başta asgari ücret, emek ve emekli gelirleri için beklenen enflasyonun temel alınacağı ifade edilirken, TCMB’nin enflasyon tahminleri bir türlü dikiş tutmuyor. Enflasyonun öngörülenden yüksek çıkmasının farkı emeklilere bir sonraki dönemde yansıtılsa dahi, yüksek enflasyon ortamında bu gecikme bile ciddi bir hak kaybı yaratıyor.
En son verilerle reel sektörün 2025 enflasyon beklentisi yüzde 43,8, hanehalkının ise yüzde 58,8’dir. Firmalar bu beklentilerle ürünlerine zam yapmakta, en son yüzde 51,6 seyreden faizlerle borçlanmaktadırlar. Bireyler ise bu enflasyon tahmini üzerinden harcamalarını öne çekmeye karar vermekte, yüzde 63,8 faiz üzerinden ihtiyaç kredilerine ve kredi kartlarına dayanmaktadırlar. Böylece beklentiler kanalı üzerinden de enflasyon beslenmektedir. Daha önceki yazılarımızda da vurguladığımız gibi, bir an için enflasyon hedeflerinin tuttuğunu varsaysak bile, en son güncellenen yüzde 24 oranı üzerinden reel sektörün 27,6 puan, bireylerin ise 39,8 puan reel faiz ödemesi, çok daha ağır borç sorunlarına yol açacaktır.