Gerçek şudur ki, ülkemizde yıllardan beri federal devlet konuşuluyor olmasına karşın, federalizm konusunda tam bir kafa karışıklığı yaşanmaktadır. Sadece karşı olanlar değil, federal çözümü destekleyenler de konuya pek hakim değiller.
Oysa federalizm sadece Kıbrıs için değil, bütün toplumların geleceği açısından yaşamsal öneme sahiptir. Farklı dile, dine ve kültüre sahip binlerce etnik grubun var olduğu, ulus-devletlerin giderek daha büyük ölçüde çok-kültürlü toplumlara dönüştüğü ve tanınma talepleri ile ayrılıkçı akımlarla karşı karşıya kaldığı günümüz dünyasında, federalizm her zamankinden daha anlamlı bir kavram haline geldi. Kimi zaman ekonomik milliyetçiliğin bazen de tanınma taleplerinin tetiklediği akımlar karşısında devletler siyasi birliklerini korumak için giderek daha büyük oranda federalleşmek zorunda kalıyorlar, kalacaklardır.
Bir toplumda federal devlet şeklinin bir perspektif olarak ortaya çıkması, o ülkenin kendi tarihsel-politik koşullarınca belirlenir. Dünyamızda farklı federal devletlerin var olması, ülkelerin kendine has özellikleriyle ilgili bir durumdur.
Aşağıda Kıbrıs açısından bu özelliklere kısaca göz atalım.
Kıbrıs’ta federal devlet fikrinin kaynakları, Kıbrıs’ın demografik yapısına, etnik-gruplar-arası güç dengesine ve siyasi olgularla gelişmelere uzanır. 20. yüzyılda iki etnik grubun farklı ve çelişen milli tahayyüller geliştirdiği biliniyor. Enosis ve Taksim gibi milli projeler kitleleri peşinden sürükledi ve sonunda etnik çatışmaya varıldı. Fakat bu antagonizmin birinci aşamasında hiçbir toplum tam bir üstünlük kazanamadı. Ne Kıbrıs Rum toplumu Yunanistan ile birleşebildi, ne de Türk tarafı adayı bölebildi.
İki toplum arasında oluşan güç dengesi, Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin yapısına da yansıdı ve federal öğeler barındıran iki-toplumlu bir devlet kuruldu. Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduktan sonra milliyetçi kavga devam etti. Fakat bu ikinci aşamada da hiç bir taraf kesin bir başarı elde edemedi. Kıbrıs Rum toplumu Kıbrıs devletini fiilen tek başına yönetir konuma geldi ama bu durum de-jure bir noktaya varamadı. Kıbrıs Türk toplumu da ada toprağının küçük bir bölümünde, fiili egemenlik icra etti ama ayrı bir devlet kuramadı.
1974’te dengeler değişti. Bu üçüncü aşamada Türkiye adanın %37’sini ele geçirdi ve Kıbrıs’ın kuzeyinde kimsenin tanımadığı bir devlet kurdu. Bu da fiili bir durum olarak kaldı. De-jure bir aşamaya gelemedi.
Kısacası, yarım asırdan fazla bir süreden beri devam eden etnik çatışmada hiçbir taraf tam bir üstünlük elde edemedi ve çatışan milliyetçilikler tarihsel projeleri açısından başarısız oldular.
Ne Kıbrıs Rum toplumu tahakküm kurabildi, ne de Kıbrıs Türk toplumu meşru yoldan ayrılmayı başardı.
Birinin Ayrılma diğerinin de Tahakküm eğiliminin başarısız olduğu siyasal bir ortamda Federal Devlet bir perspektif olarak gündeme geldi.
Kıbrıslı Rumların, silah zoruyla kovuldukları toprakları silah zoruyla elde etmeleri mümkün görünmüyor. Kıbrıslı Türklerin de ayrı bir devlet olarak tanınması olası değil.
İşte böyle bir ortamda, Tarih, Siyaset, Demografik Yapı ve Kuvvet Dengesi, Federal Devlete işaret ediyor!
