Pazar gününün gecesini de tamamlamak üzereyim. Dakikalar sonra Pazartesine geçeceğiz. Artık uyku zamanı diyecem: ama zaten gündüz saatlerce uyudum. Bir yere çıkmadım. Kapıdan dışarıya dahi adım atmadan günü tamamladım. Belirli klasik uyumlar dışında, koltukta televizyon seyrederek veya bilgisayar başında zamanım geçti. Koltukta seyrederken de uyur uyanır halim de gayet karışık şekilde geçti. Bazen izlemek istediğim prokram arasında, gözlerim kapanıp açılıyordu. İki telefon aramam oldu. Böylesi bir yanıyva avan, bilgi akışı bakımından da yoğun günü kapatıyorum. Halbuki dışarıdaki güneş havasına kapılıp, arabam olsa kırlara açılma isteğim bir ara ccanlandı. Çaresizlik olunca da hemen unutum.
Klasik pazarın da pazarı oldu. Bizim medya donuklaşıp tatil havasında. TC medyası bir yanıyla maçlar, öte yanıyla da kendine göre gelişmelrle en azından izlenecek seçeneklerle dolu. Bilgisayarda ise istediğin yöne doğru kayma zenginliğiniz var. tabi iş böyle olunca da bilgisayar başı ile koltukta uzanıp televizyonda dolaşma ikilemi tenbelik kapanışıyla işe yarıyordu. Aklıma müzik esrumanıyla oyalanmak ise nedense gelmedi. öteki tenbelik veya mahkum kalma günlerimden belkide en önemli farklardan da biri buydu. Halbuki esrumanla çıkacak tınılar, ruhunuzu rahatlayacak koşul da yaratılıyordu.
***
Bu havada günüm geçerken, genelikle Suriye ağırlıklı yayınlara öncelik verdim. Her defasında HTŞ örgütünün adını duymaktan da usandım. Hele örgütün niteliğini duydukça, yalanlarla yeni yaftalar kondurtuluca işleri bir başka yapıyordu. Bol bol TC bazı kanalardan yorum dinledim. Mahali, Levent, Karan, Solakoğlu, Erdemol ve benzer yorumcularla epey yan bilgi de öğrendim. Buna karşın ana akım medyalardaki HTŞ kulanım konumu da ibretlik oldu. HTŞ kimine göre terör örgütü kimine göre de özellikle yandaş kiralık kalemlerde Suriye Muhalif örgütü olarak atlandırılıyordu. Buda dünya paragoksunun ta kendisiydi. Yine de net olan, Halep ele geçirilişle HTŞ yeniden kendini konuşturdu. Öyle konuşturdu ki artık imtihar eden cihatçı yerine, dronlarla saldırı yapan, taknlarla yürüyen ve ihalarla vuran önemli örgüt olarak karşımıza dikildi. SUriyenin ikinci önemli kenti Halepi nerede ise ele geçirdi. Hem de kısa zamanda.
HTŞ Halepi ele geçirdi geçirmesine de bazı TC yorumcuları da sanki Türkiye alıp seksenikinci il diye sunmaları da soruları canlandırdı. Zaten, sorular vardı. Özellikle httpŞ bu saldırıyı tek başınamı yaptı yoksa kimin adına gerçekleşti ikilemler hep başka atresleri de gösteriyordu. Kuşatılmış idlip gerçeği vardı. Buraya silahlar nasıl gönderildi. Paraşütlemi geldi. Gelecek kapı da Hatay dı. Daha da sorgulanan gerçekler de vardı. HTŞ yapısında Suriyeliden çok yabancı var. bunlar nereden geldi. Uygurların Suriye ile alakası ne. Çeçenler, Özbekler, Tacikkler vesayre buraya nasıl geldi. HTŞ bunların karışımıyla oluştu. Gerici cihatçı örgüt. IŞİD bağlantılı olup ordan ayrılıp yerel Suriye şekline geldiler. Ama gerçek olan şu: idlipte bulunuyorlar. İdlip kuşlatıldı. Buraya giriş elbet Suriye üzerinden olamayacağına göre, Hatay tek seçenek kalıyor. Vahim olan Türkiye bu bölgenin kontroluna sahip Astana anlaşmasıyla da idlipteki terör kesimi silahsızlandıracak ve kontrol edecekti. Hiçbirini gerçekleştirmedi. Batı dünyası ve arap ülkeleri örgütü terör listesine koydular. Fakat, bu öegüt batı adına da kulanılan yapı olarak da rol aldı. Tıpkı son Halep saldırısında olduğu gibi. Ukrayna uzmanları idlipe gidip orada cihacılara iha kulanımı eğitimi dahi verdi.
Bu bilgiler dahi, eğer tam da Lübnan ateşkesi olurken, İsrail açıkça Esata “ayağını denk al” dedikten sonra saldırı başlıyorsa, kimse tesadüf diyemez. Hele de Türkiye askerlerinin önünden geçip Halepe girmesi de sesizlik olmanın da anlamı kalmadığıı işaret ediyor. HTŞ tek başına değildir. Halepe girmesi, böylesi muhteşem askri tecizat gibi yanyana gelen olgular olunca, salt HTŞ hesabı değil kimlerin de olduğu sorulara yanıt aranıyor. Bu yanıtlarla da gelece Ortadoğu hamleleri tahmin edilmeye çalışılınıyor. Elbet şimdiden fırsatçılar da ortaya çıktı. Türkiye açıkça Halep ajandasını piyasaya sürdü. İranı etkisizleştirmeden tutun Esatın gönderilme senaryoları epey yorumlarla tartışılıyor. İsrail hesapları ile Rusyanın ne yapacağı kuşkuları arasında yeni Suriyenin geleceği kurgulanma amacında.
Türkiye rolü hep ikili sorgulanıyor. Ümetden tutun yeniden karıştılma tehlikelerine birçok olgu birlikte anlaşılmaya çalışılınıyor. Tüm bunlar gelecek Suriyeden Ortadoğuya varan planlamalarla mevzi tutulmaya başlandı. Ama HTŞ yeniden Ortadoğu bataklığındaki kağosun ürünüdür. Kuralsızlıklar, kontrolsuzluklar, ilkesizliklerle vahşilikle sınırlar çizilme ile dizayin oyunu oynanırsa sonuç böyle yapıları da çıkarır. Elkayde, IŞİD merkezli örgütler artık HTŞ gibi birçok çocuk da doğurup veya ayarlanıp artık vahşetle yaşamaya alıştırılırız. Bunların yumuşatılması için birçok örgütde olduğu gibi Terör örgütü olarak kabullenen HTŞ ya cihatçı veya Suriye Muhalifi klişelerle yumuşatılıyor. Tıpkı faşizmin popilizim veya aşırı sağla yumuşatıldığı gibi.****
Okuduğum bir yazının önemli bilgilerine dokunmadan olamazdı makalemi tamamlamam: Fayık Bulut Ortadoğu konusunda yaşamıyla ve araştırmalarıyla epey zengin bir aydındır. Bildiği yabancı dil de buna ek zenginlik katıyor. Son indipendıt Türkçe internet yayınındaki makalesi önemli. Amerikada yayınlanan bir kitaptan etkilenerek yorumladı. Konu Hamas. Aslında bazılarını tahmin etme şansımız vardı. Ancak, hem de önemli Amerikan gazetecinin birikimiyle olan toparlama olunca, yeniden Ortadoğu ile yüzleşme şansını da veriyor.
Yedi Ekim saldırı sonrası Amerikanın dışişleri Bakanının Blinktının bölgeye yaptığı ziyaret notları önemlidir. Bulutun makalesinden öğrendiğimize göre Blinktın bölgeye hemen gelir. İsrail, Körfez ve Mısıra gider. Konuyla alakalı temaslar yapar. Anlar ki Haması arap ülkelri hiç istemiyor. Darbe almasını dahi kabul etmektedirler. Karşıt olarak görüyorlar. Mısır daha da ikilemli davranır. İsrail planı olan Gazze deki Filistinlileri Sinaya sürme planını da kendine aykırı sonuçlar yaratacağı, israial ile olan ateşkesin bozulacak bahanesini gösterdi. Anlıyoruz ki Katardaki Hamasın siyasal merkezinin olmasının nedeni, görüşmeler için alan olmasıdır.
Sonuçta, Blintının anlayıp israile açık desteği yoğunlaştıran temalslar, arap ülkelrinin Haması istemedikleriydi. Hat da açıkça Abas ile israilin birlikte anlaşmaları olayı dahi zemin buluyordu. Bu koşul lzaten hemen hayata da geçti. Nitekim, hiçbir arap ülkesi Hamasa açık destek vermedi. İsraili kınamadı. Tavır koymadı. Bu kitap yayınlanınca da Amerikada ses getirdi.
İnce nokta şu: HTŞ ve Hamas: ikisi de sünni. Kimisi Hizbulahın şiği oluşu desavantajını söyler. Hat da arap şehlerinin bu nedenle Türkiye dahil Hizbulah üzerindeki kıyıma net karşı çıkmadı. Ama Hamas Sünni. HTŞ de Sünni. Üstelik cihatçı olduklarını belirtiyorlar. Ama HTŞ Haması değil İsrail ile ilişkileri iyi. Suriye Müslüman ülkede kıyım yapıyor. Güney suriye olaylarında İsrail ile iyi ilişkileri de kanıtlandı. Demek ki konulara dinsel eksenle bakmak hep kandırılma zeminine de düşmekten kuertulamayız. HTŞ hem de son saldırıda İsrail ile bağlantısı boşuna sorgulanmıyor. Cihatçı ama hedef İslamcı devletlee..
Hamas da mezhepsel olarak sünni. Ama sünni devetler destek yerine köstek yapıyor.emperyalizmi, sömürgeciliği ve ortadoğuyu yanyayana koymadan gerçeğe ulaşmak zordur. İki sünni örgüt ve karşı yelpaze işte sze Ortadoğu ve emperyalizim. Tabi anına dizayini de ekleyin.
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.