iktibasHaluk YurtseverAsgari ücret silahını tersine çevirmek için… - Haluk Yurtsever
diğer yazılar:

Asgari ücret silahını tersine çevirmek için… – Haluk Yurtsever

Asgari ücret başlığı geniş yığınları örgütleyecek, böylelikle sınıf mücadelesini ileriye taşıyacak bir kaldıraç olma gizil gücü taşıyor. Bugün, bu ülkede işçi sınıfını siyasallaştıracak, onu ayağa kaldırarak toplumsal kurtuluşun öncüsü yapacak mücadele hedeflerinden biri olarak asgari geçim mücadelesini mızrağın sivri ucu haline getirmek mümkün ve gereklidir

333 Takipçiler
Takip Et
Orjinal yazının kaynağıgazeteduvar.com.tr

Asgari ücret, 2024’ün son haftasında Erdoğan kabinesinin görevli bakanı tarafından apar topar, 22 bin 104 TL olarak açıklandı. Bu ücretin yoksulluk sınırının çok altında olduğunu, kısa sürede açlık sınırının altına düşeceğini bu ülkede yaşayan herkes biliyor. Ortadaki gölge boksu sorunun özünü perdelemeye, öfkeyi soğurmaya yarıyor.  

Evet, bu karara karşı toplumsal bir öfke hatta infial açığa çıktı. Ama bu öfke en azından şimdilik, “olay” ın başat sorumlusuna yönelik hedefli bir mücadeleye dönüşmüyor. Hedefini bulamayan öfke, çaresizlik ve umutsuzluk olarak içe dönüyor. Dağınık ve örgütsüz yığınlar çoğu kez suçluyu kendi içinde, yanı başındakinde arıyor. “Her toplum layık olduğu biçimde yönetilir” sözü kendi gücünü bilmezliğin, kendine güvensizliğin yansıması olarak yayılıyor.

Erdoğan ve bağlaşıkları hedefe yönelmeyen toplumsal tepkinin yorulacağını biliyor, kalan öfke kalıntılarını “Suriye’de zafer” hamasetiyle, Emevî Camiinden naklen yayın görüntüleriyle, DEM Parti-Öcalan görüşmesi, “yeni anayasa” gündemleriyle, olmazsa doğrudan zorla yatıştıracaklarını hesaplıyorlar.

Buraya kadarı, yıllardır tekrar tekrar izlediğimiz bir filmin tekrarı gibi. Toplum olarak içine düşürüldüğümüz kısır döngüyü anlatıyor. Ama bu görünüm, Türkiye gerçekliğinin yalnızca bir yüzünü, sermayenin toplum bilincine, toplum psikolojisine egemen kılmak istediği ruh halini yansıtıyor.

Bu toplumun başka bir yüzü daha var.

Kavel direnişçilerinin, 15-16 Haziran isyancılarının, DGM’yi ezip sıranın MESS’e geldiğini haykıran, yığınsal 1 Mayıs’ları örgütleyen sınıf bilinçli işçilerin, Zonguldak büyük madenci yürüyüşçülerinin, Tekel direnişinin,  Gezi isyancılarının köşe taşlarını oluşturduğu bir başka öyküsü ve yüzü var bu toplumun. Şimdilerde Fernas’tan Polonez’e boyun eğmeyen işçilerin direnişlerinde, Bağımsız Maden-İş, Birleşik Metal İş gibi inatla sınıf sendikacılığını yaşatan sendikaların mücadelelerinde yükselen bu yüz, işçi sınıfına, topluma sesleniyor. Bizi içine hapsetmeye çalıştıkları kısırdöngüyü kırmanın yolunu, yönünü, yöntemini gösteriyor.

*

Bu proleter geleneğin günümüzde kendisini ülke çapında yeniden üretememesinin tarihsel, dönemsel, konjonktürel, nesnel ve siyasal anlamda öznel nedenleri olduğu açık. Öte yandan, bunları mazeret olarak öne sürmeyi bırakıp, yeni durumda partilerimizin, sendikalarımızın, kanaat önderi işçilerin örgütlü bir mücadele ve direniş hattı kurmasının olanaklı yolları üzerinde düşünüp tartışmamız gerekiyor.

Sermaye devleti, iktidardaki ve muhalefetteki düzen partileri, bir tek asgari ücretli işçi üyesi olmadığı halde asgari ücretlileri temsil yetkisi bahşedilen sarı sendikacılar görevlerini hakkıyla yerine getirerek “asgari ücret” konusunu üç kuruşa beş kuruş ekleme tiyatrosuna, bir tür kayıkçı dövüşüne dönüştürüyorlar.

Oysa, asgari ücret başlığı geniş yığınları örgütleyecek, böylelikle sınıf mücadelesini ileriye taşıyacak bir kaldıraç olma gizil gücü taşıyor.

Bu mücadelenin hedefi de muhatabı da yalnızca işyerindeki patron değildir. Büyük küresel tekelleriyle, orta ve küçük işletmeleriyle, rantiyeleriyle kapitalist sınıfın tümü, sarı sendikacılar aynı taraftalar.

