yazılariktibasYeni Suriye kurtlar sofrasında! - Yusuf Karadaş
diğer yazılar:

Yeni Suriye kurtlar sofrasında! – Yusuf Karadaş

333 Takipçiler
Takip Et
Orjinal yazının kaynağıevrensel.net

Medyada Esad rejiminin devrilmesi ve Heyet Tahrir el Şam (HTŞ)’nin iktidarı ele geçirmesini bir “halk devrimi” gibi gösteren haber ve analizlerden geçilmezken bu “devrim”in arkasındaki güçler, yeni Suriye’nin geleceğini planlamak için Ürdün’ün Akabe kentinde bir araya gelip pazarlıklar yaptılar. ABD Dışişleri Bakanı Blinken ve Türkiye Dışişleri Bakanı Fidan’ın yanı sıra S. Arabistan ve Mısır’ın başını çektiği Arap ülkeleri, AB ve BM temsilcilerinin katıldığı toplantıda Esad rejiminin en büyük destekçileri Rusya ve İran’ın olmaması, Suriye’de kazananlar ve kaybedenler tablosunun daha görünür hale gelmesini sağlıyordu. Bu tablo aynı zamanda Suriye’nin kazanan emperyalistler ve bölge gericilikleri arasında ekonomik, siyasi ve askeri olarak paylaşılmak üzere bir kurtlar sofrasına dönüşeceği yeni bir sürece girildiğini de ortaya koyuyor.

Esad rejiminin düşmesi, bölgede (Ortadoğu) İran merkezli ve ABD-İsrail karşıtı ‘direniş ekseni’nin en önemli halkalarından birinin kırılmasına yol açtı. Dolayısıyla İsrail’in, Suriye’de ‘kazananlar’ hanesinin başındaki ülkelerden biri olduğuna şüphe yok. Ancak İsrail, Suriye’nin geleceğinin görüşüldüğü Akabe toplantısında yoktu. Bu durumu iki biçimde açıklamak mümkün: Birinci olarak, zaten masada ABD varsa İsrail’in çıkarları da güvencedeydi. İkincisi ve daha önemlisi ise, İsrail masadan önce sahada durumu güvenceye almaya ve sonra bu durumu müzakere etmeye yönelik bir politika izliyordu.

İsrail, Esad rejiminin devrilmesinin hemen ardından düzenlediği yüzlerce hava saldırısıyla Suriye’nin bütün askeri altyapısını ve en stratejik tesislerini yerle bir etti. Böylece son 50-60 yıldır devam eden (Temelleri ABD-SSCB kamplaşması döneminde atılan) Suriye’nin bölgede İsrail saldırganlığını sınırlayıcı-dengeleyici bir güç olarak varlığı tarihe karışmış oldu.

Erdoğan iktidarı ve medyadaki sözcüleri “zafer” naraları atarken İsrail, Golan’daki işgalini genişletmekle kalmadı, buradaki “yerleşimci” (işgalci) sayısını da iki katına çıkarmaya karar verdi. Dahası Suriye’nin Şam’a bakan stratejik önemdeki Hermon Dağı’ndaki (Cebel eş Şeyh) askeri karakolunu ele geçirip “güvenlik” gerekçesiyle burayı da işgal etti. İsrail, bu saldırı ve işgaller üzerinden Suriye’yi askeri olarak önemli oranda kontrol altında tutmasını sağlayacak bir pozisyonu masada değil, sahada elde etmiş oldu. Netanyahu, ilk başkanlık döneminde İsrail’in Golan’daki işgalini resmen tanıyan Trump’ın nasıl olsa bu saldırı ve işgali de açıktan destekleyeceği konusunda bir şüphe duymuyor.

Burada bir diğer dikkat çekici nokta da İsrail saldırganlığı karşısında HTŞ Lideri Colani’nin “Yeni yönetimin İsrail ile bir anlaşmazlığı yok” açıklamasını yapmasıydı.

Yeni Suriye’nin yörüngesinin belirlenmesi bakımından önemli gelişmelerden biri de Suriye burjuvazisinin temsilcileri (Şam Ticaret Odası) ile HTŞ’nin atadığı geçici hükümet temsilcileri arasında yapılan görüşmede alınan serbest piyasa ekonomisine geçiş ve küresel kapitalizme bağlanma kararları oldu. Suriye’nin kapılarının sonuna kadar emperyalist-kapitalist güçlerin yağmasına açılması anlamına gelen bu kararlar, Suriye burjuvazisini de bu yağmadan alacağı paylar konusunda heyecanlandırmış gibi görünüyor. Bu nedenle uzunca bir süredir batılı emperyalistlerin yaptırımlarına maruz kalan Suriye burjuvazisinin bu kararları “yaşasın halk iradesi” diyerek selamlaması şaşırtıcı değil.

