George Kumullis’in geçtiğimiz Cumartesi günü (2 Kasım 2024) POLİTİS gazetesinde Rumca olarak yayımlanan makalesini kendisinden İngilizce’ye çevirmesini istedik. O da bizi kırmayarak yazısını İngilizce’ye çevirdi. Biz de Kumullis’in “Milliyetçilik nedir ve Kıbrıslırumlar arasında nasıl büyümüştür?” başlıklı bu yazısını okurlarımız için özetle Türkçeleştirdik. George Kumullis’e yürekten teşekkürler… S.U.
Milliyetçilik tehlikelidir. Yurtsever olmakta herhangi bir yanlış şey yoktur ancak Kıbrıslırumlar hevesli bir yurtseverliğin milliyetçiliğe hızla dönüşebileceğini çoğunlukla unuturlar veya hatta bunun farkında bile olmayabilirler. Yurtseverlik ve milliyetçilik genellikle ELAM gibi aşırı sağcı partiler tarafından birbirinin yerine geçecek şekilde kullanılır ancak bunlar birbirinden çok farklı kavramlardır.
ADOLF HİTLER’E DAYANIYOR…
Yurtseverlik insanın yurdunu ve ulusunu sevmesi ve bundan gurur duymasıdır oysa milliyetçilik kültürümüzün, halkımızın ve ulusumuzun başkalarına kıyasla üstün olduğu düşüncesidir. Herkesin bildiği gibi tüm milliyetçi ırkçı hareketleri günümüze dek etkileyen kişi Adlof Hitler’den başkası değildir. Otobiyografik “Kavgam” adlı kitabında ve konuşmalarında üstün bir ırk olduğuna inandığını (sözde “Aryanlar”) ve esir olarak tutulması gereken ırklar olduğunu (Slavlar, Afrikalılar) veya ortadan kaldırılması gereken ırklar olduğunu (Yahudiler, Romanlar) söylüyordu…
MİLLİYETÇİ İNANÇLARIN DERİN KÖKLERİ…
Milliyetçilik yalnızca Kıbrıs’ta değil, pek çok başka ülkede de rahatsız edici bir tarihçeye sahiptir. Kıbrıslırum kültüründe, Yunan ulusunun dünyanın en iyisi olduğu inancının derin kökleri vardır. Aynı şey Kıbrıslıtürkler için de geçerlidir – onlar da Türk ulusunun, dünyada en hayran olunacak ulus olduğuna inanırlar. Hatta Donald Trump bile, Teksas’ta yakın geçmişte bir seçim konuşması esnasında Amerikan Cumhuriyeti’ni “dünya tarihinin en ahlaklı, en büyük ve en ender uluslarından biri” olarak tarif etmiştir.
MİLLİYETÇİ İDEOLOJİ OKULLARDA BAŞLAR…
Milliyetçi ideoloji okullarda başlar. Her sabah duaların tekrarlanmasının ötesinde, milliyetçilik kamu okullarının müfredatının ayrılmaz bir parçasıdır. Tarih derslerinde Yunanistan “iyi taraf” olarak takdim edilir ve tarihte her dönem doğru şeyler yapmış olarak takdim edilir. Yunanistan’ın tarihin “doğru tarafında” olmadığı Yunan tarihindeki bölümler ise çoğunlukla ve işlerine geldiği gibi tümüyle tarih müfredatı dışında bırakılır. Örneğin 1897 yılında Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğu tarafından yenilmesine dair gerçek tümüyle aktarılmaz. Küçük Asya’da ağırlıkla sivil Türk-Müslüman nüfusa karşı Yunan ordusu tarafından işlenmiş bazı savaş suçları (bombalamalar, ganimetçilik, hırsızlık, yakıp yıkma, katliamlar, tecavüzler ve diğer başka felaketler, suçlar ve barbarlıklar) bastırılır. Yanlış bir milliyetçi büyüklük perspektifiyle yurdumuzun zor tarihini reddetmek, büyük bir ulusun alameti farikası olamaz…
1878’DE KİLİSE’NİN SARSILMASI…
Tek bir olay, dünyayı değiştirecek bir olay olabilir, yalnızca Yeryüzü’nde evrim için değil, aynı zamanda küçük bir ülke olan Kıbrıs için bile… 66 milyon yıl önce bir göktaşı dinazorlar devrinin kapnmasına yol açmıştı, o devir 160 milyon yıl sürmüştü. Yeryüzünü sarsan bu çarğışma depremlere, tsunamilere, yanardağ patlamalarına ve iklim felaketlerine yol açmış ve gezegendeki tüm canlıların yüzde 75’ini yok etmiştir.
1878 yılında da Kıbrıs’taki siyasi liderliğe dair eşit biçimde sarsıcı bir değişiklik yaşanmıştı… Adamız Britanyalılar’ın elinde geçmiş ve Kilise Hiyerarşisi, bir gece içerisinde vergi toplayıcı rolünden, vergi ödemesi gereken bir konuma gelmiştir.
İNGİLİZLER, KİLİSE’NİN AYRICALIKLARINI ORTADAN KALDIRMIŞTI…
(POLİTİS gazetesinin bir eki olan) “Polignosi”nin İngiliz devrinde “Kıbrıs Kilisesi” bölümünden bir alıntı yapmak istiyorum:
“Britanyalılar, Kilise’nin vergiden muaf olma statüsünü ve aile yasasıyla ilgili olarak yasama haklarını feshetmiş ve Kilise’nin çeşitli yönetim kurumlarındaki temsilciliğini de azaltmıştı. Britanyalılar ayrıca, papazların tutuklamadan ve cezalandırmadan muafiyetlerinin yanısıra Kilise’nin her bir inanandan 3.5 kuruş kişisel vergi ve kiliseye bağışları destekleyen devlet eskortlarını da ortadan kaldırmıştır.” Bu durum, tarihçi Arnold Toynbee’nin “Balkanlar” adlı kitabında belirttiği gibi, “Yutulması çok acı olan bir haptı…”
Dünyayı sarsıcı bu olaydan sonra Kilise’nin kendi geleceğini düşünmesi doğaldı… Yunanistan’la birleşme, hiç kuşkusuz pozisyonunu çok daha iyi hale getirebilirdi. O günlerde Yunan Kilisesi de özünde devlet içinde bir devletti…
ENOSİS’E ULAŞMAK İÇİN MİLLİYETÇİLİĞİN EKİLMESİ GEREKİYORDU…
Ancak Anglo-Kıbrıslılar dönemine dek Kıbrıslılar’ın kimliği “Hristiyan” ya da “Müslüman” idi. 19ncu yüzyıl sonuna kadar Müslümanlar arasında milliyetçi bir düşünce yoktu. Hatta Hristiyanlar arasında da milliyetçilik son derece zayıftı ve ancak birkaç aydınla sınırlıydı. Bu durum 20nci yüzyılda siyasi liderlik tarafından belirlenen EONOSİS mücadelesiyle birlikte radikal biçimde değişecekti – “Etnarşi” (kilisenin başı) İngilizler’in laik rejiminden kendini kurtarmak istiyordu. ENOSİS hedefine ulaşmak için de milliyetçiliğin ekilmesi gerekiyordu… “Kıbrıslırum Milliyetçiliğin Egemenliğe Yükselişi: Aracılık, özellikler ve popülerleştirme” başlıklı dikkat çeken kitabında Yannos Katsuridis de 20nci yüzyıl başlarında Yunan milliyetçiliğinin Kıbrıs’ta egemen ideolojiye dönüştüğünü ve Kıbrıs’taki milliyetçi ideolojinin ana taşıyıcısının Kilise olduğunu yazmaktadır.
YURDUMUZUN YARISINI KAYBETTİK…
Kilise bu hedefe varmak için EOKA’yı kurduğunda, milliyetçilik popüler hale gelecekti ancak siyasi bilimler okuyan herhangi bir birinci sınıf öğrencisine dahi sorulmuş olsaydı, ENOSİS hedefini gerçekleştirmenin mümkün olmadığını onlara izah edebilirdi…
Tüm bunların üzücü sonucu ise Kilise’nin ekmiş olduğu milliyetçilik için çok büyük bir bedel ödemiş olmamız oldu. Yurdumuzun yarısını kaybettik…
(POLİTİS gazetesinde 2.11.2024 tarihinde Rumca olarak yayımlanan George Kumullis’in yazısının İngilizce olarak kendi çevirdiği metni özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
Ressam George Gavriel’in AVAKUM adlı çalışması…
Ressam George Gavriel’in Mersedes-Benz adlı çalışması…