Altı Şubat Türkiyedeki Maraştaki depremler oldukça sarsıcı oldu. Ancak, sarsıcılık yanında daha yaman korkutan sonuçlar da dışa vurdu. Öyle ki sadece deprem öncesi değil, sonrasında da olanlar adeta gerçeklerin savrulan küllerindeki çığlıklarla etrafa saçıldı. Onbinlerce ölüm yanında, onbinlerce hala kayıpla anılan bir tarih haline geldi. Yetmedi, nasıl ki deprem süreciyle öncesi olan yanlışların adeta yükselen dağı gibi çöküş olurken, sonrasında kurtarmalardan yargıya sistemlsel yanlışlar devam ediyordu. Bir güç örtmeğre yarıyordu: devlet gücü ve dini inancın siyasal kulanımıydı.
Altı şubat yeniden Türkiye depremler gerçeğinin yeniden yaşamsal üretilen aşamasıydı. Önceden Gölcükten Düzceğe varan acılar yenieden tekrarlanıyordu. Öyle tekrarlanıyordu ne hatalardan ders alınıyor nede güvenilen adalet gerçekleşiyordu. Bunlar elbet Kıbrısta da yoğun acılar nedeniyle karşılık buluyordu. Ama son Altı Şubat Maraş depremleri yeni acı ekleme ile de K. Kıbrısa çöktü. Başarılı öğrencilerin başarı ödülü olarak gidilen Adiyamandan, deprem sonrası ölüm haberleri geliyordu. Adeta başarının ödülü ihmal ölümle devam ediyordu. Elbet böylesi durum K. Kıbrısta acıların direk yaşanmasıyla daha bir ağır geldi. Sözler söylendi mücadele için kolar sınandı. Ama tek bir gerçek unutuluyordu: aacıların ağıtlarındaki çığlık sesi, Türkiye gibi öteki gerçek de vardı. Kıbrıstan istrenmese de bu defa acının yaşamla daha net anlaşıma koşulları geliştirdi. Yıkılan İsias otel durumundan tutun, kurtarma çabalarındaki gecikmeler hepsi bir anda havada uçuşan ölüm yumağından serpilip yere düşüyordu. Bu defa aman susmanın kırılma sınırı daa oluştu. Kayıplarla gerçekle ikilemine karşın aman konuşma ile acı çelişkileri birbirine girdi. Ayleler örgütlendi. Adalet dediler. Ama çoğu acı feryatıyla birlikte Türkiye gerçeğini hep birlikte düşünmüyordu. Oysa depremin acı sonucu, yine TC devletinin hatalar veya rant siyasal rantın sonucuyduu.
Sonunda yargı dönemine geçildi. Birçok neden vardı. Fakat, daha baştan yargı birçok özellikle devletsel ve kamausal yanlışları dıştaladı. İzinlerden imar afı koşulları yoktu. sadece sahip ve mimarlar yargılanıuyordu. Ama ısrla “adalete güveniyoruz” sözleri uçuşuyordu. Halbuki altı Şubatda salt İsias değildi katliyam yeri. Onbinlerce ölümlerin geniş alanı vardı. Bu alanlarda ise adalet hep çok dar eksende dolaşıyordu. Hat da Hatayda o dahi yoktu. birçok yıkılan ve net eksiklikleri olan binalar hakında yargı aşaması gelmedi. gelenlerde ve karar verilenlerde de hep kamusal alan ve devlet ekseni eksikti. Yine de birkaç kişi dışında bu önemli gerçek söylenmiyordu. Ama acılar çok acıtıcıydı. Çığlıklar çok yanıktı. Beklenti ise en azından cezalandırılıp adaletin yerini bulmaktı. Fakat hep göz ardı edilmekten de öte durum vardı: konu Türkiyede idi. Üstelik ayni konuda emsaler de vardı. Yine de umutlar vardı..
Sonunda İsiat davasının yayargı ilk mahkeme alanlında aynen benzer davaların sonucu çıktı. Bazı sahip kişiler ve mütahip ile mühendisler dar sınırında kalındı. Elbet devamı da var. isdinaf ve sonra Yargıtay deniliyor. Tam da söz yargıtaya gelince, geçen günkü felaket yaşanan akla geliyor. İstanbul hava alanını basan IŞİD davası. Kırbeş kişi öldüydü. Yargının ilk aşamsında cezalar eksik olsa da yüksekti. Dolan dolan iş yargıytaya gidildi. Yargıtay kararıyla dava düşerken, yeniden yargılanma denilirken, IŞİD militanları serbes brakıldı…
Dedik ya: burası Türkiye. Türkiye adaletine güveniyorum demekle olmuyor. Ama herkesin şu merakı aslında yanıt da buldu. Bolca Adiyamana giden yönetici koltukçularımız hala çıkan karara karşın “adalete güveniyoruz” ezberini tekrarlıyorlar. Zaten kayim ile gelen baş koltıkcıudan başka ne beklenirdi. Ama Adiyaman yeleri bir başka geliyor. Aylelerin direneceği kesin. Ama yer Türkiyedir. Üstelik Yargıtay aşamasında Can Atalay anayasa kararından IŞİD gerçeklerine emsaler pek de iç açıcı değildir.
Kısaca, İsiat davasında mahkeme kararı açıklandı. Karare net. İtiraz yolu da malum. Ama gerçeklerle davranmak da önemli. İnsanların çığlıkları ve neden sonuç ilişkisi de ortada. Üstelik acıdır ki Adiyamana giden ilk K. Kıbrıslı ayleler de gördü ki aradan geçen zamana rağmen hala direk kurtarma faaliyetleri de başlamadıydı. Yaşanan gerçekler ve sunulan gerçekler birbirinden çok farklı. Ama acıların kalpten hissedilmesi de damıtılan kanın sızısından daha fazladır. Ama yanlışların bedelini ödeyen başarılı öğrenciler bir anlamda başarının başarısızlık mezarına gönderildilelr. Belki de en son konuşması gereken, koltukçuların da lafları artık bitsin. Adalet soyut değil yaşamla karşılık bulan kavramdır. Zaten konuşan bazı makamcıların kendileri adaletden kaçtılar.
Aylelerin fazla acılarını deşmeme adına yazılacak daha keskin gerçekleri de şimdiden öteliyorum. Eğer baştan Türkiye adalet gerçeği ile konu hakındaki uygulamalarını yazsaydım, birileri çıkıp oldukça suçlamalar yapacakları kesindi. Ama bilinen gerçek ne acıdır ilk aşamdan kendini gösterdi. Doğrusu, mücadele olmasa buda olmazdı. Bir de düşünün, ayni konumda olan Türkiyeli aylelerin sesini çıkarmasına dahi izin yoktur. Buda öteki acı gerçektir. Onun için K. Kıbrıslı aylelerin feryatı Türkiyede umulandan daha fazla karşılık buldu.