Kavramların bir anlamı vardır. Sanat ise dah da esdetikleşerek, yoğuralarak, yaratıcılıkla oluşturulur. Ona göre de isimler veriril. Fakat, bazen yaşam öylesine çöker ve kağoslarla yaşamaya devam eder ki, birçok konulan kavramın adeta basit yaşamla karşılığı da olur. Artık, yaşanan olayları yanyana koyup, zorlanarak yaratılan sanat veya bilimin normal haline gelinir. Kurumsal çöküş, çözülme, çirkefleşme ile elinizde kalma koşulları kültürleştikçe, acayip gelen, yanlış denilen birçok mkonu güçle birlikte normaleşir. Hele de gücün zehirlenmesi de ekenir, kurallar da keyfiyetin benciliğine sokulursa, artık neyin doğru neyin yanlış ayracı dahi darmadağın halde savrulur. Gerçeklerin yalınlığı kadar, ayni şekilde karşısında siyasal güçle yalanın onu uyok etmesine de tanık olunur. Bunları yanyana koyunca da sanki banbaşka dünya izler gibi oluruz. Kabare tiyatrosuna veya karikatür konusuna adeta hauyatla örnekleme haline getirilir.
Lafları fazla sıralamayalım. Adını ne koyarsanız koyun, sistemi eleştirel çürümesini nekadar uğraşsanız da gerçek normal karşılaşması kadar gayet normal şekliyle kolayca yapamazsınız. Hat da yasaklama veya abartı deyerlerinin de korkusunu duyarsınız. Yaşamdaki örnekleri aldığınızda, bunu sanatlaştırınca, birielri istemeden, acaba doğrumu veya abartıyorlar diyecek derecede oluyor. Ama yaşam direk kendi üretiyor. Çözülme ve çürümüşlüğün kültürleşmesi oluyor. Politik davranışların adeta kabare tiyatro örneği olma adaylığını basitlemektedir.***
Örneklere geçelim: hayatın hangi alanında olursa olsun: yirmibeş sayısının yirmiüçten daha küçük olduğunu söyleyemezsiniz. Daha doğrusu öyledir. Ama bu tartışma hem de “meclis başkanlık seçimindeki sayısal taploda” yaşandı. Yine de fazla tepki almadı. Normalmış davranışla konuşuldu. Daha da sıkıcı olması gereken, konuyu savılığa sordular. Bir anlamda tüm bilime hakaret edercesine olay yaşandı.
Yetmedi: devamında daha da konu olduğunda, olamaz diyeceğimiz gelişme oldu. İki mühürün geçerli olduğu, daha da pişkinleşerek, evetin daha da anlamı olması ve vurucu hali olarak savunuldu. Bu anlayışla da meclis yüce başkanı seçtirtildi. Devamına gerek hyok. Halbuki hangi seçime gidersek gidelim: hep şu uyarıyı alırız. Sakın ola ikinci mühür vurmayın.. bu oyunuzu yakma anlamı olduğu hep kural halinde uyarılır. Nitekim bu yol ile birçok seçimde iptal edilen oy gerçekleri var.
Ama iş Yüce Meclise gelince, bu defa resmen iki mühürle oyunu yakan kişilerin oyları daha anlamlı evet olarak savunuldu. Bu kural ile de yüce meclis başkanı da kendi kendiyle ilan edildi. Herhalde bunları filim veya tiyatroda görseniz gülersiniz. Cihalete veya gücün zehirlentilme derecesiyle anlatırsınız. Ama bu Kuzey Kıbrısta yaşanıyor.
Filim çekmek veya hem de Kabare tiyatro sahneye koymak isteyenler, sadece birkaç aylık K. Kıbrıs gelişmeleri, düzgün şekilde ve akışkanca yerleştirse, gayet ilginç sanat eseri yaratır. Yanına da sahneleri dolduracak görselik ile güzel ezgiler korsa, mükemmel bir eser oluşturur. Tabi izleyici de bunun abartılı olacağını, bukadarının da olamayacağını söylemesi de öteki gerçek halinde yaşanacaktır. Ama yaşam bunları yaşatı. Hele de sahtendiploma figürleri veya doktora tezdeki bazı anormalliklerle, sahnedeki rolcuların öne çıkması da oldukça biraz abartı aranmasını da düşündürtecek. Ama yaşandı. Hele başbakan dahi en azından suçlandığında birkaç gün içerde yatarken, birinin özel davranışla özel yerlerden geçirilip de tutuklanmadan yargının pençesinden çıkması, hangi dünyada oldu sorusunu oluşturması normaldır.
Sonrası mı egemenlik ve eşitlik nutku çekilirken, yanındaki kalkıp, bir yeni uygulamanın kendi ülkesinde de kabul edildiğini duyar. Haberi olmamasına ve ona sorulmamasına karşın da sesi sedası çıkmıyor. Şaşkınlık dahi göstermiyor. Artık kuklalıktan dahi silikleşen rolün sonucudur. Ama eşit ve gemenlik kelimelri de dilinden düşmüyor.****
Bu gelişmeler ilhaklaşma kültürleşmenin yerleşip her alanda kendi kurallarıyla çözülme yaratırken, ilgili uygulamaların kendi ülkesinde de ne olduğu elbet sorusu elir. Son görevden aınan belediye başkanı ve yerine kayim atanır. Görevden alınan başkana, ölen birinin aylesine telefon edip başsağlığı dilemesi suçu önce açıklanır. Hemen ardından suçlamayı yapan esimden birinin de benzer durumu ortaya serilir. Öyle serilir ki telefon konuşulma nedeniyle terörle bağlantı kurulan kişiyle, bu yandaş vekil beraber yemek yedi. Bu ise gayet normaldır..
Başka bir durum da Filistin konusunda. İki olgu yanyana gelir. İsraile anbargo konulduğu, ticaret yapılmadığı gürlemleri olur. Ayni anda bazı kesinler de çıkıp, limanlardaki İsrail bayraklı gemileri gösterir. Böylesi iki yüzlülük de kolayca karşılık bulur.***
Dünya aylardır en korkunç soykırımı seyrediyor. Devletler ona oldukça destek veriyor. Demokratik ve güvence poletikasını da açıklıyorlar. Bölgeye yığınak yapılıyor. En mmoderin uçaklar da Akdenize geliyor. Hep soykırımı gerçekleştiren kesimi koruma ve güvencesini sağlama ismi konuluyor.
Ortadoğu tarihi soykırımı Gazze de katliyamla imhayı da Lübnanda yaşıyor. Sistemin desteii ile elbet. Ama haberler banbaşka telden çalıyor. Nitekim, yüzlerce gazeteci kendine bağımsız medya diyen BBC karşıtı bildiri yayınlar. Filistin konusundaki taraflı yayını eleştirirler.****
Olay salt bu iki coğrafyada olmuyor. Boşuna değil, ABD Trump tercihini sandıktan çıkarıor. Hindistanda Modi, Arjantinde Miley, italyada Meloni ve nicesi artık yönetici. Almanyada faşist ayak sesleri ikici parti sınırında. Avusturyada faşist parti birinci oldu. Benzer birçok örnek var. artık anormal denilen veya kurumsal kural kavraları yerlebir oldu. Kimin eli kimin cebindeki deyime benzedi. Olmaz denilen örnekler oluyor. Sayıların dahi büyüklüğü oynanma tercihinde, soykırım gayet normal. Adı güvence ve savunma hali deiliyor. Bir anlamda çürüyen kapitalizmin kültürleşen yeni vahşi barbar politikalarının resmen oluşturduğu deyerlerdir.