Hindistan uzun süredir Başbakan Modi ve partisi BJP yönetiminde. Modi ve BJP tarafından yürütülen kin ve nefret siyasetini kavramak Türkiye’den bakıldığında hiç zor değil. Bu göz boyama siyasetinin üniversiteleri ve özellikle de akademik özgürlüğü hedef alması da hiç şaşırtıcı değil. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Hı̇ndı̇stan’da da gerçekleri gözler önüne serenler hedef alınıyor.
Hedef alınan akademisyenlerden biri olan Gokarakonda Naga Saibaba geçtiğimiz ay basit bir ameliyat sonrasında ortaya çıkan komplikasyonlar nedeniyle öldü. Profesör Saibaba henüz 57 yaşındaydı. Sözünü hiç sakınmayan bir komünist olduğu için hedef alınan Saibaba yıllarca cezaevlerinde tutulmuş ve salıverildiğinde sağlığı çoktan bozulmuştu. Ölümünün hemen ardından birçok kişi ve kuruluş Saibaba’nın ölümünün bir devlet cinayeti olarak görülmesi gerektiğini açıkladılar.
Saibaba’nın ölümü ardından açıklama yapan kuruluşların başında, akademisyenlerin, gazetecilerin, sanatçıların ve aktivistlerin tutuklanmalarına tepki olarak kurulan Hı̇ndı̇stan’da Akademı̇k Özgürlük için Uluslararası Dayanışma (InSAF India) geliyordu. Bu açıklamayı siz Evrensel okurları için biraz kısaltarak Türkçeye çevirdim.
***
İngilizce Profesörü, Şair ve yoldaş G.N. Saibaba artık aramızda değil. Profesör Saibaba on yıl süren haksız ve acımasız bir tutukluluğun ardından beraat etti. Ancak serbest bırakılmasının üzerinden yedi ay geçmeden öldü. Profesör Saibaba 2017’de alelacele yapılan bir duruşmada mahkum edilmişti. Duruşmada dinlenen yirmi üç tanıktan yirmi ikisi polisti. Polis olmayan tek tanık, bu dava hakkında hiçbir şey bilmeyen ancak polis tarafından ifade vermeye zorlanan bir kişiydi. Devletin Saibaba’ya kestiği “müebbet hapis cezası” fiilen ölüm cezası olacaktı.
Profesör Saibaba’nın sağlığı cezaevinde kötüleşti. İki kez kovide yakalandı. Her iki kolu da işlevini yitirmeye başladı. Ardından kalp damar sorunları ortaya çıktı ve dayanılmaz acılar çekti. Cezaevi yetkilileri tuvaletine bir kapalı devre kamerası yerleştirdiğinde ve istediği plastik su şişesini vermeyi reddettiğinde açlık grevine başladı ve bu mücadeleyi kazandı.
Profesör Saibaba çocuk felci geçirmiş, ancak bunun dışında capcanlı ve sağlıklı bir insandı. Onu hapse attılar ve yıllar sonra bakıma gereksinimi olan ve kavuşacağı “özgürlüğün” bir yılını bile yaşayamayacak biri olarak “serbest bıraktılar”.
Profesör Saibaba, “Neden benim mücadelemden bu kadar korkuyorlar?” diye sorardı. Devletin, insanları susturmak istediğini ve korku salmak için kendisini örnek olarak gösterdiğini biliyordu. Başbakan Manmohan Singh Hükümeti tarafından Orta Hindistan’daki yerli halkın mineral zengini topraklarını çalıp şirketlerin eline vermek için başlatılan maden çıkarma kampanyasına ve bu kampanyanın “Yeşil Av Operasyonu” olarak adlandırılan askeri ayağına karşı çıktığı için 2014 yılında tutuklandı. Karşı çıktığı devletin kendi halkına açtığı savaştı. Adivasi köylerinin havadan bombalanmasını da içeren bu savaş, Saibaba’nın hapiste olduğu on yıl boyunca devam etti.
Profesör Saibaba, kendisinin ve fikirlerinin parmaklıklar ardında ölmesini umut eden bir devlet tarafından hapse atıldı. 2022 yılında Saibaba’nın ilk beraat kararını durduran yüksek mahkeme heyetinin iki yargıcından biri olan M.R. Shah şöyle demişti: “Fikirleri üreten beyin en tehlikeli şeydir. Teröristler ya da Maocular için fikirleri üreten beyin her şeydir. Bu beynin cezalandırılması için olaylara doğrudan karışmış olması gerekmez.” Bunu unutmamalıyız.
Bugün Saibaba ve yitirdiğimiz diğer insanlar için yas tutuyoruz. Onların yaşamlarını onurlandırmak için adalete olan bağlılıklarına sahip çıkmalıyız. Devletin gerçekleri dile getirenleri susturmak için kullandığı korku stratejisini yenmeliyiz. Akademik özgürlük, adil ve eşitlikçi bir toplum için gereklidir. Akademik özgürlük ancak mücadele verilerek tohumlanır, beslenir ve sürdürülebilir.
Bugün bir halk şairini ve bir halk aydınını kaybettik, ancak onun sözlerini, öğretilerini ve eylemlerini geleceğe -çocukların ninnilerinde söylenmeye değer bir geleceğe- taşıyacağız.
Seni selamlıyoruz, yoldaş!