yazılariktibasDireniş Ekseni Domino Etkisiyle Çökecek mi? - Hakan Güneş
diğer yazılar:

Direniş Ekseni Domino Etkisiyle Çökecek mi? – Hakan Güneş

333 Takipçiler
Takip Et
Orjinal yazının kaynağıayrim.org

Şam’ın HTŞ kontrolüne geçmesi ile, altı ülkeye yayılan Direniş Ekseni (Mukavemet Mihveri) sadece bir üyesini kaybetmedi, Cephelerin Birliği Doktrini de sürdürülemez hale geldi. Gazze’de insanlar direniyor ama Hamas’ın siyasi kanadı taraf değiştirdi, Hizbullah ricat sürecinde. Yemen ön cephe olarak yıpratma savaşının yeni merkezi. Sıra Tahran’a kadar gelir mi, yoksa İran şaşırtıcı bir pragmatizmle yeni bir strateji mi inşa eder?

Suriye’de Esad iktidarının ve Baas rejiminin son bulması, Ortadoğu’daki son laik iktidarın devrilmesi olarak okunduğu kadar İran merkezli “Direniş Ekseni”nin kilit bağlantı ülkesinde önemli bir cephenin kaybedilmesi olarak da okundu. Sürecin Suriye iç dinamikleri açısından gidişatını başka yazılarda ele aldık. Burada temel olarak İran ve müttefiklerinin Suriye gelişmelerinden nasıl etkilendiğine odaklanacağız.

Kimileri Şam’ın HTŞ’nin kontrolüne geçmesinin domino etkisi yaratarak bir bütün olarak direniş ekseninde alt-üst oluşlara vesile olacağını ileri sürüyor ki bu hafife alınabilir bir olasılık değildir. Şam’ın düşmesi ile Direniş Ekseni sadece bir cephe kaybetmedi, diğer cephelerde de geri çekilmesine neden oldu. El Aksa Tufanı Operasyonu sonrası başlayan “yıpratma savaşı”nın karakterine, bu savaşta Şam cephesinin kaybedilmesinin tüm diğer mihver cephelerine nasıl yansıdığına ve yakın geleceğe muhtemel etkilerine yakından bakalım.

Mukavemet Mihveri Nedir?

“Direniş Ekseni” ya da Farsçası ile “Mehver-e Mukavemet” ilk olarak ABD Başkanı George W. Bush’un Irak İşgali öncesinde 2002 yılında yaptığı ve İran, Irak ve Kuzey Kore’yi terörizmin sponsorları olarak nitelendirdiği “Şer Ekseni” (Axis of Evil) konuşmasına cevaben İranlı ve müttefik gruplarca, Orta Doğu’daki ABD ve İsrail etkisine karşı olduklarını vurgulamak için kendi koalisyonlarından “Direniş Ekseni” olarak bahsetmeye başladıklarında duyuldu. (1)

Direniş Ekseni, Batının yaygın akademik ve gazetecilik literatüründe kullanılan “Şii Hilal” kavramının işaret ettiği aktör ve sahalar ile büyük ölçüde örtüşse de önce Saddam sonrası Irak’taki işgal karşıtı direniş gruplarını, ardından İsrail’in 2006 Lübnan saldırıları karşısındaki Hizbullah merkezli direnişi, devamında Filistin sahasındaki direnişçi grupları ve son olarak Yemen’deki Husi hareketini kapsayacak şekilde genişletildi.

2023 Kasım’ında en geniş sınırlarına ulaşmış olan Direniş Ekseni’nin ana unsurları şunlardır:

– Devletler: İran İslam Cumhuriyeti, Suriye Arap Cumhuriyeti ve (Husilerin tanımıyla) Ulusal Kurtuluş Hükümeti kontrolündeki Yemen Devleti.

– Devlet içinde devlet gibi ordular: Lübnan Hizbullah ve Irak Haşd eş-Şaabi ve buna ilaveten Filistin’in Gazze Bölgesindeki Hamas Askeri Kanadı.

– Diğer askeri ve siyasi oluşumlar: Afganistan kökenli savaşçıların Suriye Savaşında seferber edildiği Fatimiyun Tugayları ve Afganistan’da varlığını sürdüren Hizb-i Vahdat-i Islami-yi Afghanistan. Suriye’de savaşan Pakistanlı Şii milis grubu, Zeynebiyyun Tugayı ve Pakistan içinde etkili olan İran’a yakın Tehrik-e-Jafaria Pakistan, Majlis-e-Wahdat-e-Muslimeen ve Sipah-e-Muhammad Pakistan gibi oluşumlar. Son olarak Lübnan ve Filistin sahasında Hizbullah ve Hamas dışında bağımsız yapılar olup kendilerini “direniş ekseninin” parçası olarak gören islamcı, solcu ve Arap milliyetçi grupları da saymak gerekir.

Görüldüğü gibi merkezinde İran’ın bulunduğu bu mihver 3 devlet, 3 devlet içinde tanımlı ordu ve 2 ilave ülkedeki İran etkisindeki Şii gruplardan devşirilmiş askeri ve siyasi gruptan oluşan oldukça geniş bir ittifakı temsil ediyordu. Şam’da Mihveri destekleyen hükümetin düşmesi ile sadece bir üye kaybetmekle kalmayan Direniş Ekseni koalisyonu diğer bölgelerde de eski etkinlik seviyesini korumakta zorlandığı bir sürece girdi.

Mevcut durumun bir bilançosunu çıkarmadan önce son bir yıldır yeni bir karakter kazanan İran ile ABD/İsrail mücadelesinin karakterini açmakta yarar var. İran İslam Cumhuriyeti nerdeyse kurulduğundan beridir ABD ve İsrail ile ilan edilmemiş bir harp halinde idi. Ancak yakın zamana kadar bu harp vekillerle sürdürülüyordu. Şimdi İran ve İsrail’in açık açık içinde olduğu yeni bir tür savaş yaşanıyor. Bu yeni savaşı en iyi karakterize eden kavramın “yıpratma savaşı” olduğunu ileri süreceğiz. Kavramı açalım:

Yıpratma Savaşı (War of Attrition) Parantezinden Direniş Ekseninin durumu

En azından 2022 sonbaharından bu yana Ortadoğu’da yaşananlar ondan önce süregiden vekalet savaşları kavramının sınırlarını aşıyor. Ancak özellikle 2023 Nisan’ından itibaren İsrail ve İran’ın doğrudan iki devlet topraklarına ve hedeflerine yönelik saldırılar yapmaya başlamasına karşın bunun tipik/konvansiyonel devletlerarası savaş gibi devam etmemesi de “klasik savaş” dışında bir kavramsal parantezi gerekli kılıyor. Bu parantez bize göre “yıpratma savaşı” kavramında karşılık bulmaktadır.

Klasik savaş yani devletlerarası topyekûn savaştan farklı olarak Yıpratma Savaşı, bir tarafın diğer tarafı sürekli personel, malzeme ve moral kayıplara uğratarak yıpratmaya çalıştığı ve düşmanı çöküş noktasına kadar zayıflatmayı amaçladığı bir çatışma türüdür. Öte yandan bu savaş türünü aktörleri bakımından vekil savaşlarından farklı olarak ana taraf olan ülkelerin savaşın cepheleri arasına katılması olarak ayırt edebiliriz.

Literatürde yıpratma savaşının iyi bilinen bir örneği, Altı Gün Savaşını takiben 1967-1970 yılları arasında Mısır ve İsrail arasında yaşanan çatışmadır. Mısır, kararlılığını zayıflatmak umuduyla İsrail’e sürekli kayıplar verdirerek Sina Yarımadası’nı geri almayı amaçlamıştır. İsrail de aynı çerçevede karşılıklar vermiştir.  2022 Rusya-Ukrayna Savaşı için de bu kavramı kullanan çok sayıda askeri uzmandan söz edilebilir. Ancak bu örnek bize göre genel/global planda ABD/Rusya arasında bir yıpratma savaşı olsa da teknik/spesifik bir kavram olarak yıpratma savaşı türünden ziyade klasik devletlerarası savaşa yakındır.

2023 Nisan’ından bu yana İsrail-İran arasındaki savaş ise daha tipik bir yıpratma savaşıdır. Yine evvelden beri süren vekalet savaşları da devam ettiğinden bunun vekalet savaşı ile yıpratma savaşının birlikte sürdüğü bir savaş olduğunu söyleyebiliriz.

Cephelerin Birliği Doktrini ve Yıpratma Savaşı

Direniş Ekseni aktörleri, bunlar içinde özellikle Gazze’deki gruplar ama aynı zamanda İran İslam Cumhuriyeti matbuatı son iki yılda “Vahdet-i Cepheha” yani Cephelerin Birliği kavramını kullanmaya başladılar. Cephelerin Birliği Siyonizm’e ve ABD’ye karşı verilen savaşın en ön cephesi olan Filistin cephesi ile bağdaşık (mihver) olan tüm diğer cephelerin birlikte hareketini öne çıkaran bir askeri doktrin ve siyasi bir söylemdir. Gerçekten de geçmişten farklı olarak 2022’de dillendirilen bu kavram 2023’te büyük ölçüde hayata geçirilmeye çalışılmıştır: El Aksa Tufanını takiben, Lübnan’da Hizbullah harekete geçmiş ve destek taarruzları başlatmış, ardından buna Yemen’deki Ensarullah (Yemen/Husi Hükümeti) hem Kızıldeniz hattında hem de İsrail’i doğrudan hedef alacak şekilde katılmış, Irak ve Suriye içindeki gruplardan da kısmı destek eylemleri ortaya çıkmıştır. Bu geçmişte olmayan başka bir kapasite kullanımı idi.

İsrail tam da bu doktrinin yaratacağı varoluşsal krizi görerek Cephelerin Birliği doktrininin kalpgahı olan Tahran’ı hedef almıştır. 2023 Nisan’da İran’ın Şam Büyükelçiliğine yönelik askeri saldırı, İran’ı karşılıksız bırakamayacağı bir savaşa  doğrudan davet etmiştir ki devamında iki devlet de tam boy bir savaş olmasa da yukarıda aktardığımız “yıpratma savaşı” sürecine girmiştir. Bu süreç devam etmektedir.

Cephe Birliğinin Zincirinde Kırılmalar: Şam, Lübnan, Gazze

İşte tam da bu noktada Aralık 2024’te yaşanan Şam’daki değişim Direniş Ekseni’nin Cephelerin Birliği doktrinini büyük ölçüde sekteye uğratacak bir sonuç doğurmuştur. Direniş Ekseni için Şam’ın kaybedilmesi aynı zamanda İran-Irak-Suriye-Lübnan askeri ikmal zinciri kırılması demekti. Lübnan’da Hizbullah’ın eski askeri lojistik desteği bulması artık neredeyse imkansıza yakın. Bu durum Gazze’yi de doğrudan etkilemiş ve zaten bir soykırım altında askeri varlık göstermeye çalışan grubun (Hamas) siyasi kanadı hızlıca Direniş Ekseni’ni terk edip, onun yerine HTŞ’yi selamlayarak Gazze/Filistin Davasının Direniş Ekseni’nin sembol yani temel bayrağı olmasına siyaseten büyük bir sekte vurmuştur. Bu durumun Direniş Ekseni içinde yer alan bütün aktörlerde bir moral bozukluğuna neden olduğu aşikar. Yıpratma savaşının küçümsenmemesi gereken bir boyutu da bu moral unsurdur.

