yazılariktibasAvrupa'da 'siyasi kriz' hayaleti dolaşıyor - Yücel Özdemir
diğer yazılar:

Avrupa’da ‘siyasi kriz’ hayaleti dolaşıyor – Yücel Özdemir

333 Takipçiler
Takip Et
Orjinal yazının kaynağıevrensel.net

Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip Almanya’da 6 Kasım’da koalisyon hükümetinin dağılmasından bir ay sonra ikinci büyük ekonomiye sahip Fransa’da da hükümet güvenoyuyla düşürüldü. Böylece AB’nin motoru durumundaki iki ülkede siyasi kriz, politik kamplaşma, belirsizlik ve ekonomideki durgunluk sürecine kapı aralanmış oldu. İki ülkede de krizin görünen nedeninin 2025 bütçesi olması ise tesadüf değil.

Almanya’da dağılan hükümet, anayasa ile güvence altına alınan borç frenini kaldırarak borçlanma yoluyla daha fazla harcama yapmanın önünü açmak isterken, Fransa’da önü açılan ve rekor düzeye ulaşan borçlanmanın (3 trilyon 228 milyar avro) önüne geçilmek için yılda 60 milyar avro tasarruf yapılmak isteniyordu. Her iki durumda da emekçilerin kazanılmış haklarına yeni saldırılar, ek vergi yükleri söz konusu.

Bu nedenle hükümetlerin çökmesi “siyasi krizlerin” daha başlangıcı. Önümüzdeki dönem çok daha çalkantılı bir süreç iki ülkenin de önünde duruyor.

Almanya’da seçimlerden sonra görece istikrarlı bir hükümetin kurulup kurulamayacağı belirsiz. Alman burjuvazisinin gönlünden geçen Hristiyan Demokratlarla Sosyal Demokratları yeniden koalisyon ortağı yapmak. Her iki parti de geçmişe göre önemli ölçüde yıprandığı için bu planın tutup tutmayacağı net değil. Net olan ise önümüzdeki süreçte Almanya’da siyasi kutuplaşma, gerilim ve kriz halinin daha sıklaşacağı. Zira derinleşen sınıflar arası çelişkiler, emperyalist paylaşımda yer kapma hesapları, kurulacak hükümetin işini geçmişe göre çok daha zorlaştırmış görünüyor. Bunlara bir de ekonomik durgunluk, kitlesel işten atmalar, yükselen aşırı sağ eklendiğinde kısa sürede çok şeyin olabileceği koşullar oluşuyor.

Siyasi kriz, kutuplaşma ve bütçe açığı konusunda Fransa’nın Almanya’nın bir adım önünde olduğu söylenebilir. Sistemin eski ana partileri Sosyalist Parti ve Cumhuriyetçiler önemli ölçüde güç kaybederken, onlara tepki olarak ortaya çıkan Macron ve partisinin de ömrü kısaldı. Temmuzdaki erken seçimler bunun işareti. Bunun başlıca nedeni ise başta emeklilik yaşının yükseltilmesi olmak üzere pek çok alanda emekçilerin kazanılmış haklarına yönelik saldırılardı. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde kaybettiği gücü toparlamak için yaptığı erken seçim hamlesi de bu nedenle ters tepmişti.

Bu süreçte asıl güç toplayan, yükselişe geçen ise sistemin kenarda tuttuğu sol sosyal demokrat Jean-Luc Melenchon’un liderliğini yaptığı “Boyun Eğmeyen Fransa” (La France insoumise) ve aşırı sağcı, milliyetçi Marine Le Pen’in liderliğini yaptığı “Ulusal Cephe” (Rassemblement National) oldu. Başbakan Michel Barnier’in önceki gün düşürülmesinde asıl olarak bu iki aktör rol oynadı. Yeni Halk Cephesi tarafından verilen güvenoyuna aşırı sağcılar mecburen destek verdi.

Hükümetin düşürülmesiyle Fransa belirsiz bir siyasi yolculuğa girmiş bulunuyor. Macron’un istifa edip, cumhurbaşkanlığı seçimlerine imkan vermesi durumunda, kendisi de aday olmayacağı için, asıl yarışın Melenchon ile Le Pen arasında geçeceği söylenebilir. Ancak Avrupa Parlamentosundan aldığı paraları amacına uygun kullanmadığı tespit edilen Le Pen beş yıl hapis ve beş yıl siyaset yasağıyla yargılanıyor. Önümüzdeki yılın başında kararın kesinleşmesi durumunda, 2027’deki seçimlerde Melenchon’un en güçlü cumhurbaşkanı adayı olacağı söylenebilir.

Bu nedenle Melenchon’a yapıştırılan “radikal solcu” tanımlaması her fırsatta kullanılarak itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Fransız burjuvazisi, siyasi belirsizlik ortamının dış yatırımları ve ekonomideki büyümeyi etkileyeceği uyarısında bulunmaya başladı. Hep birlikte Melenchon’u durdurmak için seferber olacakları anlaşılıyor. Le Pen’in kendisi olmasa dahi sermaye ile uyumlu bir aşırı sağcının parlatılarak aday gösterilmesi de muhtemel.

Almanya ve Fransa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan siyasi denge ya da mimarinin sarsılması gelecekte hem diğer ülkeleri hem de AB’yi etkileyecektir. AB’nin üçüncü büyük ekonomisine sahip İtalya’da eski merkez partileri çöktüğü için iki yıldır başbakanlık koltuğunda aşırı sağcı Meloni oturuyor. Hollanda’da ve Avusturya’da aşırı sağcılar seçimlerden birinci olarak çıktılar. Avusturya’daki kriz kapıya dayandığı için seçimlerden birinci çıkan aşırı sağcı FPÖ’ye karşı üçlü koalisyon kuruldu. Hollanda’da yedi ay süren pazarlıkların ardından seçimlerden birinci çıkan aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) dörtlü koalisyona dahil edildi, Lideri Gerd Wilders kenarda bırakılmak şartıyla. İspanya’da sandıktan ikinci çıkan Sosyalist İşçi Partisi hükümeti zar zor kurabildi. Dağılması diğer partilerle arasındaki pamuk ipliğine bağlı.

Neoliberal politikaların, savaşların, artan gelecek korkusunun tetiklediği siyasi gelişmelere ekonomideki durgunluk da eklendiği için kıta Avrupası’nda ülkelere göre farklılıklar içermekle birlikte özü aynı kapıya çıkıyor: Kapitalist sistemin temel dayanağı sermaye partileri güç kaybederken, sistemin merkezinde olmayan yeni partiler güç kazanıyor. En çok da aşırı sağcı, milliyetçi, faşist partiler…

Fransa’da Yeni Halk Cephesinin açtığı yol, sol, ilerici, antifaşistler için bir umut oldu. Bunu yeni kazanımlarla birleştirmesi, sermayenin azgın programlarını püskürtmesi durumunda, diğer ülkelere de örnek olabilir. Sağdan esen havayı dağıtıp, yeniden sol bir dalganın oluşmasına vesile olabilir. “Siyasi kriz” ortamında halka doğru seçenek sunulduğu takdirde güçlü bir karşılık bulacağı koşullar her ülkede öncesine göre daha fazla var.


Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
347AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin