yazılariktibasMeğer Mengele’nin günahını almışız! - Arif Mostarlı
diğer yazılar:

Meğer Mengele’nin günahını almışız! – Arif Mostarlı

Beterin beteri var. Nazilerden aşağı kalmayan Japon fanatizminin Shiro İshii tarafından yönetilen korkunç kampları, tüyleri diken diken eden ayrıntılarıyla Uzakdoğu’nun belleğinden silinmedi

333 Takipçiler
Takip Et
Orjinal yazının kaynağıyeniyasamgazetesi9.com

“Kesinlikle paha biçilmez bilgiler bunlar ve oldukça ‘ucuz’ bir şekilde elde edildi.” 1946’da, savaş bittikten sonra Tokyo’da kurulan Uzak Doğu Uluslararası Askeri Mahkemesi’ne sunduğu raporunda Albay Murray Sanders, aynen böyle diyordu: Paha biçilmez ama ucuz…

1. Dünya Savaşı’nın en korkunç çetesi olan Birim 731’in şefi Shiro Ishii’nin yargılanması ya da yargılanmaması sırasında veriliyor bu rapor. Savaşın sonunda ABD yetkilileri tarafından tutuklandı ‘kıdemli ordu cerrahı’ Shiro İshii. Anlaşmalara göre, Sovyet yetkililerinin de bulunduğu bir ekip tarafından sorgulanması gerekiyordu ama Amerikalılar ele geçirdikleri ‘cevherin’ önemini anladıktan sonra buna razı olmadılar ve İshii ile 1948’de bir dokunulmazlık anlaşması imzalayıp savaş suçlarından yargılanmamasını sağladılar.

Bu, Nazi suçluları konusunda da rutin bir uygulamaydı. Joseph Mengele, Klaus Barbie ve diğerleri hep aynı mekanizmayla yargıdan kurtarılıp Güney Amerika halklarının başına bela edilmişti. İshii’nin bu isimler kadar bilinmemesinin bir sebebi muhtemelen ‘doğuda’ olması ve Nazi avcılarının ilgi alanı dışında kalmasıdır. 500 binden fazla insanın katlinden sorumlu olan birinin paçayı bu kadar kolay kurtarması ancak böyle açıklanabilir.

Doğuştan fanatik

Shirō Ishii… Zengin toprak sahibi Katsuya Ishii’nin oğlu olarak başlıyor hayata. Hep öğretmenlerin gözdesi ve adeta otistik bir zihne sahip. Arkadaşları onu kibirli ve kaba olarak görüyorlar ama hızlı yükseliyor. 1916’da girdiği Tıp Fakültesinden 1920’de hem mezun oluyor, hem de rektörün kızıyla evleniyor. Sonra, 1921’de Japon İmparatorluk Ordusu’na giriyor. Önce teğmen olarak Birinci Sınıf Ordu Cerrahı, sonra yüzbaşı, sonra yürüdükçe yürüyor… O zaman da hem saldırgan kişiliği, hem evcil hayvan olarak ‘bakteri’ beslemek gibi huyları hep garip karşılanıyor. Aşırı milliyetçi görüşleri de biliniyor.

1927’de Ishii, bir Japon biyo-silah programına girişiyor ve böylece yarbaylık rütbesi geliyor. Ama asıl macerası 1936’da Birim 731’le geliyor. 1932-1945 arasında Mançurya’da konuşlanan Birim 731, resmi olarak “Salgın Hastalıkları Önleme ve Su Arıtma Merkezi” adıyla kuruluyor. Oysa gerçekte Japon İmparatorluğu’nun askeri polisine bağlı olarak faaliyet gösteren Birim 731, Korgeneralliğe yükselmiş olan Ishii tarafından yönetiliyor ve savaş boyunca binlerce kişi burada çeşitli deneylerde kullanılıyor. Askeri polisin gönderdiği kurbanların çoğu Komünist Çinliler, ayrıca Sovyet esirleri, Moğol, Koreli ve Batılı esirler… Diğer birimlerle birlikte 10 bine yakın görevlinin çalıştığı tesisler, bir kereste işletmesi olarak gösterildiği için kurbanlara ‘Maruta’ (Kütük) deniliyor.

Akılları zorlayan kıyım

Yapılanları anlatmak hiç kolay değil, okumak da zor. İshiii ve ekibi tam olarak “şunu yapsak ne olur” prensibiyle çalışıyordu. Deneysel zulüm! Binlerce erkek, kadın ve çocuk, hatta bebekler, çeşitli hastalıklar bulaştırıldıktan sonra anestezi olmadan canlı canlı kesilerek, iç organları çıkarılıp ‘inceleniyor’, sonra öldürülüyordu. Kan kaybını ‘incelemek’ için kurbanların kollarını bacaklarını kesmek, sonra soldakileri sağa, sağdakileri sola dikmek, yemek borularını doğrudan bağırsaklara bağlamak, beyin, akciğer, karaciğer gibi organları canlı canlı kesip çıkarmak… Ayrıca, çeşitli hastalıkları bulaştırıp testler yapmak, el, kol, bacak gibi uzuvları dondurmak, frengi deneyleri için hastalıklı mahkûmlarla sağlıklı mahkûmları cinsel ilişkiye zorlamak ve sonra diri diri kesmek, tecavüz ederek kurbanın davranışlarını gözlemlemek, el bombasının tahribatını incelemek için mahkûmlara farklı mesafelerde el bombaları patlatmak, susuzluk, basınç ve yanık deneyleri yapmak, kurutarak vücut sıvısının tümünü yok etmek, İshii’nin günlük işleriydi. Birim 731’den tek bir kişi bile canlı kurtulamadı.

Dehşet planları

İshii’nin ekibi, bu arada biyolojik silahlar da geliştirdi. Birim 731 laboratuvarlarında yetiştirilen vebalı pireler, alçak uçuş yapan uçaklarla Çin şehirlerindeki tarım alanları ve su depolama alanlarına salındılar ve insanlara bulaştırıldılar. Bu biyolojik saldırılar sonucunda halk arasında görülen kolera, şarbon ve veba hastalıkları, tahminlere göre 580 binden fazla Çinli sivilin ölümüne sebep oldu. İş öyle bir noktaya gelmişti ki, İshii ve ekibi ABD’nin batı kıyısı boyunca veba pireleri ve diğer biyolojik patojenleri atma planı bile geliştirmişlerdi; ki bu plan, Japonya’nın 15 Ağustos 1945’te teslim olması nedeniyle hayata geçirilemedi.

İşte Müttefik Kuvvetler Komutanı Douglas MacArthur’un 1947’de hakkında rapor yazarak yargılanmamasını istediği Shiro İshii, bu kişiydi. Gerçekten de yargılanmadı. Daha sonra nerede olduğu da hiç öğrenilemedi. Çok sonra ortaya çıktığında artık ağır hastaydı. 9 Ekim 1959’da 67 yaşındayken gırtlak kanserinden öldü. Bu arada, ne olduğu, MacArthur ve tayfasının İshii’nin ‘engin bilgisinden’ ne kadar yararlandığı bilinmiyor.

Belki bunun için Vietnam’a bakmak gerekiyor…

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
368AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin