Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi ile birlikte Avrupa ve Orta Doğu’da yaşanan siyasi gelişmelerin hızlandığını gözlemlemekteyiz.
Kapalı kapılar arkasında yapılan diplomatik pazarlıklarla Ukrayna’da yaşanan savaşın biteceğinin işaretleri verilmeye başlandı.
Kırım ve Ukrayna’da Rus çoğunluğun yaşadığı ve Rusya’nın ele geçirdiği bölgelerdeki hakimiyetinin tanınması, buna karşılık Ukrayna’ya NATO koruması verilmesi savaşın şimdilik sonuçlandırılması için yeterli görülmektedir.
Savaş nedeni ile Rusya’ya uygulanan ambargodan en çok etkilenen Avrupa Birliği ülkeleri olmuştur.
Sonsuz yeraltı ve yerüstü kaynaklarına ayrıca Sovyetler Birliği döneminden kalan bilgi birikimi ile insan gücüne sahip Rusya bu sonuçtan kazançlı görünse de aslında yüzyıllar boyu birlikte yaşayan halkların, arasına küresel güçlerin ektiği milliyetçilik tohumlarıyla ortaya çıkan bu savaşın tekrar çıkarılması tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmıştır.
Avrupa kıtasında bu gelişme yaşanırken, Türkiye’nin ABD ve NATO güçleri ile besleyip, eğitip, donattığı dinci terör grupları, Suriye içine yönelik askeri harekât başlatarak bazı bölgeleri işgal etmeyi başarmışlardır.
Rusya’nın koruması altındaki bu bölgede yaşanan gelişmelerin, Rusya-Ukrayna savaşının sonuçlandırılması için kapalı kapılar arkasında yapılan görüşmelerle ilgisi olduğu açıktır.
Ukrayna’da varılan uzlaşının bir parçası olarak, Rusya’nın Suriye’nin kuzeyindeki korumadan vazgeçmesi ve buranın Türkiye-NATO destekli dinci grupların denetimine verilmesinin kabul edildiği görülmektedir.
1940’lı yıllarda Suriye, Irak ve Mısır’ı içine alan ve Arap Birliği’ni hedef alan Arap Sosyalist Baas Partisi’ni tehlike gören küresel güçler, Suriye ve Mısır’ın oluşturduğu birliği bozmak için her fırsatı değerlendirmişlerdir.
Siyah, kırmızı ve beyazdan oluşan renkleri ve üzerinde üç yıldızı hedefleyen ortak bayrakta sadece iki yıldız yer almış ve bu birliktelik asla oluşturulmamıştır.
Bugün gelinen aşamada Irak Şii, Sünni ve Kürt bölgelerine bölünmüş, aynı uygulama Suriye’de de içinden geçtiğimiz günlerde gerçekleşmiştir.
Mısır ise NATO’cu subayların yönetiminde yoluna devam etmektedir.
NATO Suriye ve Irak’ta oluşturduğu Kürt kuşağı ile Türkiye’de besleyip, eğittiği ve donattığı dinci Arap grupları ile bölgede güvendikleri kuşaklar oluşturmuşlardır.
Bu oluşan yapılarla İsrail’in güvenliği sağlanırken, aynı zamanda enerji güvenliği de kontrol altına alınarak, Rusya ve İran’ın etkinliği de azaltılmıştır. Bölgedeki devletlerin parçalanması ile birlikte Arap Birliği Projesi de bitirilmiştir.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’ya uluslararası tutuklama emri çıkarılması, Lübnan’da ateşkes sağlanması, Gazze’de 50 bini aşan ölü sayısı ile devam eden katliamın sonuna gelindiğinin de habercisidir.
Tüm bu gelişmeler, bölgemizde devam eden çatışma ve siyasi sorunların geçici çözümlerle bitirilmesinin veya dondurulmasının öngörüldüğünü göstermektedir.
Gelişmelere baktığımızda, sıranın Kıbrıs’a geldiği sonucuna varırız. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin NATO üyeliği, Türkiye-Yunanistan arasında yaşanan siyasi balayı, kapalı kapılar arkasında pazarlıklar yapıldığını göstermektedir.
NATO aynen 1959’da olduğu gibi devrededir.
Kıbrıs’a biçilen gömlek federal sistem sosuyla tatlandırılmış, iki ayrı bölgeden oluşan ve NATO’nun garantörü olduğu bir geçici ayar olacaktır.
Suriye’de devam eden gelişmeler dikkate alındığında, buna karşılık Türkiye’ye Kıbrıs’tan birtakım avantajlar verildiği anlaşılmaktadır.
Büyük ihtimalle “Acheson Planı” devreye konulmuştur.
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.