*

Asgari ücret, sınıf mücadelesinin yükseldiği, sınıf sendikacılığının etkili olduğu dönemlerde bugünkünden farklı bir işlev görüyor, ücretin daha aşağıya çekilemeyeceği alt sınırı belirliyordu. Bundan en çok sendikasız işçiler yararlanıyor, asgari ücret toplu sözleşmelere baz oluşturuyor, dolayısıyla toplumsal proletaryanın tümü için de, bugünkü kadar olmasa da önemli bir işlev görüyordu.

Asgari ücretin işlevi 12 Eylül 1980’den bu yana önemli ölçüde değişti. Asgari ücret artık ortalama ücrettir. Asgari ücretin yeni işlevi, ücret üst sınırını aşağıya/ortalamaya çekmektir. Bütün emekçileri sefalet ücretinde toplamaya, orada “eşitlemeye” çalışıyorlar.

Buradan çıkmanın yolu dayatılan sermaye mantığının dışında düşünmekten ve eylemekten, usulden esasa kavramların yeniden tanımlanmasından, mücadele hedeflerinin bu anlayışla sivriltilmesinden geçiyor.

Kanımca en başta “asgari ücret” mücadelesini salt ücrete, ödenecek paranın miktarına endeksleyen çemberin dışına çıkmak gerekiyor.

Asgari ücretin kapitalizm içindeki karşılığı, “emek gücünün değeri” dir. Emek gücünün değeri, işçinin üretim sırasında harcadığı yaşam cevherinin/enerjisinin yenilenmesi, kişisel ve türsel varlığının devamı için gerekli mal ve hizmetlerin, emek üretkenliğindeki artış ve toplumsal ilerleme ölçütlerine göre belirlenmelidir.

Buradan bakıldığında sorunun özü, işçinin beslenme, barınma, türünü sürdürme, ulaşım, iletişim, eğlence ve dinlenme gibi temel yaşam haklarının karşılanmasıdır. İşçinin ücreti, metaların fiyatı ve para bu ilişkinin biçimsel araçlarıdır. Bu araçların büyüklük ve ağırlığı verili toplumun sınıf mücadelesiyle belirlenmiş koşullarına göre değişmektedir. Eğitim, sağlık gibi hizmetlerin parasız, konut ve ulaşımın görece ucuz olduğu “refah devleti” dönemleriyle günümüzün her şeyin parayla alınıp satıldığı toplumları arasındaki fark önemsiz değildir.

Asgari ücret konusunu, belki adını da “asgari geçim” olarak değiştirerek, mücadeleyi parayla mübadele edilen meta ve hizmetler ekseninden değiltemel gereksinmelerin “kullanım değerleri” olarak karşılanması ekseninden kurmak kısır döngüyü kırmanın etkili yöntemi olabilir.

Zihinlerde canlanması ve tartışılması için bir alıştırma önerisi olarak somutlaştırmak isterim.

Örneğin, 4 kişilik bir ailenin tüm güncel yaşamsal gereksinmelerinden oluşan bir asgari geçim sepeti tanımlamak, buna göre elektrik, su, doğalgaz, iletişim ve ulaşım gereksinmeleri için karşılıksız ya da şimdilik büyük indirimli bir kota saptamak, yerel farklılıkların gözetildiği bir kira yardımını belirlemek, bu hesaplamalara göre saptanacak asgari geçim ücretini her ay yeniden güncellemek bugünkü ücrete, paraya endeksli asgari ücret yaklaşımını aşmaya hizmet edecek bir düşünme-eyleme yolu olabilir.

Büyük emekçi kitleleriyle bu talepler için mücadeleyi kazanmak, asgari geçim hakkını gerçekten kazanmanın biricik yoludur!

Bunun için, asgari geçim ücreti, yılda bir ya da iki kez göstermelik toplantılar eşliğinde, sermaye ve onun işbirlikçilerinin dayattığı bir ritüelle değil, bütün yıla yayılan mücadelelerle, sendikalar yerine asgari ücretlilerin örgüt temsilcilerinin asli taraf olduğu toplu sözleşme/toplu mücadele yöntemiyle  belirlenmelidir. Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) eylem ve örgütlenme pratiği, istenir ve birleşik emek güçleri seferber edilirse bunun pekâlâ başarılabilir bir hedef olduğuna kendi çapında anlamlı bir emsal oluşturuyor. 

Bugün, bu ülkede işçi sınıfını siyasallaştıracak, onu ayağa kaldırarak toplumsal kurtuluşun öncüsü yapacak mücadele hedeflerinden biri olarak asgari geçim mücadelesini mızrağın sivri ucu haline getirmek mümkün ve gereklidir.

*

Tüm okuyucularıma sağlıklı, mutlu, umudun ve neşenin yeniden serpileceği bir yeni yıl diliyorum.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
365AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin