Bazı gelişmeler elbet tüm yönleriyle bilinemez. İnsan her şeyi bilmek zorunda da değildir. Ancak, siz bilmeyip de bildik havasına girerseniz, çok tehlikeli sonuçarla da karşılaşırsınız. Bilmemek demek, bilmenizi tetikler. Bilmeyip de bildik havasındaysanız, en tehlikeli cahil tutucusu haline gelirsiniz. Bunlar madalyonun bir yüzü. Peki öteki yüzü?
Bazı konuları biliyorsunuz. Ama bilmek yetmiyor. Bildikleriniz olsa da herhangibir konu gelişince, sanki bilmiyor döngüsüne gelirsiniz. Bildiğinizi idiya etiğiniz olayda, ansızın hayat da karşınıza gelince, bir anda bildiğinizi unutup, koşullara uyup savrulursunuz. Bunun iki önemli tetikleyici nedeni var. Birincisi, öğretiminizi ezber üzerinde yaptığınız için, pratikte karşılaşınca, aklınıza gelmez. Öteki ise mühümsemeden davranma davranışı nedeniyle bilmeme ulaşımına gelirsiniz. Bu önemli tehlikedir. Çünkü bilip de bilmeme durumuna gelme ikilemi, sizin yorumlama kavrayışınızı da ektiler. Düşünce geliştirmenizi engeler. En önemlisi, önemli güncel gelişmede dahi adeta yetersiz veya yanlış duruşa gelmenizi sağlar.
Yeni Kasım haftasına girerken, yukardaki saydığım özeliklerin adeta içine gömülerek ordan oraya savrılan nice insana ralraslamak da mümkündür. İşte birkaç örnek.
****
En basitiyle başlayalım: yaklaşık iki haftadır Meclis sayesinde kulanılan oy konusu konuşturuluyor. Daha da ileri gidilerek, herkesin sorduğumuz zaman kolayca verecekleri yanıtı, pratikte tersini savunur veya kafalarının karşıtığına tanık oluyoruz. Çok basit: hangi seçime olursa olsun, Muhtarlıktan sendikaya, kooperatiften başkanlık seçimine ve daha da yakını, ilgili üye olduğunuz dernek seçimlerine gitiğinizde şunu pratikte refleks olarak kabullenirsiniz. Oyunuzun nasıl iptal edeceğini bilirsiniz. Ya katılmayarak, çok mühür kulanarak veya oy kulanma işaret yaparak oyunuzu yakarsınız. Bir anlamda değişik çekimser protesto tutumudur. Bu hayatdaki her seçimde geçerli olduğunu herkes bilir ve dikat eder.
Bu ister azılı olsun ister olmasın, tüm seçimlerde geçerlidir. Fakat, bu net kabul, nedense birkaç haftadır Meclis seçiminde tersdüz oldu. Yine iptal öolur kuramının en net şekli olan çift mühür konuldu. Hangi yerde olursa olsun, iptaldır. Fakat, iş çıkara ve yandaşa göre deyerlendirme olunca, birden iptal pusulası kabul edilme havasına sokulur. Meclis başkanı da ilan edilir. Halbuki net kural ret veya iptaldır. Kimse bunu şimdidğe dek sorgulamadı. Hat da tüzüklere yazma zahmetine dahi girmedi. Genel uygulanan kuraldır.
Yetmedi, öncesinde sırf evet veya destek verdiğini ısbatlama adına pusula kıvırtma veya sinyal koyma durumu da oldu. Kulananlar da kendilerinin destek verme kanıtı olarak yaptıklarını dahi söylediler. Bu dlefa iptal edilmedi. Gizli oyun gizliliğinin bozulduğu uygulama kuralı kulanılmadı. Tüm bunlar Mecliste yaşandı. Öyle yaşandı ki savunmalar yanında kabul edilerek de adeta yasaların tüzüklerin kuraların yeri geldiğinde sıfırlaşma sonuçlarını hem de meclis “yüce başkan” kullanımında yapıldı. Üstelik kimileri de bu yasa dışı uygulamaların kazananına “iyi insandır” imgesini de koydu. Buda bizim iyi insan deyerinin nedenli tutarsız ve içi boş olduğunun da kanıtıdır.
Siyasal gelinen nokta, adeta K. Kıbıs gerçeklerinin nasıl kuralsız kuralaşma gücünü kanıtlamaktadır. Gücün dilediği yalanla insan dahi öldürdüğü süreçlerden geçerek, şimdi de herkesin bildiği en basit oy kulanma kuralının dahi nasıl yerlebir edilmesine kolayca şayit olduk. Bunu kabullenenler, savunup biryerlere gelmeler de gırla devam ediyor.. tabi Türkiye gerçeğini göz ardı ederek bu gerçekleri konuşamayız. Hele de olay üzerinde konuşulurken, birileri hemen “resmi gazetede yayınlayın”denilip yayınlanarak nasıl eni ihlaler ama sisteme uygun davranışlar da oluşu, örnekelri oldukça zenginleşti.*****
Yine Kasımın ilk haftasına geldik. K. Kıbrıs denilince, konuşmasak da Türkiyesiz olmazdı. Hani kısa zaman önce UBP uygulamasıyla Kıbrıs Kayimi de oldu ya, şimdi yeniden ateşlendi. Hafta sonuna girerken istanbuldaki Esenyürt içlesinin başkanı görevden apartopar alındı. Kayim tayin edildi. Daha bu anlaşılmadan, Mardindan başlayan öteki üç kayim da gerçekleşti. Kimisi neden aradı. Ama neden malum. Türkiye devlet yönetme şeklinden başka bir şey değildi. Birşeyler uyduruldu. Kimse yutmadı. Yandaşlar hariç bu defa İstanbul da işin içine girince, devamında Ekrem İmamoğlu da ihtimali olunca CHP de muhalefet etme çizgisine geldi. Tabi ki net bilgi olmama ama baskının sertliği devlet için gelecek hesapları sırıtmaya hız verdi.
Hep yazdık: yorum yaparken, açıklama veya hamleleri yapan siyaseti bilmek, devlet ekseninin rejim gerçeği ile bütünleştirmek önemlidir. Kısa zaman önce Bahçeli açıklamalarıyla ayni yorumu yaptım. Devlet gerçeği, MHP tarihsel duruşlar hepsi bu olayda demokratikleşme değil iktidarı koruma hesaplarının öne geçtiğini anlamamızı gerektiriyordu. Ama devlet gerçeği banbaşka olunca işler karıştı. Üstelik nefes alamamadan, belki umutları sonucu yine de tartışma olmaya başladı. Ama klasik TC devleti yine çok geçmeden karşımıza kayim uygulamalarıyla başladı. Rejim ve muhalefet veya baskı ile demokrasi ikilemlerinin doğru oklunması şart.
Bu gerçeklerle hep en azından iki konunun yeniden doğru deyerlendirilmesini hep uyardım. Annan planı ve çözüm süreci. Bahçeli dahi laf söylerken, el sıkraken hemen çözüm veya açılım denme refleksi boşuna olmuyordu. Ama Bahçeli hep yanıltı veya yanıltmaya devam edeceği kesin. Hem de zehir saçan dilini kulanmasına rağmen. Bunları dikatle incelemek şart.
Kısaca, ezberde bazı konuları biliriz. Ama pratiğe gelince sorgulamasız ezber nedeniyle de bildiklerimizin normalde kafamıza yerleşmediği de anlaşılıyor. Kulanılan iki mühür veya son Kayim uygulamaları bu partik gerçeğin acı sonuçlarıdır.