ABD’deki başkanlık seçimi sonunda Donald Trump’ın ikinci kez başkan seçilmesi, çok değişik çevrelerce yorumlanarak, olumlu ve olumsuz değerlendirmelerle ele alınmaktadır.
Yıllarca önce İsrail’de katıldığım bir akademik toplantıda konuşan Profesör Yehuda Paz, “53 uluslararası şirketin dünyanın hemen hemen her ülkesinde faaliyet gösterdiğini ve bu şirketlerin Yahudi kökenli 12 aile şirketine ait olduğunu” bizlere aktarmıştı.
Bu uluslararası şirketlerin bugün küresel sermaye veya küresel güç olarak tanımlandığını ve ABD merkezli olduğunu biliyoruz.
ABD başkanlık seçimlerinin de bu küresel şirketlerin güdümünde gerçekleştiğini de bilmeyen yoktur.
Bu gerçekten hareketle, ABD başkanı olan kişilerin dünya tekellerine hizmet ettiklerini söylemek yanlış olmaz.
Donald Trump bir iş adamıdır ve geçmişine bakıldığında para kazanma konusunda çok başarılı olduğu görülmektedir.
Bu çerçeveden yaklaşılınca, yapacağı icraatların da küresel şirketlere hizmet etmekten öte bir amacı olmayacağı açıktır.
1990 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması ile dünya dengeleri, küresel sermayenin tekeline kalmıştır.
Aradan geçen süre içinde Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkeler üretim, teknolojik altyapı ve bilgi birikimlerini ileriye taşıyarak, ekonomik olarak ABD ile yarışır noktaya gelmişlerdir.
Bu rekabeti “BRICS” diye adlandırılan örgütleme ile ileriye taşıyıp, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası, dünya ticaretinde dolar kullanılması ile ilgili tekelini yıkmayı zorlamaktadırlar.
Doların dünya ticaretinde ortak para birimi olarak kullanılmasının sona erdirilmesi ABD’nin dolayısı ile küresel güçlerin sonunu getirecektir.
ABD dünyanın en borçlu ülkesidir ve istediği kadar dolar basmasını engelleyecek bir yaptırım olmadığından dünyanın en zenginidir.
Küresel güçler, varlıklarını devam ettirmek için Avrupa Birliği ve ABD arasında “Transatlantik Ticaret Antlaşması” yaptırmak istemişler fakat Almanya ve Fransa başta olmak üzere buna karşı çıkıldığından dolayı İngiltere Brexit ile Avrupa Birliği’nden ayrılmıştır.
Bu da yetmezmiş gibi NATO’nun kışkırtmaları ile başlayan Ukrayna–Rusya Savaşı Avrupa’da kanayan bir yara açmış, buna bağlı olarak Rusya’ya uygulanan yaptırımlar nedeni ile Avrupa Birliği üyeleri büyük ekonomik zarar yaşamaktadırlar.
NATO dışında kendi askeri gücünü oluşturmayı konuşan Avrupa Birliği şu anda ABD’ye daha da muhtaç hale gelmiştir.
Rusya ve İran’ın, Hamas’ı kışkırtmaları ile başlayıp bir soykırıma dönüşen Filistin’deki savaşta da ABD, Avrupa Birliği’nin desteğini alarak, bölgeyi tekrardan şekillendirmeye çalışmaktadır.
Bölgede en çok güvendiği İsrail yanında Türkiye’nin anayasa değişikliği yaparak, eyalet sistemine geçmesiyle birlikte, kuzey Suriye, Musul-Kerkük’ü de içine alan bir bölgede Türkiye’nin önderliğinde Kürt eyalet sistemi yaratma çabası olduğu görülmektedir.
Kıbrıs’ın da içinde bulunduğu doğu Akdeniz bölgesindeki sorunların da bu formülle ele alınacağı gelişmeler beklenmelidir.
Donald Trump, bu siyasi süreçleri hızlandırıp, geçici antlaşma ve çözümlerle bölgeyi yapılandırarak ve bir miktar asker çekerek, kendisi ile ekonomik rekabet içinde olan Çin’e yönelecektir.
Özellikle Çin’in ulaştığı teknolojik gelişme, küresel güçlerin sonunu getirebilecek düzeydedir. ABD’li şirketler teknolojik altyapı, insana sağladığı konfor ve fiyat yönünden Çin’in ürettiği mallara rekabet edemez noktaya gelmişlerdir.
Bu gelişmelere bakacak olursak, nasıl ki geçmişte Afganistan’a, Irak’a, Suriye’ye, Libya’ya demokrasi götürme, terörizmle mücadele yalanlarını bol bol üreten medya, önümüzdeki günlerde Taiwan’ı koruma ve Çin’i karalama adına bol bol yalan haber üretecektir.