yaklaşımlarÖzkan YıkıcıTürkiyeyi de katarak değerlendirme yapmak zorunludur - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Türkiyeyi de katarak değerlendirme yapmak zorunludur – Özkan Yıkıcı

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Suriye artık eski Suriye değildir. Esat artık yok gibi. Ülke darmadağın. İşkalciler yer kapma peşinde. Uluslararası güçler ise bölge denkleminde Suriye üzerinden yeni hedeflere yöneliyor. Ülk içi ise darmadağın. Kuzeyden ve güneyden işkaler devam ediyor. İsrail daha ileri giderek, hem toprak alıyor, hem de Suriyenin alt yapısını, deyim yerindeyse darmadağın hale sokuyor. Suriye içi konum belirsiz. Esatın gitmesi ama peşinden devlet kurumsal çöküşün de olması nedeniyle, İdlipte başta Türkiye, ABD ve ingilterenin Beslediği HTŞ şamda enkaz üzerinden yeni teslimiyet Suriyesini oluşturmaya çalışıyor. HTŞ ki onun çoğu savaşçısının dıştan gelen cihatçı olduğu nerede ise hafızadan sildirtilen, hala terör örgütü listesinde olan ve düne dek Golaninin kafasına on milyon dolar konulan zenginliği ile Suriye hegemonyacıların ipi üstüne konuldu. Garip olan Suriyede Esat giderken, onca muhalefet lafına karşı, Esat sonrası bir muhalefet cepesinin olmadığı gerçeğidir. Bu dahi seslendirilmiyor. Devlet kurşunsuz çökerken, nedense yerine karşıt muhalefet yapısının olmadığı sorunu değerlendirmelere pek konmuyor. Alıcı gibi davranılıyor. HTŞ dünün terörist örgütü şimdi muhalefet gelecek Suriye kurucusu haline sokuldu. Onun iiçindir ki israilin sarkan Golan işkali veya tüm ülkede yerlebir edilme hava bonbardımanlarına karşı tepki de sıfır derecesinde.

Suriye darmadağın. Yerine dünkü terör Örgütü HTŞ konulma girişiminde. Doğrusu şikâyetçi de olan yok. Sadece öneriler geliyor. Akıl vermeler de gırla. Tabi ki yeni SUriyede pay kapmak isteyenler de HTŞ yapısına hahtırlatmalar da yapıyor. Çünkü yeni SUriyede aslanlar kapuşari diplomasisine çoktan girdi. İşkalciler ve öteki destekçiler HTŞ üzerinden paylarını almaya ve iran yolculuğuna hemen çıkma telaşında. Kaybedenler ise kaybetmeme ağıtını anlatmaya çalışırken, kaybettikleri itibarı daha bir anlamsızlaştırarak önesizleşme kuyusuna doğru gidiyorlar.

Sanırım, bu ülkede kimsenin yazmadığı kadar makale konu üzerine yazdım. Yeniden tekrarlar da sıkar. Ama akılda olması gereken şu ders var: emperyalizim gerçeği ile onun bir kurumsallaştırılan sömürgeciliği mutlaka iyi bilmek gerektiği şartıdır. Sadece HTŞ yapsı nasıl bir geçmişten gelme kadar, geleceğin de ne olduğunun aynasıdır. Türkiyenin işkal altında tutuğu İdlipte oluşturulup, dıştan insan dahi kaynaklar aktarılırken, utanmadan da Terörist ilan etme ikilemi hep yaşandı. Hat da Suriye ve Rusya tam da onları sıkıştırmışken, yine Astana zirvesiyle sanki onları koruyup besleyen Türkiyede değilmiş gibi ona verildi. Böylelikle Emperyalizmin gerçek yeniden uygulamasını yaşadık. Sonra da bu yapı tam bir uluslararası cihatçı yapı olarak Şama taşındı. İmajlatılıp, ceketler değiştirilip, sakalar az kesilerek ve kendine terörist yapı kararını alan devletin yetkilileriyle poz vererek yeni yoluna sokulmaya başlandı.*****

K. Kıbrısta bu tüm gelişmelr ya hiç dokunulmadan geçiştirildi veya müsaadeli yayınla şöylesine aktarıldı. Doğu komşumuzda olanlar çoğu kaçırtıldı. Konuşturulmadı. Türkiyeleşmenin kısgacında mengeneye sıkışıldı. Bilgi eksikliği bol. Yalan ise damıtılmanın ötesine suyla boğdurtuldu. Zorunluluk da olunca birileri çıkıp bazen de deynekçi haliyel laflar döktürdü. Tüm bu koşullar, Türkiyeleşmenin sonucudur. Çünkü Türkiye Suriye olayının direk içindeydi. Hat da Afrine girerken, K. Kıbrısta sırf yazıldı diye Afrika linç edildi, saraydaki Akıncı da kara listeye konduydu.

Fakat, Suriye olayı gösterdi ki her olguyu koymazsak, olay hep eksik kalır. Hele bazı gelişmeler de yalanla yeni hesaba konulursa da kandırılma veya günü kurtarmaya gelinir. Tekrar edelim: Suriye konuşulacak sa Türkiyesiz olmaz. Nasıl ki Esat üzerinden oluşan karşıtlıkta Türkiye tutumları eklenmedikçe hep boşluk olacaktı, şimdi de gelecek hesaplamalarda Türkiyesiz davranışlar da anlamada hep yanılma veya eksiklik brakacaktır.

Zaten şimdiden Türkiye gerçeği Suriyeye çoktan ondu. Birçok batılı ajans daahi Esatın gitmesindeki rolü Türkiyeye fatura ediyor. Belli ki ilerde olacak aşmazlarda da ayni tutumun olacağı ışığıdır çakılan. Gerçekten Türkiye ve İsrail Suriye üzerindeki yayılmanın en net davranışı segileyen devletlerdir. İsrail işkalerle hemen kazanç hanesine kayıtlar yaparken, alt yapı çktürme ile gelecek kendince güvence de sağlıyordu. Türkiye ise açıkça fetihçiliği pompalıyor. Eskiden beri duyduğumuz düşünceler açıkça dışa vurdu. Kıbrıs deneyimi hep önümüzü aydınlatıyor.

Hatırlayanlar vardır herhalde: yetmişdört sonrası Türkiye adanın bir bölümünjü konttrol altına alırken, kimse Türkiyenin çekileceğine inanmıyordu. Lafta söylense de yapılanlar net idi. Ama arada “görüşmeler veya çözümle” bazı nameler okunsa da yine de Türkiyenin adada kalıcılaştığı kabullendiydi. Hat da sekseniki yılında KTMMO bir emekli general bize açıkça “artık biz burdan gitmeyeceğiz. Kıbrısın bir yerinden güvenlik çizgisi çekeceğiz. Burası güvenlik alanımız olacak”diyordu. Nitekim bu cümleler şimdi Suriyede hiç yabancı gelmiyor. Türkiye Suriye içlerine uzanan bir güvenlik tanpon alanı istiyor. Nedense Doksanlar sonrası emperyalist işkalerin yeni versyonuna güvenlik alanı veya tanpon bölge adıyla toprak alımları imgeleştirme uygulamaları yayıldı. Böylelikle işkal ismi yerine tıpkı emperyalist yerine küreselleşme koyma gibi güvenlik tanpon alanı kondu.

Türkiye Suriyeden işkal yaptığı toprakları daha da genişletip tanpon alan ilan etmek istiyor. Tabi ikili bir devlet idolojik gerçek var. hem Yeni Osmanlıcı fetihçilik hem de anti kürt kartını kazanma isteği var. zaten hiç uzağa gitmeyelim: açıkça Suriyede HTŞ ilerlerken Türkiyenin ana akım medyası ve devletçi kesim kendileri ele geçirmiş algılarıyla yayın yapıldı. Daha ileri gidip eski Osmanlı hayaleri haritalarla toprak alacaklı haline kendilerini soktular. İdlip, Halep, Raka, Musul hat çizgisi hemen propagandaya konuldu. İçteki fetihçilik ruhu ile idolojik gerçeklik dışa vuruldu.

Bir de PYD kontrolü Doğu Fırat Kürtleri SDG konuldu. Zaten Türkiye devletine kalsa bunu çoktan gerçekleştireceklerdi. ABD ve Rusyadan müsaade çıkmadığı için, yapamadılar. Yine de saldırılar oluyordu. Nitekim, HTŞ Şama yürürken, fırsatı yakalayan TC hemen oluşturduğu SMO devreye sokup önce Telrıfatı ve sonra Mingücü ele geçirdiler. SDG kurşun atmayacak derecede geri çekildi. Şimdi yeni yönetimden önce bu Doğu Fırat hikayesini talep ediyor. Zaten yazmak istenmese de ilişkilerle şimdi değil de eskiden beri TC ile HTŞ ilişkileri dışa vuruyor. Zaten İdlip Türkiye kontrolü büyğyen ve ilan edilen Emirlik gerçeği herhalde hafızadan silinmedi sanırım.

Şimdi, her güç gibi: Türkiye de en azından Suriyeden alma hsabında. Toprak kontrolundan tutun yeni mütahit rantına taliptir. Öteki yandaşları dıştalayarak veya ikna ederek Kürt özerk yapısının sonlanması hedeflerinden biridir. Bunları iç politikaya endeksleyip Erdoğanın devlet yönetiminde kalma kullanımına sokacaktır. Hem dışta yeni Osmanlıcılık fetihçiliği hem de içte devletde kalıcılaşma siyasetleri saydamlaştı. Dış fetihçilikle içteki sorunları da alta çektirip insanları peşinden sürükleme amacı güdülmektedir.

Onun için, Suriye olayları konuşulurken Türkiye konulmadan olmaz. K. Kıbrısta ne yazık ya türkiye başarı simgeli hamasileştirme veya yok saydırılarak bir Suriye zorunlu olarak konuşuluyor gibidir. Bazı bilgiler verip anlamı dahi tersinden söylenerek de Suriye anlaşılmaz. Hele Suriyeyi Ortadoğusuz ele alırsak, emperyalist sömürgefilikten koparırisek, emperyalist bOP ve kriz ekonomisiyle birlikte ele almazsak, bu resimde en başta Türkiye hesaplarını da gözetmezsek, hep yanlışta takılıp kalırız. Tıpkı deredeki sığ suda kendimizi okyanusta brakı hale sokarız.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
365AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin