Aslında, eğer deneyim Kıbrıs ile son dönem yaşananları yanyana getirme zahmetimiz olursa, günümüz gerçeklerinin tutsağına kolaca düşmeyiz. Siyasal olaylarda bir yanda pratik askeriden ekonomiye direk uygulamalar vardır. Buna ek, olanları kendi lehine sokmada medya algıları da kulanılıyorlar. Böylelikle gerçekler değil de onların çıkar gerçeklerinin doğru olarak algılatılması da sağlanır. Son Suriye olaylarından tutun Türkiyede olanlar, Trump algıları hepsi ayni kurallarla medyada siyasal kavratılmayla yapılmaktadır.
Tekrar özetleyim: yaşanan Kıbrıs deneyimlerimiz var. ayrıça Kıbrısla alakalı veya bölgesel gelişmeler de hep bizi sarmalıyor. Bunları zamanında doğru şekilde öğrensek dahi, bugün düşülen kolay kulanımlar da olmazdı. Dikat etiniz mi: ırak olayını, Libya parçalanmasını veya daha dibimizdeki Türkiye gelişmeleri yaşananları aynen tekrarlanıyor. Daha dün en korkunç görülen yapı veya kişilikler, birden demokra ve hat da devrimci diye algılatılma yarışına girişilir. Kaybedeni kötüleme adına inanılmaz görsel oyunlar veya haberler yayınlanır. En korkuncu, yapılanların yanlışlığı açıkça kanıtlansa dahi çoğu hiç söylenmez. Böylelikle akla hep ayni yalanın kalıcılaşmasına da katgılar sağlanmaktadır.
Irakı hatırlayın. Libyada olanları yeniden gözlerinizin önüne taşıyın. Yetmez ise daha Suriye başlangıcıyla onca probaganda esrumanlarla yapılanlar sonrası açığa çıkan gerçeklerle de sorgulayın. Eğer bunların yaşananla değil de istenilen güncelikle brakırsanız da hep yanlışta takılıp kalırsınız. En korkunç yalanlarla yapılan işkal veya uygulamalar sanki hiç olmamışçasına olunca, ayni yalanın başka alana da taşınmasına yardımcı olduğu da kesindir.
Bunları hep Suriyede yaşadık. Uydurulan çoğu korkunç derecedeki yalanı inanarak gelecek satışında kabulendik. Nitekim, HTŞ gerçeği bunun sadece bir yönü. Ama HTŞ şimdi Şamda. Birçok gözlemci hemen HTŞ üzerinden gelecek Suriye hesabına yoğunlaştı. Medya bunu tetikliyordu. Oysa HTŞ gerçeği yalındır. İdlip denehyimi var. sorular ordan gerçeğe ulaştırıyordu. Nasılolur da terörist ilan edilen ve kontrol altındaki toprakta örgüte yabancı cihatçı akıtılıyor, moderin silahlar akıyordu. Bu sadece basit yanıtı bulmada işe yarar. Bazı ABD yayınlanırın dahi şu basit genel emperyalist uygulama da yetip artıyor: Amerika yasal olarak tanıdığı askeri yapılara veya örgütlere Pentagonla ilişki kurup yardım ederken, kendinin tanımadığı ve hatda terörist ilan edilen bazı örgütlere de CİA kanalıyla ilişki kurmaktadır. Bu gerçek hep dünyada karşımıza gelip geçti. Ama yine sorgulama olmadığı, birikime baş vurulmadığı ile en önemlisi sistemsel sorgu yapılmadığı için hep yanıltılma ile kulandırma tutumlar prim bulmaktadır.
Hatırlayın ırakı, Libya ile ilk probaganda mavzemelerini. Daha Suriye fazla öne çıkmazken ki haber probaganda durumunu. Ceza evleri korkunçluğu ve katliyam görüntüleri peşpeşe açıklanıyordu. Örneğin ırakta bunlar hep vurgulandı. Nükler veya kimyasal silahlarla başlayan korklutma psikolojik hareket, korkunç hapisaneler esrumanlarla sürdü. Sonrası mı: işkal sonrası da devamı geldi. Elbert diktatör olan yerlerde gül bahöçeleri yoktu. hele de hapisaneler veya baskılar zaten olmazsa olmazıydı. Ama şidi geçmiş Irak deseler, hapisane olarak Ebugreyit akla gelir. Ebugreyit mi, oda işkal sonrası Amerikanın oluşturup tutukları insanları koydukları hapisane demektir. Orda olanlar ise Saddamı dahi geride raktırdı.
Bu örnek dahi tek gerçeğe açıllım yapmasına yetiyor. Konuşulan sistem Emperyalizim. Emperyalizim bir yere sömürgeciliği yenileme veya elden kaçırmama adına müdaale eder. Ortadoğuda olanlar ise ta doksanlar ortasından beri tartışttırılıp uygulatılan Ortadoğu gelecek yapısıydı. Dikat etiniz mi: cihatçı denilen yapıların şimdiki önemlileri hep bu proje sonrası ortaya çıktı. IŞİD, ELkayde, ELşebap, HTŞ ve sayresi hep Ortadoğu projesi sonrası çıkan devletsiz örgütlerdir. En kritik anda ister müttefik ister karşıt olarak kulanıldı. Bahane veya müdahale aracı oldular. Bunların tümünün özeliği, hepsi dini eksenli ve gericilik ilkeleriyle hareket etmekti. Talabanı da unutmaalım. Her Ortadoğu müdahalesinde bu yapılar rollerini aldı. Gerektiğinde deiktidar veya IŞİD gibi belirli bölge kontrol yaptırıldı. Kulanılırken ya dost yada müttefik algılarıyla donatılar. Bir de bu örgütler boş kalınca elbet yapıları icabı da hareketlerle terör yapmaya devam ediyor. IŞİD ve Elşebap bunların en somut kanıtlarıdır.
Yetmedi: Ortadoğu projesi Henknintının Kültürler savaşlarının da devamıdır. Bu nedenle kimliksel kırılmalar fay hatlarıyla yayıldı. Artık kimliklerin üzerinden politik faylar oluşturma yaygınlığı oldu. Ortadoğuda Mezhepselik öne çıkarıldı. IŞİİD Elkayde ve sayresinin Filistin desteğini duydunuz mu: son Gazze katliyamı konusunda açıklama dahi yapmadılar. Ama hep iran karşıtı Şiği eksenli mücadelerde onları gördük. Dahası israile karşı olan direniş cepesine yöneldiler. Buda olayın konulan mezhepsel kriterinin de ötesinde olduğunun açık kanıtıdır. Bakın bunu SUriyede yaşıyoruz. HTŞ daha şimdiden iranı hedefliyor. Ama, israilin SUriyenin güneyde ilerlemesine, ülkeği katletmesine ses çıkarmıyor. Buda bize salt Suriye geleceğini örgütler boyutundan değil, ülke hegemonya genel yaklaşımların ağırlığında düşünmemizi getiriyor. Ama sağolsun medya hep HTŞ üzerinden ve üstüne soslu demokrat ile her çeşit kimliği koyarak algılatılıyor. Ama şunu eklemiyor: israilin ele geçirdiği topraklar ne olacak sorusu yok. Daha ileri gidelim: Türkiyeli çevreler dahi işkal edilne ve Doğu Fırata doğru tetiklenen siyaset de fazla sorgulanmıyor. Hele hele ABD veya sinsilikte uzman İngiltere hiç adı konulmama konumunda.
Daha şimdiden başta NGG gibi medyaların yalanları ortaya çıktı. Uydurma haberler ile işbirlikçi kaynaklar deşifre edildi. Ancak, başta bizim medya bunları hala söylemiyor. Yine uydurma korkunç görsellerin de tıpkı Irak ve Libyada olduğu gibi yalanlanması da devam ediyor. Ama en komiği yine Türkiyeden: iprahim Kalın Emevi camisinde HTŞ lideri ile resmi olurken, TC hapisanelerinde yüzlerce HTŞ militanı tutuklu haldedir. Buda önemli paradoks.
Kıbrısta durum daha da vahim. Özellikle Türkiye eksenli konuyla alakalı bilgiler pek verilmez. Bir de Akademisyenler ve parti kesiminde olan aman korkusuyla dokunmamalar da vardır. Medya gerektiği gibi de konuları işlemiyor. Öyle ki Cuma günkü Kalının Emevi cami namaz kılımında da gördük. Sanki Esat döneminde camilere gidilmeyip de şimdi insanların camilere dolarak dini özgürlük algısını bizim başta takkeci gazeteci medyası kulandı. Buda işbirlikçi teslimiyetçiliğin yeni kanıtı olarak yazıldı.
Kısaça, gerçekten çok zor durumdayız. Hem sansür hem de kirli bilgi kısgacındayız. Dikatler daha çok kendini korumadır. Gerçek değil de kendini var olan yerde koruma düşüncesi yaygındır. Net olan tıpkı birçok konuda olduğu gibi Suriye alanından da hep Göbels tekniğinin prim yaptığıdır. Zaten en ufak sorgu gerçeklere ulaşmaya yetiyor. Ama imaj ve makyaj algısı da epey incelenmesi gereken politik kültürleşme gerçeğidir. Aynen bizde de böyle olmuyor mu?
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.