Kıbrısın doğusunda geniş sınırla Suriye ve Lübnan vardır. Tabi ki Akdeniz de arada olan deniz gerçeğidir. Doğu komşularımız olmaları kaddar, son aylarda özellikle yaşanılan siyasal depremlerin direk Kıbrısa da etki ile mesajı da olmaası normaldır. Fakat, o sanki bakışı burada da geçerli. Suriye ve Lübnan doğu komşumuz olmasına rağen, her olayda hem de acı mülteci geliş gerçeği ile de vurmasına rağmen, neyazık ki orada olan gelişmeler, burada sıfır derecesinde konuşulur. Sadece resmi isteğin kulanım aparatıyla yetinilir.
Genelde bana şu günlerde Suriye veya Lübnan konusunda hergün yazı yaz deseler dahi yazamaya yer bulamayacağım birçok konuyla karşılaşacağım kesin. Hele de son Lübnandaki Hizbulah sonrası ile Suriyede Esat rejiminin çöküş ile yeni cihatçı Şam dönemi de başlayınca, bolca çalkantılı gelişmeler de bilmenin gereksinimindedir. Ama sağolsun ki K. Kıbrıusta yaşamanın tadını alıyorum. Bunlar bizi hiç ama hiç ilgilendirmez!
Ozaman, fazla bilgi bonbardımanına veya siyasal değişik analize de takılmadan, Suriye Lübnan ekseninden bazı basit gelişmelerle sizi de rahatlatarak bir devama gireyim.****
İsterseniz önce beklenen Trump açıklamalarıyla başlayalım. Hani bir zamanlar önemli bir tiyatro vardı: “Godonu beklerken” biraz bilgisi olanın önemli saydığı, bilimsel felsefesi olmayanın anlamadım dediği Godon tiyatrosu. Şimdi daha basit oyunu siyasal dünya ekranlarında raslıyoruz. Trump tam dda geliyorum havasına girince, kendine has konuşmasıyla da mesajlarını çakıyor. Bu mesaj alanlarından biri de Suriye:
Turmpa göre Türkiye Suriye çıkmazının içindedir. Başka bir açıklamasında da Türkiyenin Suriyenin anahtarı olduğu açıklandı. Benzer birçok başka görüşler de vardır. Aynen Türkiyede en başta devlet ekseninin Suriye fetihçilik anlatıları gibi. Ama şimdiden batı ekseni sanki bir ağız etmiş gibi Suriyedeki rejimin yıkılmasında Türkiye anahtarını koymaya yarış halindedirler…
Bir başka gelişme de şu: İstanbul belediye başkanı İmamoğlu, Belediyeler birliği başkanı adıyla da Şamı ziyaret etmek istedi. Yeni HTŞ yönetimi de kabul ediyor. Tam altı saat geçti. Bu defa İmamoğlunu da hangi ülkenin rejiminde olduğunu hatırlatan yeni mesaj geldi. Suriyenin Golanisi veya asıl adı Elşara bu defa İmamoğluna Şama gelemeyeceğini açıklayan bilgi gönderir. Gerekçe ise tam bir Trump açıklamasına benzeme tamamlayıcısıdır. Önce Erdoğan gelecek ve Emevi camisinde namaz kıldıktan sonra ancak siz gelebilirsiniz dendi. Tam bir Türkiye rejim gerçeği….
Fidan ise adamıza gelmeden önce Şama da gider. Üstelik HTŞ lideriyle de resim çeker. Bu arada PYD veya SDG tehtitlerini de salar. Belli ki Türkiye Suriye kürtleri kartını bolca kulanacak. Ne ironi ki Fidan Suriyede Kürtlerin özerkliğine dahi karşı çıkıp toprağa gömeceklerini dahi söylerken, garantörü oldukları Kı brıs cumhuriyeti ve toprak bütünlüğü yerine iki devlet açıklamasını da Lefkoşada yeniden tekrarladı…..