Ancak İran bunu bir dağılma, bozulma değil bir ricat seviyesinde tutmak için Yemen’den Tel Aviv’e ve Kızıldeniz’deki İsrail gemilerine yönelik saldırarı başlattı. İsrail’in yanıtı yine sivil alanları da kapsayacak şekilde çok ağır oldu. Gazze’de başlayan, Lübnan ve Yemen’i içine alan 2023-2024 Direniş Ekseni-İsrail Savaşı’nda Şam’ın düşmesi ve Hizbullah’ın ricatı ve Gazze’nin hem çaresizliği hem de siyaseten saf değiştirmesiyle yeni ön cephe Yemen haline geldi. Yemen’in ardından sıranın Tahran’da olacağına hiç şüphe yok. Hatta Yemen ile savaşırken Tahran’ı doğrudan savaşa zorlayacak “yıpratma savaşı” unsurlarının yakın zamanda yeniden gündeme geleceğini tahmin etmek güç değil. Bunun Yemen’e ikmal taşıyan İran gemilerine yapılacak bir saldırı ile olması kuvvetli senaryolardan. Trump görevi devraldıktan sonra tüm bu sürecin daha da hız kazanacağını öngörmek için kehanete gerek yok elbette.

İran’ın İç Sorunları  ve Direniş Ekseni

Direniş Ekseni’nin tabiri caiz ise çevre sahalarında yaşanan gerileme, İran’ın kendi iç ekonomisi ve siyasi birliği güçlü olsa belki tolere edilebilirdi. Ancak İran kaldıramayacağı, finanse edemeyeceği ve askeri olarak yönetemeyeceği kadar geniş bir sahada Hamit Bozarslan’ın tabiri ile söyleyecek olursak bir “milis diplomasisi” yürütmeye çalıştığından artık sürdürülmesi zor bir denklemle karşı karşıyadır. Ya 1990’ların başındaki statükoya dönecek ve çevre ülkelerdeki müttefikleri ile birlikte ABD ve İsrail karşısında bir mihver (Direniş Ekseni) oluşturmaktan vazgeçecek ya da çöküş aşamasındaki ekonomisine Trump’ın gelişi ile birlikte bir büyük daha darbe almayı kabul edecek ve savaşını bu koşullarda sürdürecek.

2024 verileri ile, 15 yıl önceki Gayrisafi Milli Hasıla düzeyine gerileyen İran ekonomisi büyük zorluklar yaşıyor. 15 yıl önce Türkiye’nin biraz gerisinde olan İran GSMH’sı 2024’te Türkiye’nin yarısından bile daha az, hatta üçte birine yaklaşan bir seviyeye gerilemiştir. Daha da önemlisi İran’da reel ücretler gerilemeye devam ediyor. Keza tam bu sıkışma nedeniyle rejime tepki duyan kesimlerin özgürlük taleplerinin üstüne şimdilik sert önlemlerle gitmeyen İslami Cumhuriyet (örneğin başörtüsü zorunluluğuna uymayanlara artık müdahale etmiyor) temel kodlarını sorgulatacak bir duruma yaklaşıyor. Bütün bunlar yıpratma savaşında güç kaybeden İslami Cumhuriyetin içeride de zor durumda olduğunun yansımaları, göstergeleridir.

Öte yandan İran, 45 yıllık tarihinde pragmatik davranabilme, esneme ve dış siyasette ricat taktiğini uygulamakta da mahir bir ülke. Bu bakımdan Direniş Ekseni’nin, Şam’ın kaybı, Gazze’nin yenilmesi ve taraf değiştirmesi, Lübnan’ın ricat etmesi gibi çok önemli gelişmelere karşın ölçek küçülterek ve esneyerek varlığını sürdürmesi mümkün. Ancak buna hâlâ “direniş ekseni” denmeli mi, denebilir mi orası tartışılacaktır.

Gazze’nin, Suriye’nin olmadığı, Hizbullah’ın lojistik destek alamadığı, Irak’taki güçlerin Tahran dışında bir seçenek aradığı koşullarda bile İran önemli bir ülke olarak varlığını sürdürebilir, hatta buraların yükünden kurutularak refahını da arttırabilir ama direniş ekseni iddiasını sadece Yemen’le sürdürmesi çok zor olacaktır.


(1) Solmaz İkder, mehver moqavemat çist ve çetor verd zeban rehberan jemhuri eslami şod? https://iranwire.com/fa/features/134435-

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
364AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin