Şehirlerdeki meydanların sadece kentsel işlevleri yoktur; hepsi ayrı bir tarih barındırır… Meydanlar kentlerin hafızasıdır aynı zamanda. Başkenti Buenos Aries’teki Plaza de Mayo da Arjantin’in hafızasında çok önemli bir yere sahip. Dünya çapında ses getiren bir eylemle özdeşleşen bu meydanda her perşembe günü buluşan anneler, çocuklarının akıbetini soruyor; tıpkı yıllardır Taksim’deki Galatasaray meydanında her hafta buluşan Cumartesi Anneleri gibi…
Buenos Aries’in merkezinde yer alan Plaza de Mayo, 1580 yılında kurulmuş. Ülkenin tarihindeki en önemli meydanlardan biri çünkü siyasi ve sosyal yaşamda önemli bir rol oynamış. Adını 25 Mayıs 1810’da İspanyol sömürge yönetimine karşı gerçekleşen ve ülkenin bağımsızlık sürecini başlatan Mayıs Devrimi’nden almış. Meydanı bugün özel kılan sadece özet geçtiğimiz tarihi değil. 1976 – 1983 yılları arasında ülkede hüküm süren askeri cunta döneminde kaybedilen çocuklarını arayan annelerin sesi olmuş bu meydan ve hâlâ oluyor. Bu meydandan dünyaya yayılan “Plaza de Mayo Anneleri” hareketi insan hakları mücadelesinin simgelerinden biri.
TANIDIK ATMOSFER
Herhangi bir perşembe günü saatler 15.30’u gösterdiğinde yolunuz düşerse, annelerin yükselen seslerini duyabilirsiniz. Ben de geçen perşembe günü, tam da o saatte annelerin eylemine tanıklık etmek için Plaza de Mayo’ya koştum.
Atmosfer çok tanıdık geldi. Çünkü gazeteciliğe başladığım ilk yıllarda her cumartesi günü Galatasaray Meydanı’ndaki eylemi takip ederdim. Gözaltına alındıktan sonra kaybedilen veya faili meçhul siyasi cinayetlere kurban giden çocuklarının faillerini arayan annelerin eylemini izler, sonra da çoğu meslektaşımla Hazzopulo Pasajı’ndaki Mustafa amcanın çay ocağında oturup eylemin haberini yazardık.
‘ANNELER VE POLİSLER’
Eylem saati yaklaşırken anneler ve çok sayıda kişi Plaza de Mayo’da toplanmaya başladı. Bir yandan geçmişten fotoğraflar asılıyor, diğer yandan bazı sanatçılar yerlere resimler çiziyordu. Beyaz eşarp onların simgesiydi. Meydanın ortasında yer alan “Piramide de Mayo” anıtı, Arjantin’in bağımsızlığını simgeliyor. Üzerindeki “Gracias Madres-Annelere Teşekkür” yazısı; anneler için yazılmış.
Saat 15.30’u gösterdiğinde anneler ve çok sayıda insan bu anıtın etrafında yürüyüşe geçti. Kaybolan çocuklarının isimlerini okuyup “Burada” diye haykırdı. Türkiye’den alışık olduğum gibi çevrede çok sayıda polis ve TOMA vardı.
Arjantin’de yakın zaman önce devlet başkanı olan faşist Javier Milei’nin, askeri diktatörlük (1976-1983) döneminde 20 bin kişinin kaybolmadığını söylemesi de gündem yaratmıştı. Benim izlediğim eylemde hem Milei’nin sözleri hem de alanda artan polis sayısı eleştirildi.
‘KAYIP SORUNUNUN VAR OLDUĞU UNUTULMADI’
Annelerin ortak yanlarını düşünürken ve bununla ilgili bazı kaynakları tararken Doç. Dr. Ayfer Genç Yılmaz’ın 2014 yılında Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi’nde yayımlanan “Toplumsal Hareketin Kalbinde bir Yeni özne: Anneler, Türkiye’de Cumartesi Anneleri ve Arjantin’de Mayıs Meydanı Anneleri Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz” çalışmasına denk geldim.
Çalışmanın sonuç bölümünde Cumartesi Anneleri için “1990’larda yaşanan pek çok acı belki unutuldu ama Türkiye’nin bir ‘kayıp sorunu’nun var olduğu unutulmadı. İşte bu toplumsal hafızayı yaratan ve 1990’lı yıllardan bugünlere kadar aktaran veya aktarılmasına vesile olan bizzat Cumartesi Anneleridir” ifadelerini kullanılıyordu.
‘TOPLUMSAL HAFIZA VURGUSU’
Çalışmada aynı şekilde Arjantin ve Türkiye’deki hareketlerin ortak özelliklerine ilişkin de “Madres, hem kayıpların sorumlusu olarak nitelendirilen askeri cunta lideri Vindela’nın yargıda hesap vermesini sağladı, hem de sürekli bir kurumsal yapıya dönüştü. Bu noktada her iki ülkenin hareketi için de söylenebilecek olan şey; bu hareketlerin tek bir olaya yönelik ve tek amaçlı bir örgütlenmeden toplumsal, ekonomik ve politik çok çeşitli alanlara dair haksızlıklara karşı çıkan ve varlık amacını artık kayıplarla sınırlı tutmayan örgütlenme hâlini aldıkları yönündedir. Buna ek olarak her iki hareket de o günlerden bugünlere bir toplumsal hafıza yaratmayı başarabilmiş; bu çerçevede kayıp sorunu ve bununla bağlantılı çok sayıda toplumsal ve siyasal sorun ile ilgili nesilden nesile ulaşabilen deyim yerindeyse sembolik bir direniş kültürü yaratabilmiştir” deniliyordu.
‘KADINLARIN GÜCÜ DE ORTAK’
İki eylemi de izleyen bir gazeteci olarak söyleyebilirim ki iki meydanda da annelerin gözyaşları daha tazeydi. Dünyanın iki farklı ucunda toplanan annelerin hem gözyaşları hem de acıları taze. İki ülkede de iki meydanda da devlet şiddeti ve annelerin acıları çok benziyor ama aynı zamanda kadınların gücü ve dayanışması da ortak.
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.