Şama başkaları da koştu. Örneğin AB dışişleri bazı bakanlar. ELşara tam bir cihatçı tutumuyla davrandı. Almanya dışişleri bakanı kadındı. Elini dahi sıkmadı. Kimse gocunmadı. Tabi arap ülkelerini de Elşara kendi makamcılarını göndermesi de başta Türkiyede fazla konuşulmadı….
Önemli bir paradoksa da dokunalım: herkesin ağzında Suriyedeki yabancı güç lafı var. Türkiye ise bunu salt PYD için kulanır. Sanki onbinlerce yabancı Kürt varmış algısıylada probagandalaştırdı. Halbuki bizat HTŞ içinde onbinlerce yabancı cihatçı savaşçı var. üstelik bunların davranışları da bazen katliyama varan uygulamaları da hala sürüyor. Yetmedi: açıklanan bazı üst kademe yönetiminde Uygur ve Çeçen cihatçı komutanlar veya bakan yardımcıları da var. kimse Suriyedeki yabancılar lafazanlığını yaparken, bunların olduğunu, onbinlerce yabancı cihatçının ülkede kalıp orduda olacak davranışları eleştirilmiyor. Hele israilin eline geçirdiği yeni topraklar konu dahi yapılmaktan çok uzak.*****
Gelelim Lübnana: Lübnanda isrrail önemli katliyamlar yaptı. Hizbulaha önemli darbe vurdu. Bunları yaparken, konuyla alakalı zamanında azarken, batının da bunu desteklediğini açıkladım. Şu soru ise çoktan unutuldu: Hizbulaha iletişim cihazları satanların, içine koyulan patlayıcı nedeniyle ticari suç işlemeleri hasır altı edildi. Oysa salt Hizbulaha karşı suikastla kalınmadığı ticari ilkelerine de ters olan olaydı. Ne Tayvan şirketi nede üretilen Macaristan “ki AB üyesidir” sorgulanmadı. Buda Kapitalist gerçeklikteki günümüz kuralsızlaşmanın acı kanıtıdır.
Nitekim: Lübnanda Hizbulah kırpıldıktan sonra yeni cumhur başkanı da seçildi. Eski genelkurmay başkanı On cumhur başkanı oldu. ABD ve Fransız yetkilileri de seçimi izlediler. Tabi eklemek gerekmez, ilgili şahsın Amerikan yanlısı olduğu, Sudilerin de onu desteklediklerini herkes tahmin ediyor olacaktır. Yine de Lübnan belli ki Hizbulahın gerilemesiyle batılı ve arap şehli kesim Lübnanda gücünü artırdı. Zaten İsrail sopası havadaki dronlar gibi etrafta dolaşıyor. Öyle ki tam da yeni Cumhur başkanı Amerikan yanlısı ve Sudi destekli koltuğa seçilirken, İsrail yine küstahlaşan tavrıyla Lübnanın bazı yerlerini vurdu. “kuşkulanıyormuş” gibi tuhaf ama kabul gören gerekçesini de açıkladı.
İsrail derken de Lübnan artık salt israilden değil Suriyeden de kısgaç altında. İsrail ve HTŞ bir anlamda Lübnana müdahale için hazır. Hizbulah ve bazı direniş güçler ise önemli darbe aldıkları için toparlanmaya çalışıyor. Tabi kafalarında gezen dronlu füzeler bunları her an vurmaya da hazır.
***
Kısaca, Lübnan ve Suriyede çok tehlikeli karabasanda kayıyor. Suriyede yeni cihatçı Afkanistanlaşma yönünde adımlar devam ediyor. Bunu insanlara hala “demokrasi, eşit haklar” gibi laflarla örtmeğe çalışılınıyor. Ala örtünün altından kan ve çığlık sesleri şimdiden yükseliyor. Buda bize emperyalizmin yeni dünyasının ne olduğunu gösterecek örnekler olarak anlamamızı dayatmaktadır. Hele bazı kendini bilmezlerin bu ülkelerdeki iyi gelişmelerin Kıbrısa da yansıma ihtimalini söylemeleri, resmen bir felaketdir.
