iktibasMetin YeğinTiranlar ve filozoflar - Metin Yeğin
diğer yazılar:

Tiranlar ve filozoflar – Metin Yeğin

333 Takipçiler
Takip Et
Orjinal yazının kaynağıartigercek.com

Idler dergisinin editörü, Tom Hodgkinson: ‘Trump’ın yemin törenini izleyen tuhaf, aşırı bakımlı, kötü giyimli Amerikalılar grubunu incelerken, filozofların belirgin bir eksikliğini fark ettim. Sanırım bu şaşırtıcı değil. Tiranlar düşünürleri saraylarından ve hatta ülkelerinden sürgün etme eğilimindedir. MS 71 yılında Roma imparatoru Vespasian filozofları sürgüne gönderdi. Domitian da (81’den 96’ya kadar imparator) onları göndermiştir. Stoacı Epiktetos da sürgüne gönderilenler arasındaydı… ‘Hepsinin en büyüğü olan Sokrates’in Atinalı bir jüri tarafından ölüme mahkum edildiğini hatırlıyoruz.’ diye söz ediyor.

Hodgkinson’un vurguladığı, bu filozoflardan arındırılmış bölgede öne çıkan isimler ise sanal dünya patronlarıydı. Tim Cook, Sundar Pichai, Mark Zuckerberg, Jeff Bezos ve tabii ki en önlerinde, lüks bir otel lobisine benzeyen, Elon Mask vardı.

Bana bugünkü dünyayı, bir şiirle anlatın derseniz, bu şiirsizlikle, bu kadar anlatabilirdim ancak…

İnternet her yere, henüz yeni sızdığında, ilerleme, yani hakim olma ve iktidar itkisi, yeni bir umutla dünya değiştiricilerinin bir kısmını da sardı. İlerlemenin kutsadığı dünyada demokrasi, sanal dünyanın hızlı iletişimi ile gerçekleşebilecekti artık. Horizontal-yatay dünya bir tık kadar yakındı artık. İlk başta çok küçük bir yere ama merkeze hakim olmasına rağmen, bu sanal iyimserlik, modern dünyanın zirvesinde olduğu için, her zaman olduğu gibi, bütün dünya için geçerli addedildi hemen. Özne olmak artık bir tık kadar yakındı ve her sabah pijamalarımızla yapacağımız bir oylama ile bir demokrasi yatak odamızdaydı artık.

Gerçek dünya ise başka türlü gelişti. Merkezdeki sanal etki, daha doğrusu hegemonya gittikçe yaygınlaştı ama bunun baskın tarafı demokratikleşme değil monopolleşme yönündeydi. Öncelikle yerel bilgi bunun altında kalıp yok oldu. Google hazretlerinin bir tık kadar yakın bilgi deposu karşısında, günlük bilginin yok olmasıydı bu. Bazılarınızın şu anda bile farkında olmadığı şey, gittikçe sadece Google’dan elde edilen bilgi akışının bilginin demokratikleşmesine değil, aksine tüm bilenleri hiçe sayan, imha eden bir toplumsal cehalet çukuruna dönüşmesine yol açıyordu. Her şey bir yana, elektrik kesilmesiyle bıyıkları kesilmiş kedilere dönen, koca bir kitle ortaya çıktı.

Ve öğrenme sürecinin bir tık’a inmesi, bunun bir tık kadar kısa zamanda unutulması manasına geliyordu. Aytmatov öyküsündeki deve derisi ile sıkıştırılmış kafalarıyla, Mankurtların, her ay sonu mutlaka ödediğimiz internet faturalarıyla, bütün dünyayı işgal etmesiydi bu.

Burada önemli olan sadece bilginin bize ulaşma (!) biçimi değil, bu uçucu öğrenme, daha doğrusu elde etme biçimi ile muhakemenin de tamamen ortadan kalkmasıydı. Hiç kimsenin sevmediği yanlışlar olmadan bir muhakeme yapabilme şansı olabilir mi? Ayrıca doğru, egemen olanın olunca, bu tartışmasız doğru oluyordu ve zaten hiç kimse tartışmıyordu. Çünkü tıkladığımızda o çıkıyordu!

Bu kitlenin temel karakterinin, genel ve çok olanın hegemonyasının insanlar bir araya gelmeden de olabilmesi manasına geliyordu. Birbirini hiç görmeyen ve çok muhtemel görmeyecek, milyarlarca insanın aynı düşünmesinin ortaya çıkardığı baş edilemez bir tekeli düşünebiliyor musunuz?

İşte böyle bir monopolün içinde, yeni tür bir kitleselleşme yeni tür bir faşizmin temel organına dönüştü. Farklılığın, ayrıntıların, az olanın, başka olanın gittikçe yok olduğu bir dünya kitlesiydi bu. Garip olan, bütün dünya kastlaşmaya başladı ama bu kastın en altında olanlar bile, dokunulmazlar olduklarının farkında değiller.

Yani Özne olmak bir devrim meselesiydi artık…

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
375AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin