Lefkoşa’da ara bölgedeki Dayanışma Evi’nde 16 Kasım 2024’te yapılan 6. Sol ve Kıbrıs Sorunu konferansındaki konuşma
Bu yıl tekrar bir araya geldik ve bu iyi, faydalı ve gerekli bir durum. Organizasyon ekibine teşekkür ediyoruz. Sol güçlerin Kıbrıs’ı kurtarmak gibi ortak bir hedef etrafında birleşmesi konusundaki ısrarları ve kararlılıkları, birlikte ve koordineli bir çabayla bu ülkenin geleceği için bir yol açabileceğimize olan inançlarını yansıtıyor. Bu her zaman gerekli bir görev olarak görülmüşse de, bu yıl artan tehlikeler karşısında halkın ve ulusun hayatta kalması için bir mesele haline gelmiştir.
“YENİ VE TEHDİT EDİCİ GELİŞME…”
Yeni ve tehdit edici gelişme, Kıbrıs’ın Orta Doğu krizine dahil olmasıdır. Kıbrıs hükümetinin ABD ile yaptığı anlaşmalar dinamikleri kökten değiştirmektedir. Çözülmemiş sorunlarına rağmen Kıbrıs, Doğu Akdeniz’de hem Arap hem de İsrailli komşu ülkelerle yakın ilişkilere sahip bir ülke olarak bilinirken, şimdi ABD ile yapılan bu askeri işbirliği durumu dramatik bir şekilde değiştirmektedir.
Amerikalılar, Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarında üsse ihtiyaç duyuyor muydu? Kesinlikle hayır. Şu ana kadar, Kıbrıs hükümetinin rızası olsun ya da olmasın, bölgedeki operasyonları için İngiliz üslerini kullanıyorlardı. Örneğin, Gazze’deki yeni çatışmalar sırasında İngiliz üsleri İsrail’e askeri destek sağladı. Ayrıca, ABD’nin Suriye, Türkiye ve Yunanistan’da zaten üsleri bulunuyor.
“HELİKOPTER PİSTİ İNŞA EDİLİYOR…”
Şimdi öğreniyoruz ki Mari’de ABD Donanması ekipmanları ve personeliyle donatılmış bir helikopter pisti inşa ediliyor. Ayrıca, Politis gazetesinde yer alan bir makaleye (Christos Georgiou, 9.1.2024) göre, Kıbrıs Cumhurbaşkanı, Baf askeri hava üssünü yükseltmek için 100 milyon euro ve ABD’nin ihtiyaçlarını karşılamak üzere deniz üsleri ve limanlardaki projeler için 150 milyon euro ayırmış durumda. Bu eylemler, Kıbrıs’ın bölgede oynadığı rolü ve işlevini kökten değiştiriyor. Beyaz Saray’da İsrail’i açıkça destekleme taahhüdünde bulunan Trump varken, Kıbrıs ABD-Kıbrıs-İsrail ekseninin bir parçası olmaya doğru gidiyor. Yorumcular ayrıca Dışişleri Bakanı olarak Rubio’nun atanmasıyla Yunanistan-Kıbrıs-İsrail üçgeninin ABD’nin bölgedeki politikasının merkezi bir direği olarak güvence altına alındığını belirtiyor. Bu gelişme Netanyahu’yu memnun ediyor ancak mutlaka bölgedeki rejimleri değilse bile halkları kışkırtıyor.
“AMERİKALILAR SİYASİ BİR MESAJ GÖNDERİYOR…”
Amerikalıların Kıbrıs’taki güçlü varlığı, İsrail’in yalnız olmadığını ve Kıbrıs’ta bir bağlantı ve uzantısı olduğunu belirten siyasi bir mesaj gönderiyor. Askeri açıdan ise NATO müttefiki Türkiye’ye dolaylı sinyaller gönderiyor—Türkiye’nin yerini almak için değil (bu imkânsız), ama Müslüman dünyaya yönelimi ve Filistinlilere desteği nedeniyle duyulan memnuniyetsizliği ifade etmek için. Bu, ABD’nin Orta Doğu operasyonları için İncirlik Hava Üssü’nü kullanımındaki kısıtlamaları aşabileceğine dair bir ima taşıyor.
“YUNANİSTAN VE KIBRIS’IN ABD İLE İLİŞKİLERİNDE TEMEL FARK VAR…”
Kıbrıs ve ABD arasındaki stratejik anlaşma Yunan yorumcular tarafından memnuniyetle karşılandı. Bu, Yunanistan’daki ABD üsleri, örneğin Dedeağaç ve Suda ile ilişkilendirildi. Ayrıca, artan ABD-Kıbrıs askeri işbirliği, Orta Doğu’daki güç dengesi açısından kritik bir boyut eklediği şeklinde değerlendirildi. Ancak, Yunanistan ve Kıbrıs’ın ABD ile olan ilişkileri arasında temel bir fark var. Yunanistan için ABD ile askeri uyum, Kıbrıs’a uygulanmayan tarihsel, siyasi ve coğrafi faktörlerle açıklanabilir. Yunanistan, ABD müdahalesiyle şekillenen bir iç savaş yaşadı, bir NATO üyesi ve çoğunlukla NATO’ya entegre olmuş veya ABD ile uyumlu olan Balkanlar’da yer alıyor (Sırbistan hariç). Bu durum, bir Yunan yorumcunun “İsrail’i desteklemede ABD ile neredeyse tamamen uyumlu olan Yunanistan’ın konumu, bölgesel denge için önemli bir faktör olabilir” (Vima, 10.11.2024, Angelos Koveos) şeklindeki açıklamasını açıklıyor.
“MEVCUT DENGENİN BOZULMASINA NEDEN OLUYOR…”
Buna karşılık, Kıbrıs, Doğu Akdeniz’de, ya ABD etkisi dışında olan ya da buna doğrudan karşı çıkan uluslarla çevrilidir. Dolayısıyla, Kıbrıs’ın ABD ile askeri ve siyasi uyumu, coğrafi ve tarihsel ortamından izole olmasına ve mevcut dengenin bozulmasına neden oluyor.
“ATMOSFERİ KÖTÜLEŞTİRİYOR…”
Bir diğer yönü ise şu: Kıbrıs kuzey ve güney olarak bölünmüş durumda. Bölünme hattı, farklı siyasi ve askeri gerçeklikleri tanımlıyor. Kuzeyde Erdoğan’ın politikaları doğrultusunda hareket eden Türk işgal ordusu, güneyde ise tamamen farklı bir yönelime sahip Ulusal Muhafızlar var. Bu dinamikler, ortak bir zemin bulmanın çok gerekli olduğu bir dönemde uçurumu genişletiyor ve atmosferi kötüleştiriyor. Tüm bunlar, kurumları ve uluslararası hukuku hiçe sayan ve BM’yi daha da zayıflatması muhtemel Trump gibi bir ABD başkanının döneminde gerçekleşiyor.
“ABD’YE TAM BAĞIMLILIK…”
Kıbrıs Rum tarafındaki muhafazakâr güçler, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin politikalarındaki bu tek taraflı değişimden memnun. Hatta Kıbrıs sorununun çözülememesinin, hatta başlangıcının, tarafsız politika izlenmesine bağlandığını iddia ediyorlar—Kıbrıs’ın anti-sömürge mücadelesinden bağımsızlığına kadar olan yakın tarihini tamamen reddediyorlar. Bu süreç, Rum ve Türklerin işbirliği gerektiriyordu ve tarafsız politika terk edilmişti.
Tarafsız politika tercihi bir hata mıydı? Hayır. Ancak bir kusur vardı—toplumlararası görüşmelerden sonra Kıbrıs Rum tarafı tarafından ulusal hedefleri ilerletmek için tekelleştirildi. Bugün, bu tarih ve gelenek, ABD’ye tam bağımlılık ile silinmekte; bu durum Amerikan çıkarlarına hizmet ediyor ama Kıbrıs’a ya da onun geleceğine değil. ABD ile çatışma mı? Hayır, ama teslimiyet ya da bağımlılık da olmamalı. İsrail ile çatışma mı? Hayır, ama Kıbrıs, İsrail’in Filistinlilere karşı yürüttüğü mücadelede bir arka bahçe haline gelmemeli.
Tatar, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ABD ile yaptığı anlaşmaları protesto ederken kendi bölücü gündemini ileri sürüyor. Kıbrıs’ın sol güçleri ve tüm vatanseverler, hem Tatar ve Erdoğan’ın Kıbrıs vizyonunu hem de Cumhuriyet’in ABD ile yaptığı askeri anlaşmaları reddediyor.
“İHTİYACIMIZ BİR FEDERASYONDUR…”
Kıbrıs, toprağında daha fazla orduyla değil, toplumlararası, iki bölgeli bir federasyon çerçevesinde sorunlarını çözerek kendi yolunu bulacak—tüm Kıbrıslılar, Rumlar, Türkler, Maruniler, Ermeniler ve Latinler için demilitarize edilmiş ve bağımsız bir devlet olarak.
Bu kritik hedef, hem Rum hem Türk Kıbrıslı sol partilerin ortak bir amaç ve paylaşılan bir hedef olarak hizmet etmesi gereken hedeftir.