Geçtiğimiz günlerde “Ulus Kaçağı”nın Yunanca baskısının tanıtım etkinliği yapıldı. “O Drapetis Ton Ethnon” başlığı ile yayınlanan otobiyografik çalışmamın tanıtımında Keti Kliridis, Eleni Mavro ve Yorgos Frangos birer konuşma yaptılar. Oturumu yöneten Rena Hoplaru ise kitaptan pasajlar okudu.
Etkinlikte AKEL Genel Sekreteri Stefanos Stefanu ve barış aktivisti deneyimli politikacı-yazar Takis Hadzidimitriu kitabımı irdeleyen konuşmalar yaptılar ve önemli mesajları verdiler. Hadzidimitriu, kitabımın “bir hazine” olduğunu söylerken, Stefanos Stefonu, Kıbrıs Sorununun çözümü açısından önemli fırsatların kaybedildiğine değindi ve “kaybedilen fırsatlar” arasında Annan Planı’nı (2004) ve Crans Montana Konferansını da (2017) saydı.
Açıktır ki, AKEL Genel Sekreteri Kıbrıs Rum siyasetini eleştiriyordu ve üstü kapalı olsa da AKEL’in Annan Planı sürecinde takındığı tavrı yanlış bulduğunu ima ediyordu. Bu açıdan bakıldığında, Stafonu’nun söyledikleri oldukça dikkat çekiciydi…
Etkinlikte haliyle ben de bir konuşma yaptım. Otobiyografik bir kitabın yazarı olarak kendimden ve fikirlerimden bahsetmemek olmazdı. Aşağıda, söylediklerimden ve düşüncelerimden bazı bölümleri okuyabilirsiniz…
Entelektüeller Üstüne
Bir entelektüelin temel meselesi adalet ve eşitliktir. Haksızlıklarla karşı çıkmak, eşitsizliklerle karşı mücadele etmektir.
Fransız devletine baş kaldıran Emile Zola ve diğer aydınlar “J’accuse” demişlerdi ve devleti Alfred Dreyfus’a haksızlık yapmakla suçlamışlardı.
Entelektüeller adaleti sadece kendileri için veya kendi toplumları için talep etmezler. Evrensel bir ilke olarak adalete sarılırlar. Bu yüzden, adalet taleplerini kendi toplumlarına karşı da dile getirmekten çekinmezler. Fransa’da, Jean Paul Sartre’ın Fransız sömürgeciliğine karşı çıktığı gibi…
Entelektüellerin kendi toplumlarına karşı eleştirel tutum almaları en önemli özelliklerindendir.
Çünkü, Adorno’nun da dediği gibi, “kendi evlerine” kapanmaları gayriahlakidir…
Maalesef, günümüz dünyasında entelektüel aranan bir varlık olmaktan çıkmaktadır.
Kavramın doğduğu Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinde bile entelektüel tükenmeye yüz tutmuş bir varlıktır.
Edward Said’in “iktidara karşı hakikati söyleyen kişi” olarak tanımladığı entelektüelin varlığına son veren Zamanın Ruhu, hakikatin ortadan kaldırıldığı, parçalandığı ve inkar edildiği bir Zeit Geist’tir.
Etnik Mağaralardan Firar Etmek
Benim yolumu, evrensel bir adalet prensibiyle bütün Kıbrıslıların ortak-yurdu olan “Oliki Kipros’a” çıkaran şeyin eleştirel düşünce ve adalet duygusu olduğunu düşünmek istiyorum.
Ütopyam, tek-taraflı haklılık iddialarına ve ülkemin içinde bulunduğu Distopyaya bir yanıttır…
Ben “Oliki Kipros” ütopyasına doğru yelken açtığımda, Kıbrıslıların büyük çoğunluğu “milli hakikatleriyle etnik mağaralarında” yaşıyorlardı. Zamanla mağaraların kapılarının açıldığını ve “firarilerin” çoğaldığını gördüm. Bunlar, milliyetçiliğe karşı sırt çevirmiş kimselerdi ve benim doğal yoldaşlarımdı.
“Oliki Kipros”, etnik mağaraları terk ederek Ulus-Ötesi Agora’da buluşmaya bir davettir.
Bu davet, bir kağıt parçası üzerine yazılmış değil, eylemin içinden eyleme bir çağrıdır. Milliyetçiliğe karşı bir eylem çağrısı…
Ortak bir yurt tahayyülü olmayan milliyetçiler, mağaraların kapısını sımsıkı tutma konusunda kararlıdırlar. Etnik grupları aynı yurdun parçaları olarak idrak edemiyorlar.
Adalet anlayışları da son derece sorunludur.
Adaleti sadece kendi toplumları için talep ediyorlar. Özneler-arası-diyalog ve müzakere nedir bilmezler. Empatiden nasiplerini almış değiller. Akılları ve vicdanları kendi etnik gruplarının sınırlarıyla sınırlıdır.
“Oliki Kipros”, yani ortak-yurt, aklımızın ve vicdanımızın ülkenin bütün insanlarını kucaklamasıyla mümkün olabilir. Bu da aklımızı ve vicdanımızı milliyetçiliğin esaretinden kurtarmamızı gerektiriyor. Bunun için de, etnik mağaramızdan “firar etmemiz” şarttır.
Mağaradan ilk çıkanların ayazda kalıp üşümesi doğaldır!
Ancak “kaçakların” sayısı arttıkça bir birimize sarılıp ısınacağız… Tıpkı bu akşam burada yaptığımız gibi…
Milliyetçilik Nedir Ne Değildir!
Özü itibarıyla bir milliyetçilik eleştirisi olan kitabımın Yunanca baskısı vesilesiyle sık sık karşılaştığım bazı sorulara yanıt vermek istiyorum.
Kıbrıslı Rumlardan gelen tipik soru şudur: “Ülkemin Türk askerlerinden arındırılmasını, evime barkıma dönem hakkını talep etmem milliyetçilik mi?”
-Kesinlikle hayır! Bu talepler milliyetçilik anlamına gelmez.
Milliyetçilik, senin, adanın geçmişinde ve geleceğinde Kıbrıslı Türklerin varlığını görmezden gelmendir!
Kıbrıslı Türklerden gelen tipik soru da şudur: “Kıbrıslı Rumlarla eşit bir toplum olarak Kıbrıs’ı birlikte yönetme hakkını talep etmek milliyetçilik mi?”
-Kesinlikle hayır! Bu Milliyetçi bir talep değil!
Milliyetçilik, senin, silah zoruyla kovulan Kıbrıslı Rumların toprakları üzerine ayrı bir devlet kurmayı istemendir!
Sık sık sorulan bir soru daha var: “Oliki Kipros etnik kimlikleri yadsır mı?”
-Hayır, “Oliki Kipros” ne etnik grupların kimliklerini yadsır, ne de sadece bu kimliklere yaslanır! İkisini de bünyesine alır ve onları aşarak çoğulcu-federal bir düzen kurulmasını öngörür…
Geç mi Kaldım, Erken mi Doğdum?
“Ulus Kaçağı” olarak yaptığım Oliki Kipros yolculuğu, sonunda beni iki-toplumlu kıldı. İki toplum artık bende bir ve tektir…
Bu yüzden olsa gerek, zaman zaman kulağıma şahsımı ilgilendiren spekülatif bir soru etrafında konuşulduğu geliyor: Kıbrıs’a erken mi doğdum, yoksa geç mi kaldım?
Bu sorunun yanıtını bilmiyorum…
Ama siz buradasınız ve bunun bir anlamı olsa gerektir…
Hepinize çok teşekkür ederim…