Açıkçası Kıbrıs Federasyonu birileri istediği için gündeme gelmedi ve birileri istiyor diye de gündemden düşmez! Kökleri Kıbrıs tarihinin derinliklerine uzanır.
Çok açıktır ki, ne Türkiye’nin gücü ayrı ve meşru bir Türk devleti kurarak konfederasyona yönelmeye yetiyor, ne de Kıbrıs Rum toplumunun gücü üniter-devlet temelinde bir çözümü dayatamaya yetiyor.
Herkes kudretini ve kudret-eksikliğini doğru hesaplarsa ve olmayacak hayaller peşinde koşmazsa, Kıbrıs federal bir devlete karışır.
Sol ve Federalizm
Federalizm, Kıbrıs’ta barış içinde bir arada yaşamanın ideolojisidir. Sol’un temel hedefi de budur ve bu olmalıdır. Kalıcı barışı sağlamak ve etnik toplumların milliyetçiliğin etkisinden arınarak ortak yurt anlayışı içinde bir arada yaşamalarının önünü açmak Sol’un asli görevidir.
Her şeyden önce Sol, Federal Kıbrıs’ta toplumsal adaleti sağlayacak bir anlayışa sahiptir.
Ayrıca, iki toplum arasında hayatın bütün alanlarında işbirliği yapılmasını öngörmektedir. Sendikal alanda, çevre, kadın, LBTQ hakları gibi alanlarda birlikte mücadele vermeye yatkındır.
Anayasal Yurtseverlik
Çok-etnikli federasyonların en temel sorunu, ortak bir üst kimliğin nasıl oluşacağı sorunudur. Bu kuşkusuz, milliyetçilikten kaynaklanan bir sorundur. Bireysel haklar kadar kolektif grup haklarına dayanan federal düzenlerde ortak bir aidiyet duygusu oluşturmak kolay değildir. Yurttaşın kendi kolektif grubundan başlayarak birden fazla birimle özdeşleşmesi anayasayla düzenlense bile, bu sadece yasal düzenlemelerle çözülebilecek bir sorun değildir. Federal Anayasanın varlığı federal bir duyarlılığın oluşması için kendi başına yeterli değildir. Federalizmi içselleştiren ortak bir siyasi kültürün gelişmesi son derece önemlidir. Örneğin, siyasetin kimlik temelinde değil de “Ortak Yarar” temelinde şekillenmesi ve federal devletin yurttaşlarının tümünü kapsayacak biçimde anlaşılması elzemdir. Bu yüzden, çok-kültürlü çoğulcu bir yapıda kültürel kimliklerin ötesinde ortak bir siyasi kültürün oluşması önemlidir. Siyasi birlik sağlamak için “kültürel ortaklık” gerekmiyor ama ortak bir siyaset dili konuşmak, ortak siyasi değerleri paylaşmak kaçınılmazdır. Bu noktada Anayasal Yurtseverlik bize yol gösterebilir. Etnik veya kültürel kimlikleri yadsımadan ama yurttaşlık haklarını kültürel kimlik temelinde değil, etnik kökenden bağımsız olarak bir yurttaşlık anlayışıyla düzenleyen Anayasal Yurtseverlik, milliyetçilik-ötesi yurttaşlık bilincini güçlendirme imkanı sunar. Siyaseti, kültürel referanslar ve kimlik söylemlerine saplanmadan ele almak, milliyetçilik-ötesi bir siyaset kültürü oluşturmak, esas itibarıyla Sol’un el atacağı bir alandır. Maalesef, Sol’un bazı kesimlerinde kimlik politikasının ön plana çıktığını görüyoruz. Kıbrıs’ta kalıcı siyasi birliği sağlamak için “Kıbrıs kimliğine” sarılmak, hem federalizmin çoğulculuğuna hem de Anayasal Yurtseverlik kavramıyla çelişir.
Unutmamak gerekir ki, federalizm olmadan federal devlet olmaz!