6. Sol ve Kıbrıs Sorunu konferansındaki konuşma
Kıbrıs’ın kuzeyindeki demografik yapının değişimini yıllardır konuşuyoruz ve YKP olarak bunun hem zorla yerinden edilme hem de işgal edilen bölgeye kendi nüfusunu taşıma açısından çift yönlü savaş suçu olduğunu söyledik. Bu nedenle Türkiye’den gelen nüfusu yerleşimci olarak tanımladık, bu basit bir terim konusu da değil çünkü yalnızca nüfus taşınmaz, onunla birlikte o coğrafyanın sosya-kültürel olarak dönüştürülmesi süreci de taşınmış olur. Zaman içinde coğrafya dönüşür, nüfus akışı bir yerde dursa bile asimilasyon süreci devam eder…
Nüfus taşıma var mı?
Ülkücü teorisyenlerden Nihal Atsız’ın 1971 yılında Ötüken Dergisi’nin 85. Sayısında yazdıklarını yeniden hatırlamakta yarar var. Atsız “Kaybedilmiş vilâyetimizi yeniden almak” diye yazıyor ve devamında;
“Kıbrıs asırlarca Türk ülkesi olarak kalmış, bize mal olmuş bir adadır. Hatay nasıl geri alındıysa Kıbrıs da geri alınacaktır. Bugünkü durumda Türk nüfusunun az olması tarihî hakkımızı asla elimizden alamaz. İsrail devleti kurulduğu zaman bugünkü İsrail topraklarındaki Yahudiler yüzde kaç tutuyordu? Bir millet millî inancı kuvvetli olduktan sonra haklarını geri almasını bilir ve o toprakları yine yüzde yüz kendi milletiyle doldurur”
Nihal Atsız’ın yaklaşımı temelsiz değildir. Fuat Dündar’ın ‘Modern Türkiye’nin Şifresi’ kitabı Osmanlı ve İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC)nin nüfus politikalarını anlamanıza ciddi şekilde yardım etmekte. Fuat Dündar özellikle İTC’nin Anadolu’nun Türkleştirilmesi için yaptıklarını etnisite mühendisliği olarak tanımlıyor. “İttihatçıların sevk ve iskâna sadece Türkleştirme aracı olarak değil, bir savaş aracı, bir savaş stratejisi olarak başvurduğunu anlatması bakımından tercih” ettiğini belirtiyor. (syf 32)
Fuat Dündar ‘fethedilen toprakların kolonizasyonu’ dışa dönük bir nüfus hareketiydi diyor. Dündar “Osmanlı Beyliği, güttüğü nüfus ve kolonizasyon politikası gereği, her fetih sonrası, toprakların etnik-dinsel kompozisyonuna müdahale ediyordu” (Modern Türkiye’nin Şifresi, syf 41) diyerek yazmakta.
“Balkanlardaki her fetih ve kolonizasyon, sistemli bir sevk ve iskan politikası eşliğinde yürütülüyordu. Bunun için, Anadolu halkından bir miktar nüfus, sistemli bir şekilde fethedilen topraklara transfer ediliyordu” diye de yazıyor. (age, syf 41-42)
Yrd. Doç. Dr. Semra Purkis ve Doç. Dr. Hatice Kurtuluş’un TÜBİTAK çatısı altında yaptığı “Kuzey Kıbrıs’a Türk Göçünün Niteliği ve Göçmenlerin Ekonomik Sosyo-Mekânsal Bütünleşme Sorunları” başlıklı bir araştırma var. Bu araştırma daha sonra kitap olarak basıldı.
“1975 Şubat’ında yapılan protokolden sonra, Türkiye’de toprakları baraj gölü altında kalmış ya da kalacağı için iskân kararı bulunan, heyelan bölgesi ilan edilmiş olan ve orman içinde kalmış olan köylerin bulunduğu 14 İlde valiler aracılığı ile Kıbrıs’a göçmen alınacağı duyuruları yapılmıştı. Bu bölgelerde bu konu ile görevlendirilmiş iskân memurları, muhtarlar, muhtarlar aracılığı ile köylülere, hangi koşullarda göç edeceklerine, nereye yerleşeceklerine, sahip olacakları sosyal haklara, kendilerine verilecek tarım arazisi ve evlere dair bilgiler vermiş ve göçü teşvik edici konuşmalar yapılmıştı.” (syf 60)
Sözlü tarih görüşmelerinde de bu durum açıkça dile getirilmektedir; “bize, o ara gelen heyetler dedi ki,
“Kıbrıs’ta çok para var, hükümet size yiyeceğinizi verecek, size yerine göre iş kuracak kadar para verecek”, nitekim verdiler de. Bir müddet verdiler.” (syf 62)
Osmanlı’da da durum çok farklı değil; “Anadolu Müslümanları bedava arazi, askerlikten ve vergiden muafiyet gibi teşviklerle fetih bölgelerine çekilmeye çalışılıyordu” (Modern Türkiye’nin Şifresi, syf 42)
Osmanlı, İttihat ve Terakki Cemiyeti, İmroz, Kıbrıs, nüfus hareketleri, aktarmalar, sürgünler; ne kadar çok benzer tarafları var, her biri arasında onlarca, yüzlerce yıl olmasına rağmen!
Araştırmada da okunabileceği gibi 1975 yılında nüfus taşımanın tüm izleri çok net görünmektedir:
“1975-1976 yıllarında Tarım İşgücü Protokolü’ne dayanarak Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’a getirilen ve devlet güvencesinde yerleştirilenler ve 1975-1979 yılları arasında bireysel olarak göçmen olmak üzere başvuranlarla birlikte Kuzey Kıbrıs’a yerleştirilen birinci dalga göçmen sayısı 82.500 kişidir. Bu nüfusun % 20-25’i bir yıl içinde geri dönmüştür.” (Syf 60)
Elbette gene Kıbrıslı Türklerin söyledikleri değil, Türkiye’nin uygun gördüğü sayıda insan getirilmiştir, bunu gene araştırmada okuyabilmekteyiz
“KTFD’nin Türkiye’den tarım işgücü adı altında acil olarak talep ettiği ilk 30 bin kişi yukarıda anlatılan süreçte, Türkiye’de iskan müdürlüklerinin yoğun çalışmasıyla sağlanmış” (syf 65)
Yukarda anlatılanlar birlikte okunduğunda 1980’e kadar Kıbrıslı Türklerin 30 bin kişiye ihtiyaç var demesine rağmen 82,500 kişi gelmiş, yaklaşık 60-65 bin kişisi ise adada kalmış oluyor…
Hala bunun nüfus taşıması olmayacağına dair şüpheniz varsa, bu konuyu idare eden İsmet Kotak’ın açıklamaları sizleri aydınlatabilir:
“Gazi Mağusa’ya (gemilerle) gece getirirdik göçmenleri onu da söyleyeyim. Gece gelirdi gemiler, çünkü Barış Gücü surlar üzerinde nöbet tutuyordu. Dolayısıyla, onlar resim çekmesin diye – o zaman gece görüşü diye bir şey yoktu biliyorsunuz- biz bunları gündüz değil, geceleyin getirirdik. İki feribot aynı anda dayanıyor limana. Biz otobüslerimizi hazırlıyorduk ve yıldırım süratiyle bunları alıyoruz ve bilinmeyen istikamete hareket ediyorlar tabii… Şimdiki Doğu Akdeniz Üniversitesinin Rektörlük binası, eski bir Rum okuluydu, Biz orayı yurda çevirdik. (…) Gelenleri limanda karşılıyoruz, evvela geminin içinde bir “hoş geldin, burayı vatan yapmak sizin göreviniz” şeklindeki konuşmalar ve sonrada muhtarın başkanlığında otobüslere bölüyoruz kendilerini.” (syf 73)
Tam burada son alıntıyı “Zorla Yerleştirmeden Yerinden Etmeye” kitabının yazarı Sema Erder’den yapalım;
“Geleneksel iskân kurumunun “şenlendirme”sinin en son uygulaması 1974’te Kıbrıs’a düzenlenen askeri harekat sonrasında yaşanmıştır. (…) konumuz açısından en ilgi çekici olanı Rumlardan boşalan mülklere, tarım topraklarında üretimin sürdürülmesi ve sınır güvenliğinin sağlanması için “güvenli” nüfusun yerleştirilmesi projesidir. (…) Bu uygulamanın Osmanlı’nın savaş sonrası işgal edilen topraklarda yüzyıllardır sürdürmüş olduğu “şenlendirme” uygulamasının benzeri olduğu açıktır.” (syf 222-223)
Tüm bu aktarılanlar Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyine nüfus aktardığını, taşıdığını, taşınmasını teşvik ettiğini göstermektedir.
Son söz
Türkiye’nin işgalinin 50. Yılında Türkiye’den gelen ilk göç dalgasının üstünden 49 yıl sonra maalesef hala konuyu tüm yönleri ile tartışamıyoruz, odadaki fili herkes kendi ideolojik yaklaşımı ile tuttuğu bir yerden tanımlamaya çalışıyor… Bu 50 yılda demografik yapı hem değişmiştir hem de mevcut nüfus dahil tüm kesimler asimilasyon politikaları nedeniyle kültürel değişimlere de uğranmıştır.
Tüm bu nedenle zaman Kıbrıslıların lehine ilerlemiyor, Kıbrıs sorunun çözümü birçok faklı nedenden ama özellikle demografik yapının bugün itibariyle de değişmeye devam etmesinden de dolayı çözmek zorundayız, diğer türlü faşist yazar Nihal Atsız’ın dediği gibi kaybedilmiş vilâyetinlerinin bir kısmını ebedi bir şekilde yeniden geri almış olacaklar…
Kaynak
Hüseyin Nihal Atsız (1971) Türkiye ve Kıbrıs. Ötüken Dergisi
Fuat Dündar (2008) Modern Türkiye’nin Şifresi – İttihat ve Terakki’nin Etnisite Mühendisliği (1913-1918). İletişim Yayınları
Semra Purkis, Hatice Kurtuluş (2009) Kuzey Kıbrıs’a Türk Göçünün Niteliği ve Göçmenlerin Ekonomik Sosyo-Mekânsal Bütünleşme Sorunları. 106K061 numaralı TÜBİTAK Projesi
https://search.trdizin.gov.tr/tr/yayin/detay/610636/
Semra Purkis, Hatice Kurtuluş (2014) Kuzey Kıbrıs’ta Türkiyeli Göçmenler. İş Bankası Yayınları
Sema Erder (2018) Zorla Yerleştirmeden Yerinden Etmeye, Türkiye’de Değişen İskân Politikaları. İletişim Yayınları