“Yoksulluk bütün insanlığın utancıdır” demişti Yaşar Kemal. Ve ona göre, bir ülkede yoksulluk varsa onu yazmayan yazar, değil yazar insan bile olamazdı. İnsanca yaşamak en birincil haktır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde “Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlığı ve iyi yaşaması için yeterli yaşama standartlarına hakkı vardır; bu hak, beslenme, giyim, konut, tıbbi bakım ile gerekli toplumsal hizmetleri ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ya da kendi denetiminin dışındaki koşullardan kaynaklanan başka geçimini sağlayamama durumlarında güvenlik hakkını da kapsar” diye yazar. Yoksulluk bütün insanlığın utancıdır çünkü bir insan hakkı ihlalidir. Kader değildir. Somut sebeplere dayanır ve mücadele edilmesi gereken bir sorundur. Yardımlar sadece geçici ve kısıtlı bir rahatlama sağlayabilir. Oysa devletin görevi yoksulluğu yönetmek değil bu hak ihlâlini önlemek için çözüm üretmektir, çünkü yoksulluk koşullarından bizzat sorumludur.
7 MİLYON ÇOCUK YOKSULLUK İÇİNDE YAŞIYOR
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de 7 milyon çocuk yoksulluk içinde yaşıyor. Türkiye, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) üye ülkeler arasında, çocuk yoksulluğu sorununda ikinci sırada. Eğitim Reformu Girişimi (ERG), Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 2023-2024 eğitim-öğretim yılı örgün eğitim istatistiklerinin ön incelemesini geçen ay yayımladı. Rapora göre bu dönemde eğitim dışındaki çocuk sayısı yüzde 38,4 artarak 612 bin 814’e yükseldi. ERG, son üç yılın en yüksek seviyesine ulaşan eğitim dışındaki çocuk sayısındaki artışın ekonomik krizle ilişkili olduğunu belirtti. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Faaliyet Raporu’ndaki verilere göre son yıllarda sosyal yardım alan hane sayısı kademeli olarak arttı. 2017 yılında 3.2 milyon hane sosyal yardımlardan yararlanırken bu sayı 2023’te 4,99 milyona dayandı. Son 4 senede sosyal yardım alan hane sayısındaki artış yüzde 52. Türkiye’de 5 haneden biri sosyal yardım alıyor. Yoksulluk artıyor.
5 ÇOCUK İÇİN AYDA 4 BİN LİRA YARDIM
On gün önce İzmir Selçuk’ta, yaşları 1 ve 5 arasındaki beş çocuk, elektrik sobasının devrilmesiyle çıkan yangında ölmüştü. Geçimini sağlayabilmek için hurda toplamaya giden anne Melisa Akcan, kapıyı çocuklarının üzerine kilitlemişti. Baba Hakan Akcan ise hapisteydi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı anne ve beş çocuğunun yaşadığı barakaya defalarca gidildiğini ve 110 bin liralık yardım yapıldığını açıklasa da anne Melisa Akcan, kaymakamlıktan aldığı yardımın sadece 4 bin lira olduğunu söyledi. Anne sorumsuzlukla suçlandı ama onu ve beş çocuğunu insanlık onuruna aykırı bir yaşama mahkûm eden düzenin mimarı iktidar, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiği konusunda ısrarcıydı. Ülke ekonomisini darmadağın eden; milyonlarca insanın işsiz, evsiz, aşsız kalmasına sebep olan yönetim tercihlerinin göz ardı edilmesi istendi. Ne demişti AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin, “Bütün bu problemlerin olmasının sebebi, parasal sebepler mi? Değil, bunun altında başka sebepler var. Konuşalım, onları da arka tarafta size izah edeyim. Ailenin içerisinde olan başka problemler de var. Bu kadar acılı bir günde dönüp dolaşıp sadece paraya bağlamanızı anlamakta zorlanıyorum.”
YOKSULLUK KADER DEĞİL HAK İHLÂLİDİR
Yoksulluğu bir kader ya da bireylerin başarısızlığı olarak yorumlamak, yoksullukla mücadelede devlete ait yükümlülüklerin geri plana atılmasına neden olur. Halbuki iktidarın görevi, halkın parasını yine halk için en doğru şekilde kullanmaktır. Bir ülkede eğer çocuklar okula aç gidiyor ya da hiç gidemiyorsa; bebekler, hastanelere çöreklenen çeteler yüzünden ölüyor ya da öldürülüyorsa; insanlar içecek temiz su ve gıdaya erişemiyorsa; barakadan bozma evlerde barınmaya çalışıyor ya da onu da bulamıyorsa; bir anne çocuklarını aç bırakmakla yalnız bırakmak arasında tercih yapmak zorunda kalıyor ve onları güvenle gönderecek ücretsiz kreşe ulaşamıyorsa orada açık ve ağır insan hakları ihlâli yaşanıyordur. Siyasi iktidar, devletin kaynaklarını halkın temel ihtiyaçları için doğru kullanmıyor demektir. Bütçenin planlanması ve paranın öncelikli olarak nerelere harcanacağının belirlenmesi de elbette siyasi bir tercihtir.
SARAYIN BİR GÜNLÜK MASRAFI 46 MİLYON TL
TBMM’ye sunulan teklife göre, Cumhurbaşkanlığı’nın 2025 yılı bütçesi 12 milyar 283 milyon 843 binden, 16 milyar 928 milyon 146 bine çıkarak yüzde 38 arttı. Açıklanan miktara göre, 2025 yılında sarayda yapılacak harcama günlük 46,3 milyon lira, saatlik 1,9 milyon lira olacak. Cumhurbaşkanlığı bütçesinde en fazla ödenek 9 milyar 857 milyon 811 bin lira ile mal ve hizmet alım giderine ayrıldı. Ayrıca, 2025 yılı için Cumhurbaşkanlığına 20 araç alınacak. Bu araçlar için toplam 16 milyon 940 bin liralık ödenek ayrıldı.
‘YAVRU’ SARAYIN ELEKTRİK MASRAFI % 1675 ARTTI
Bir saray/külliye de Kıbrıs’ın kuzeyine yapılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan 2021 yılında, KKTC Cumhurbaşkanlığı binasını ‘gecekonduya’ benzetmiş ve Lefkoşa’da külliye ve millet bahçesi yapacaklarını duyurmuştu. “Devlet olmanın ifadesi budur” demişti. Ağaçlar kesilerek ve ada halkının protestoları eşliğinde yapımına başlanan külliyenin bütçeye ağır bir yük bindirdiğini söyleyen Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Milletvekili Sami Özuslu, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar için yapılan sarayın elektrik masrafının Sayıştay bütçesinden fazla olduğunu açıkladı. Buna göre, 2024 yılı bütçesinde yer alan elektrik masrafı 7,7 milyon iken bu rakam 2025 yılı bütçesinde 141,8 milyon liraya yükseldi. Bu yüzde 1675 artış demek. KKTC bütçesi % 73 oranında, eğitim bütçesi % 51 ve sağlık bütçesi sadece % 41 oranında artırılıyorken Cumhurbaşkanlığı bütçesi % 197 oranında büyüdü. Özuslu soruyor; “İnsanlarımızın ilaca ve sağlık hizmetlerine erişemediği, eğitimin konteynerlere mahkûm edildiği, başta karayolları olmak üzere altyapıda yığınla ihtiyacın ortada olduğu koşullarda böylesine korkunç bir yükü kamu bütçesinin boynuna asmak israfın ve sorumsuzluğun dik alası değil de nedir?”
AKP’li Özlem Zengin’in dediği gibi, konu dön dolaş yine paraya bağlandı. Asgari ücret 17 bin lira, açlık sınırı 20 bin lira, temel haklar askıda.
Yoksulluk kader değil, saraylar da tercihtir.