Son günlerin şüphesiz tek bir manşeti var: Suriye’de Esad yönetiminin düşüşü. Hızın öne çıktığı modern iletişim araçları bile, son bir hafta içerisinde Suriye’de yaşanan gelişmeleri aktarmada atıl kaldı. Belki on gün içerisinde, belki 14 yılın birikmişliği ile Suriye’deki Esad yönetimi, ABD ve Türkiye gibi ülkelerce desteklenen İslamcı gruplarca devrildi. Şam’ın yönetimi artık Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el-Colani’nin elinde. Eskiden ‘IŞİD’in Suriye Emiri’ ya da ‘El Kaide lideri’ olarak bildiğimiz ancak artık Batı basınının ‘ılımlı cihatçı olarak pazarlamaya çalıştığı Colani’nin hikayesini nereden tutsanız elinizde kalıyor. Bu sebeple tüm gözler anlaşılır bir şekilde Colani’nin ismine yoğunlaşmış durumda.
Gazeteler tek manşetle çıktığı vakit analizlerin de bini bir para oluyor. Ama içiniz rahat olsun, ne müneccimlik yapacağız ne de şu birkaç gündür çokça konuşulmuş meseleleri ‘uzman görüşüymüş’ gibi tekrar edeceğiz. Bu kadar bulanık bir suda yol bulmak, konusunda gerçekten yetkin isimlerin becerebileceği bir iş, biz de ihtiyaç duyduğumuzda onlardan faydalanacağız. Ancak odaklanmak istediğimiz, aynı çamurdan dolayı fazla dikkat çekmeyen başka bir mesele: İsrail’in Suriye topraklarındaki ilerleyişi.
Şam’ın beyaz bayrak çekmesinin hemen ardından İsrail, onlarca yıldır yasadışı bir şekilde tek taraflı olarak ilhak ettiği Suriye’ye ait topraklardan hareket ederek daha fazla toprak işgal etti. Suriye ordusundan boşalan bölgelere konuşlanan Siyonistler, aynı zamanda havadan yaptıkları saldırılarla teslim olmuş Suriye ordusu ile ilişkili gördüğü hedefleri bombalamaya başladı.
Tüm bu saldırılar, kendisi için ‘tehdit’ olarak gördüğü Esad yönetiminin yenilgisinden sonra yaşandı. Düşünün Tel Aviv, zaten yasadışı olarak bulunduğu bir bölgenin dahi çevresini ‘sınır güvenliği’ gerekçesiyle işgal edebiliyor ve beyaz bayraktan tatmin olmuyor. İsrail’e soykırım yapma hakkı da dahil olmak üzere ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından tanınan altın vizeyi uzun bir süredir biliyoruz. Gazze ve Lübnan üzerinden bunu defalarca konuşmuştuk. Ancak görünen o ki Suriye özelinde de konuşmamız gerekenler var.
Dilerseniz kısaca İsrail cephesinde yaşananları daha ayrıntılı bir şekilde hatırladıktan sonra bu Siyonist ‘kudretin’ yer yer absürtleşen genişliği üzerine akıl yürütelim.
YARIM YÜZYILLIK İLHAK
Suriye’nin tepesinde sallanan İsrail bayrağı dediğimiz zaman, bunu dileyen mecazi bir anlam olarak yorumlayabilir. Fakat bugün gerçekten de Suriye’nin zirve noktasındaki Hermon Dağı’nda İsrail bayrağı sallanıyor.
Doğrusu son gelişmelerin ardından yüzü en çok gülen tarafların başında İsrail’in geliyor oluşu sebebiyle mecazi bir düşünceye kapılmak yanlış olmayacaktır. İsrail’de Başbakan Binyamin Netanyahu’dan başlayarak akla gelebilecek her türlü aktör, Esad’ın gidişini büyük bir coşku ile karşıladı. Hatta sadece tebrikle de kalmadılar -her ne kadar bir takım Batılı burjuva liberaller duymayı ısrarla reddetse de- kendi rollerinin de olduğunu açık açık beyan ettiler. Netanyahu, ‘Esad yönetiminin düşmesinin İsrail’in İran ve Hizbullah’a indirdiği darbelerin doğrudan bir sonucu olduğunu’ ileri sürdü.
Buraya kadar şaşılacak bir şey yok. Herkes hasmının mağlubiyetine sevinir, onu alt etmek için elinden geleni yapar, vs. İsrail, uzun yıllardır Suriye’ye yönelik düşmanca bir tutuma sahipti. Taraflar tarihte çeşitli şekillerde karşı karşıya gelmişti. En bilinen örnek 1967’deki ‘Altı Gün Savaşı’ olarak bilinen Arap-İsrail savaşıydı. Tel Aviv 1967 yılında Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni işgal etti. Bazı Dürzi yerleşimleri hariç bölgenin geri kalan yerli nüfusu Suriye’ye sürüldü.
1973’teki savaşta başta Suriye Golan Tepelerinde ilerleme kaydetse de sonuç olarak İsrail, Suriye güçlerini püskürttü. 1973’deki savaş, İsrail’in -Golan Tepeleri hariç- Suriye topraklarına geniş çaplı girdiği son andı. Ta ki bugüne kadar.
Fakat tekrar geçmişe dönelim. Her ne kadar bu bölge İsrail tarafından tek taraflı olarak ilhak edilse de resmi olarak bölgenin statüsünde başka gelişmeler de olur. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1981 tarihli 497 sayılı kararı uyarınca İsrail’in Golan Tepeleri’ndeki varlığı yasadışı olarak belirlenir. Yine de ABD destekli İsrail için fiilen değişen fazla bir şey olmaz. Son kertede arkanızdan “Yürü ya kulum” diyen ABD ise, kapınıza elli tane BMGK kararı bıraksalar kaç yazar? Güya bir başka işgal bölgesi olan Batı Şeria’daki İsrail yerleşimleri de BMGK tarafından defalarca hukuksuz bulundu. Sonuç pek değişmedi. Tel Aviv, BMGK kararlarını sadece Lübnan’da olduğu gibi kendi işine geldiği zamanlarda bir casus belli olarak hatırlamayı tercih ediyor.
Böylece Golan Tepeleri bugüne kadar fiilen İsrail devletinin bir parçası olarak yönetildi. Geçtiğimiz yıllarda mesele tekrar gündeme geldi: 2019 yılında dönemin ABD Başkanı Donald Trump, önce Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımış, ardından Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini resmen tanımıştı. Hatta bunun üzerine İsrail hükümeti, Golan Tepeleri’ne 12 kilometre mesafedeki Beruchim bölgesindeki bir yerleşkenin adını ‘Trump Tepeleri’ koymuştu.
Golan Tepeleri, Suriye’nin başkenti Şam’ın 60 kilometre güneybatısında bulunan, 1200 kilometrekarelik bir plato. Suriye’ye yukarıdan bakan bölge, stratejik önem taşıyor.
BİTMEYEN SINIRLAR
Şimdi İsrail’in bugün işgale giriştiği bölgelere gelelim. Golan Tepeleri ile Suriye’nin kontrol ettiği bölge arasında bir tampon bölge bulunuyordu. Esad’ın çöküşüyle birlikte Netanyahu “Bu bölge, yaklaşık 50 yıldır, 1974 yılında üzerinde anlaşmaya varılan Kuvvetlerin Çekilmesi Anlaşması uyarınca bir tampon bölge olarak kontrol ediliyordu. Bu anlaşma çöktü, Suriye askerleri mevzilerini terk etti” ifadelerini kullanarak yeni bir işgal için aradığı kılıfı bulmuş oldu.
İsrail ordusu, İsrail-Suriye arasındaki tampon bölgede yer alan Hermon Dağı’nın Suriye tarafını ele geçirdi. İsrail basınında yer alan haberlerde, Hermon Dağı’nın Suriye tarafının İsrail Hava Kuvvetleri’ne bağlı Shaldag Birimi tarafından direnişle karşılaşmadan ele geçirildiği ifade edildi. İsrail ordusu, ayrıca İsrail sınırına yakın Suriye’deki Ofaniya, Kuneytra, el-Hamidiye, Samdaniya el-Garbiyye ve el-Kahtaniye köyleri için uyarı yayınladı. Ordu tarafından yapılan uyarıda, “Bölgenizdeki çatışmalar İsrail ordusunu harekete geçmeye zorluyor” İfadeleri kullanıldı.
İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi de ‘Suriye’de operasyona başladıklarını’ ilan etti ve “Ana savaş alanını Suriye’ye kaydırıyoruz. Suriye cephesinde savaşmaya başlayacağız ve kimsenin sınırlarımıza yaklaşmasına izin vermeyeceğiz” şeklinde konuştu ve işgal başladı. Suriye’nin 2.814 metrelik en yüksek noktası olan Hermon Dağı’ndaki Cebel Şeyh üssünde artık İsrail bayrağı dalgalanıyor. Siyonistlerin tankları ise köy köy ilerlemeyi sürdürüyor.
İHTİMALLERE BOMBA YAĞDIRMA HAKKI
İsrail’in son günlerde Suriye’ye yönelik saldırıları sadece karadan yürütülen işgalle sınırlı değil. Suriye ordusunun dağılması ile birlikte ülkenin güneyinde pek çok nokta İsrail uçaklarının ağır bombardımanlarıyla dövülüyor. İsrail, bir gecede yüzü aşkın hedefi vurduğunu açıkladı.
Peki mağlup bir orduya yönelik bu saldırı neyin nesi? Basit bir mantık ile gidecek olursak mağlup olan bir orduya yönelik saldırılar bir anlam ifade etmeyebilir. Hele hele Şam’daki yeni yönetici kadrolar ile Tel Aviv arasında karşılıklı olarak olumlu mesajlar paylaşılmışsa. Fakat Ortadoğu’da ABD’nin gayet açık bir şekilde izlediği temel politikalardan biri, yani Tel Aviv’in çevresinde İsrail’i tehdit edebilecek herhangi bir askeri unsurun bulunamayacağı düşünüldüğünde düzenlenen saldırıları anlamak çok zor değil.
Nitekim Siyonistler de benzeri açıklamalarda bulundular. İsrail medyasında, ‘Tel Aviv’in Suriye ordusundan geriye kalan askeri kapasiteyi azaltmak için elinden gelen azami çabayı sarf ettiği, ordunun, Suriye geneline yayılan çok kapsamlı bir saldırı dalgası başlattığı’ ifade edildi. Habere göre, İsrail savaş uçakları, askeri üsleri, hava savunma üslerini, istihbarat karargahlarının yanı sıra uzun ve kısa menzilli füze depolarını, hava savunma sistemlerini, silah üretim merkezlerini ve konvansiyonel olmayan silah stoklarını hedef aldı.
ALTIN VİZE
Karşımızdaki manzara şu an için aşağı yukarı böyle. Zaten hukuksuzca bulunduğu bir yerin ‘sınırını’ kendi meşru sınırı olarak görmesi bir tarafa; İsrail aynı zamanda o gayrimeşru sınırın da ötesinde bir tampon bölge işgalini çok rahat bir şekilde gerçekleştirebiliyor. Yasadışılıkta kat üzerine kat çıkan bu Siyonist yönetimin ‘nasıl olup da bunları yapabildiğini’ sormak, bugün artık bize güncel bir yanıt vermiyor. Gazze’de devam eden soykırımdan ya da Lübnan’da devam eden işgalden de gayet iyi biliyoruz ki İsrail, ABD, İngiltere ve Almanya tarafından kendisine tanınan açık çeki dilediği gibi bozdurma hakkına sahip.
Bu hakkın gayrimeşru olduğunu hatırlatmak doğru ve gerekli olacaktır. Ancak bunu Siyonizmin ifşası için kullanmak gerekiyor. Çünkü emperyalistlerden aman dilemek yerine mevcut koşullarda farklı sorulara ağırlık vermek gerekiyor. “İsrail’e çifte işgal imkanları tanıyanların elinden gelecek bir çözüme bel bağlamak için elimizde ne gibi bir sebep var?” ya da “Gözünü kırpmadan on binleri ölüme, yüzbinleri sürgüne göndermeye vize verenler herhangi bir yerin geleceğini neden umursasın?” gibi.
Öyle ya da böyle, İsrail bugün dün olduğundan daha güçlü. Zalimden kendi rolünü oynamamasını bekleyen burjuva-liberaller yüzyıllardır egemenlerin kanlı kapılarına iyimser tablolar resmediyorlar. Somut olan, gerçek olan ise Hermon Dağı’nda dalgalanan İsrail bayrağıdır. Dileyen hayaletlerle savaşır, dileyen durumun vahametine odaklanır.
Dünün gündemi dünde kaldı. Müneccimliğe soyunup ‘-ecek’ ‘-acak’ ile biten cümleler kurmak çok kolay. Zor olan somut gerçekliğiyle ortaya çıkan sorunlara kılıç çekebilmek.
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.