BM’nin Suriye Özel Temsilcisi Pedersen’in “Suriye’nin yeniden imarı için yaptırımların bir an önce kaldırılması” çağrısı, bu kararların uluslararası emperyalist-kapitalist güçler tarafından da onaylandığı anlamına geliyor.

Yeni Suriye’nin geleceğini belirleyecek aktörlerin başında ABD emperyalizmi geliyor. Akabe toplantısında HTŞ ile doğrudan temas kurduklarını söyleyen Blinken, geçici Suriye hükümeti ile “tanıma ve destek” karşılığında uyulmasını bekledikleri ilkeler üzerinde anlaştıklarını da açıkladı. Böylece daha yolun başında ABD emperyalizmi, “tanıma ve destek” için HTŞ yönetiminin önüne ev ödevlerini koymuş oldu.

Kuşkusuz uzunca bir dönem İdlib’de HTŞ’ye kol-kanat geren Türkiye’deki Erdoğan yönetimi de yeni dönemde Suriye’deki en etkin aktörlerden biri konumunda bulunuyor. Bu dönemde Türkiye’nin Suriye’ye dair hesap ve beklentilerini iki başlıkta toplayabiliriz. Birincisi, Suriye’nin imar pastasından büyük bir pay almaktan enerji ve ticaret yolları bakımından bu yeni durumu bir fırsata çevirmeye kadar Türk burjuvazisinin beklentilerini ortaya koyuyor. İkinci olarak da “güvenlik” başlığı altında hem ülke içindeki Kürt sorunu ve hem de bölgedeki yayılmacı emellerin önünde bir engel olarak görülen Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) tasfiyesi hedefleniyor.

Bu noktada daha önceki açıklamalarında Kürtlerle çatışmayacaklarını söyleyen HTŞ Lideri Colani’nin MİT Başkanı Kalın ile Şam’da yaptığı görüşmeden sonra ağız değiştirerek “PKK başka Kürt toplumu başka” demeye başladığını da belirtmek gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye’nin Rojava’daki özerk yönetimi “terör yapılanması” olarak tanımlaması ve SDG’yi tasfiye etmeye yönelik ısrarı, Suriye’nin yeniden çatışmalara sürüklenmesi bakımından ciddi riskler oluşturuyor.

2011’de Esad rejimini devirme girişiminin öncülüğüne soyunan güçler arasında Erdoğan iktidarının yanı sıra S. Arabistan, BAE ve Katar gibi Körfez’deki Arap rejimleri de yer alıyordu. Özellikle S. Arabistan ve BAE için Esad rejiminin devrilmesi, bölgede rekabet halinde oldukları İran’ın bölgesel güç ve etkisinin kırılması için zorunlu görülüyordu. Aynı şekilde Doğu Akdeniz’deki Suriye, jeopolitik bakımdan Avrupa pazarına doğrudan bağlanma başta birçok avantaj da sağlıyordu. Mesela bu bağlamda 2009’da rafa kaldırılan Katar-Türkiye doğal gaz boru hattı (Katar doğal gazının bir boru hattıyla Avrupa’ya taşınması) da yeniden gündeme geldi.

Öte yandan geçmişte ‘Müslüman Kardeşler’ pratiğinden ağızları yanan Körfezdeki Arap rejimleri için Suriye’deki kurtlar sofrasında yer almak, sadece pastadan büyük pay almak için değil; aynı zamanda Suriye’deki yeni İslamcı rejimin (HTŞ) kendileri için tehdit oluşturmasının önüne geçilmesi, kontrol altında tutulması bakımından da büyük önem taşıyor.

Fransa ve Almanya başta AB’li emperyalistler için de Suriye’deki yeni durum, mülteci sorununun kontrol altında tutulmasından enerji tedariki ve Ortadoğu pazarındaki pozisyonlarını yenilemeye kadar birçok bakımdan yeni fırsatlar sunuyor.

Suriye’yi yeniden paylaşmak için kurulan bu kurtlar sofrasından Suriye halklarının payına düşen ise açıktır: Etnik, dinsel-mezhepsel gerilim ve arka planda sömürü, yağma ve yoksulluğun devam ettirilmesi.


Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
351AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin