yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKendi kendime beyin cimnastiği yapma - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Kendi kendime beyin cimnastiği yapma – Özkan Yıkıcı

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Kendi kendine denilince hele de konuşuyorumu da ekleyince, kısaca “deli” denilir. Onun için ben yazarken kendi kendime konuşmuyacam. Sadece sık sık karşılaştığım olaylardan yararlanacam. Günümüz gerçeği ile davranacam. Kendi kendim dışında, bazen bazı arkadaşlarla da değişik konularda sohbet havasından beyin cimnastiğine de geçtiğim çok olur. Ama ne acıdı ki bazen de adı konuşurken tartışma ve benzer beyin fırtına ismi konulsa da birden kendimi sığ derasında bulduğum durumlarda pek az değildir. Fakat, tüm bu toplam ilişkiler sonucu, nerede olduğumu da anlarım. Nitekim, bazen öyle konular konuşuluyor ki tanıdık bazı bildik kişiler benim “neden konuşmadığım da” artık sık sık soruluyor. Üstelik bazen de konu hakımdaki destek veya görüşüm de merakla bekleniyor. Artık uzun yılar bana şunu defalarca, bazen de acı anılarla öreti, anlamı olmayacak, sırf konuşmak için konuşmamayı öğrendim. Aynen tepki vermem konularda dahi, çoğu zaman anlamsız olacağına inandığım anda tepki değil sesiz kalmayı yeylerim. Anlamı olmadıkça da kolay kolay tutum segilemem. Anlamı olacağına veya etkisi kalacağına kendimi önce inandırırsam tavır geliştiririm.

Galiba beyin cimnastiği yerine bazı açıklamalarla konuya girdim. Neyse: konuya başlayalım.

Ülkemizde her alanda o görüşe yakın insanlar bulmak kolay. Bazen de sırf Kıbrıs geneleği sonucu konuşacak bir şey ararken de konuşulanlar oldukça kabarıktır. Fakat, Kıbrısta yaşıyoruz. İstemesek de birçok etkenin kısgacındayız. Bilmesek dahi o boşluğu başkasının bilgileri beyne yerleştirilir. Siyasal duruş veya babazıları gibi sırf olma adına “birşeyler konuşma” da katılınca, fırtına başlar.

Sık sık tekrarlarla karşılaşırım. Örnek, AB çizgisinde olup AB savunucuları var. Türkiye aşkı veya Türkiyeleşmeği savunanlar da epey fazla. Hele de resmi görüşte olursa işler daha da kaymaklı. Yine başka eksenli düşğnceler de gırla gidiyor. Bazısı da siyaset yapmam derken, en çirkin politik duruşu kolayca kendi yapmaktan geri durmuyor. Ama genelde tüm sonuçta savundukları her eksenin kendi gelişmelerini de hiç bilmeme duruşundadırlar.

AB savunucusuna bakarsınız, son AB gelişmelerini, siyasal tıkanmayı aklına dahi getirmez. Klasik AB ezberi ile sizi oranın umuduna takmak ister. Tabi bağının faydacı çıkar düşüncesinden hiç söz etmez. Hele de avantalar da varsa. Ayni şekilde Türkiye olayı da eklenebilinir. Türkiye tabusuyla konuşulur. Resmi geniş siyaset anlatılır. Ama ona son Türkiye gelişmelerini sorsanız çoğu bilmez. Çünkü bilmemesi gerekir ki ona nasıl davranacağını öğretssinler. Elbet çıkar ve korkular da var. ama bunlar hep geleceğimizin de yolu olduğğu eklenir.

Benzer örneği bulmak kolaydır. Örneğin sağ idolojisini savunurken, aslında sağ değil de işbirlikçilikle alma kültürü sonucu olduğunu biraz bilgin varsa anlarsınız. Çoğu medya kendini tarafsız ve gerçek diye ilan eder. Güzel renkli imajlar da sunar. Hat da bazen yönetime atıp tutar. Fakat, bir bakarsınız Türkiye konusu veya başka sistemi sorgulayan gelişme olunca, bu medyalar silikleşir. Sıfırı tüketir. Yine de kolay probaganda aracı bulur: insanları reportajla konjuşturur. Ben de daha iyi yorum için çoğu zaman izlerim. Öyle seçkiler olur ki bildik eleştiri ve maraziler okunur. Ama öteye geçilmez. İzleyen de bunlarla düşünce oluşturur. Bazen ayni kişilerin çıkarıldığına dahi dikat edilmez. Arada tanık olduğum reportajlarda da şu uyarı olur: “aman abi, bilirsin bizim patronu. Bu konuştuğun geçmez”diyor. Ekrana çıkma aşkı nedeniyle de konuşan, bu bölümün çıkarılmasına razı olur.

Yine sohbet havalarına dönelim. Kendini ilerici veya bildik sanan insanlr da vardır. Ama bir konuşmaya başlayınca, günümüze gelmediğini de anlarsın. Düzeltmek veya bunun geçmişte kaldığını artık söyleyemem. Ama yapılan yorumların da eksik olduğunu da anlarsın. Statik kalınan ezberle günümüz konuşulur. Örneğin hala Neoliberalizmi bilmeyen solcuların Kapitalist ekonomi yorumu yaptıklarına sık sık raslıyorum.

Gelelim pek konuşturulmak istenmeyen öteki koşula: belirli insanlar bir dönem dünya görüşüyle davranıordu. Sonra sistemle haşırneşir oldular. Gelişmelerden kopup, adeta sistemin birer uygulayıcısı olanlar çok. Ama sistemle ilişkilerini kesip emekli olup o aşamda devam ederken de boşluğa düşerler. Ozaman ilginçlik başlar. Makamdayken önemli çevre katliyamı yapanlar, birden çevreci kesilir. Makamdayken en otoriter kişiler birden “eskinin nasıl daha iyi olduğunu anlatır”. Bazısı daha ilginç döneme girer: ret etikleri, birçok olumsuzluğa batıktan sonra, iş sona gelince, sanki herşey kendilerini bekler gibi “neyapabilirz” romantize gelirler. K. Kıbrısta bu tipleri eniden değişik simgelerle karşımızda buluruz.

Ama girişteki noktaya geliriz: demokrat olmadan demokrat havası, çevre katliyamından çevrecilik demeçleri başlar. Hemen iş yolundaysa AB gibi veya resmi Elçilik katgısıyla da işler yoluna girer. Olmayan, gerçeklerdir. Hele günümüzde KIbrısın etrafı kaynarken, doğu komşumuz yerlebir olurken, Türkiye bölgesel kartları masaya koyarken, bunları hiç hesaba katmadan ayni kervanın gitmesidir.geçmiş de hafıza kaybı veya bilerek beyinden sildirtilince, ona göre de yeniden geçmiş yaplıp günün çıkarına konulmaktadır.

Kısaca, sık sık arada izlediğim sohbetler veya medya yayını var. sanal medya alanın cılızdır. Yalnızlaşınca, oturup düşünürüm. Duyduğum bazı durumları da bekleyerek eski birikimle de yazmaya çalışırım. Pek bilen olmsa da birçoğunu besteleyip müzikleştirdiklerim de var. dostlar sohbetinde bunları da söylerim. Bazen söylediklerim veya yazdıklarımla kimilerine mesaj veririm. Çoğunun da artık ya pişkinlikten veya alıştığından dolayı umurlarında bile değildir.

Kısaca, yazı yazarken kendi kendime beyin cimnastiği de yaptım. Kimin umurunda durumunu da biliyorum. Ama şu kısırlık hep oluyor. Daha da acıtanı, Suriye konuşuluyor. Kıbrıs için birçok reçete deniliyor. Akıl verme amaçlı kendi egolarını tatminlik uğraşı var. ama eksikler hep sırıtıyor. Son dönemlerin uyarı veya kendimi haklılıkta savunma noktamı hep yeri geldiğinde vuruyorum: Suriye son gelişmelerinden yaklaşık on gün önce en son makalemde “Suriyeye dikat” yazılarım yazıldı. Başka lülkede olsa bu konuda bana çok prokram daveti gelirdi. Nerden biliyordun sorusu sorulurdu. Oysa en yakınlarım dahi belli ki ya oklumadıkları veya okur gibi oldukları için, konuyu kaçırdılar. İşte böyle bir şey. Yakınsa, herşey tamam. Fidan ziyareti falan da kimsenin pek dikate aldığı durum değil. Neyi yokladı neyi istedi ve bölge gelişmeleri bağlacı hiç yok.

Kendi kendime düşünüp makale yazma zamanı da doldu. Bakalım kim ne anladı sorusuna girmeyecem. Çünkü böyle bir karşılık da almayacam. Ama tarihe not düşme adına da gerekiyordu. Kimine bol atışlı romantik hayata devam dileğimle.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
367AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin