ABD seçimlerine günler kaldı. Hat da gün denecek zamana geldik desem yanlış olmaz. Elbet, konu ABD olunca işler biraz başka hale bürünür. Sistemin en güçlü ülkesi. Emperyalist yapının lokomotif gücü. Sistemin işleyişinin kalbi halindedir. Bu yüzden ABD gelişmeleri önemlidir. İç denklem oyunu olsa da farketmez. Bunlar her seçim dönemi mutlaka konuşulur. Çünkü, sadece Amerikayı değil dünyada etkisi olacağı kesindir. ABD içinde fazla görülmeyecek gelişmeler ise dış politikada yaşanacağı koşulu ise ilgili devletleri daha bir ilginenir hale sokar. Tabi ABD seçimlerinde etken yapacak olgular da elbet önemsenme derecesine gelir. Sanırım bunun en net örneğini,, hiç uzağımızda aramamamız gerekir. Kıbrıs Cumhurieyti başkanı Baydınla görüşürken, bir etken de AMerikadaki rum lobirinin etkisinden dolayıdır. Yine ortadoğuda soykırım yapılırken, her iki aday da karşı çıkmamanın bir nedeni de Yahudi lobisinin gücü desem, yanlış olmaz. Buna benzer çok olgu var. her ülke seçime bakarken, kazanacak liderin kendine dönecek karşılığından dolayıdır. Halbuki Amerika sistemin temel gücü. Ancak, yine de farklılıklar hat da unsurların oynaması dahi dünyada denklemleri etkiler.
Amerikada seçimler gelip çatı. Salı günü sandık başının yaşanacağı zamana az kaldı. Son kartlar oynanıyor. Yapılan tüm kamuoyu araştırmaları adeta seçimin bıçak sırtında olduğu sonucunu veriyor. Buda hızlanan önemli probaganda sürecini ateşliyor. Tabi gaflar ve yanlışlar da peşpeşe kolayca gelip geçiyor. Ancak, bu seçim sürecinde dış politikanın ince dokunuşu var. örgütlenmiş lobilerin gücü malum. KIbrısta bunu yaşadık. Fakt, ilk defa seçimin bıçak sırtında olma nedeniyle başka dış etkenli iç yansıyış endişeleri veya beklentileri de oluyor.
İki konuya biraz dokunalım. Belkide neden seçimin sistem değiştirmeyecek konumuna rağmen, bazı alanlarda önemsendiğine de ufak bir yanıt oalcak.
***
Ukrayna savaşı tarafları seçim sonucunu bekliyor. Ne acıdır ki savaşa karşı çıkan barışçıl deokratik parti seçeneği yok. Kamuoyu da batıda bu konuda sıfır derecesinde. Ama Ukrayna savaşı dünya savaşının bölgesel hesaplaşmasıdır. Trumpun ben kazanırsam savaşı bitiririm önerisi, epey yankı buldu. Çünkü Demokratlar resmen savaşı ateşleyen partidir. Bu nedenle savaşı besleyeceklerini de açıkça ilan ediyorlar. Trump ise “ben başkan olsaydım, savaş çıkmazdı” idiyecek derecede ielri gidiyor. Savaşı bitirmeceğini açıklıyor. Savaş alehtarı bir otoriter lider ve savaşı desetekleyen “demokrat” parti.. bu nedenle Ukrayna savaşı salt Ukrayna Rusya değil, başta AB gibi kesimlerin de siyasal askeri durumlarına direk etki yapacağı kesin.
Tabi ki şunu unutmayalım: Amerikada tek başkan karar alamaz. Senato veya Pentagonun da etkisini göz ardı etmeyelim. Yine de Trump savaşa karşı olduğunun söyleyerek resmen karşılık buldu.
İkinci konu daha var, buda Ortadoğu. Her iki aday da israilin saldırganlığını destekliyor. Ayrıntılardaki yeni haritada biraz farklılıkları var. her iki aday da Yahudi lobisi desteğine baş vuruyor. Buraya kadar işler normal. Ama Amerikada mülsüman yaşayan kesimler de var. özellikle de kritik eyaletlerde epey etki yapacak güce ulaştılar. Oyların yakın olması, Filistin destekçilerinin tutumu daha bir öneme geliyor. Fakat, görülen, Filistin yanlısı kesimler tereddüt içinde. Çünkü Filistin katliyamında resmen iki aday da direk rol alıyor. Eskiden Demokratlara oy veriyorlardı. Örneğin Obama birkaç kritik eyaletin delegelerini Filistin destekli kesimden aldığı oyla kazandı. Şimdi bu endişe önemli. Bu dış politika gelip Trumpa avantaj sağlama olasılığı da var. ama her iki aday da Filistin soykırıma destek ötesi direk yardım veriyor. Onun için Heriye oy vermekte tereddütler var. bu yüzden trumpun daha vantajlı olma şanısınıd veriyor.
Sandığa gitmeme veya öteki kazanma şansı olmayan ama daha Filistin destekli adaya oy verme ikilemi de mümkün. Bunları seçim sonrası epey konuacağımız kesin.
****
Gelelim Kıbrısa ulaşan esintiye. İlk defa, Amerikan seçimleri öncesi Kıbrıs cumhuriyeti başkanı ABD ziyareti yapar. Kıbrısın önemi falan değil. Daha ağırlıklı Rum lobisinin desteği olduğu tahminleri yaygındır. Yine de Baydın en azından Kıbrıs hakında konuştu. Tabi konuşurken de işkalden söz etmesi de gayet normal. Zaten tüm dünya Kuzey Kıbrısın işkal altında olduğunu kabul ediyor. Türkiye de hukuk alanında kabulü biliniyor. Onca övülen Mali Tazmin komisyonu da Türkiyenin iç hukuk alanı olarak kabulendi. K. Kıbrısla davaların uluslararası ayağı da Türkiye ile ulaşılır. Yine son Murat Kanatlının kazandığı vijdani ret kararı da bunlardan sadece birisidir.
Belli ki Kıbrıs artık daha bir Amerikan eksenli duyulacak. Üstelik AB üyeliği sonrası KIbrıstaki değişimler de bizde hiç seslendirilmese de malum. Rusya ile ilişkiler kestirtildi. Daha batılı eksene oturtuldu. Amerika ile ikili anlaşmalar yapıldı. Üst kurma süreci de başladı. Daha geneli ise şu: Kıbrıs ikinci paylaşım savaşı sonrası yeri hep batıydı. Kurallar ona göre konuldu. Garantörlü ve sonradan AB üyeli bir coğrafya oldu. Başta Rusya ile olan bağları kestirtildi. İki toplumu çatıştırma nedeni olan Bloksuzlar zirvesinden de çıkıldı.
Hala bunlar anlaşılmıyor. Hele Türkiye kesimi hiç anlamıyor. Hristodulidisin Vaşinkton ziyareti dahi banbaşka hamasi gözle yorumlandı. Hem Kıbrıs için başka sözler denilirken, sonra kendi parçasıymış gibi de algı oluşturuluyor. Halbuki uzağa gitmeyelim: Gerek Yetmişdört müdahalesindeki Kisincir gerçeği gerek se Özalanın Heyke Kıbrıs denilince, Heykin Özala KIbrısta bulunuşlarının nednei Nato kuveti olduğunu hatırlatması nedense onca diplomatik deneyimli eski elçilerin dahi beynine giremedi. Sanki dünyaya medyan okurmuşçasına davranılıyor.
Özetleyecek olursak: Amerikan seçimlerine günler kaldı. Sisemde değişim yok. Ama bazı kararlarda oynama muhtemel sonuç verecek kazanan belirlenecek. Krizlerin etkisi ve giderek otoriteleşme gericilik pençesinde Amerika da etkilenecek. Bunlar bazı ülke ilişkilerine de ansıyacak. İlk defa, az olsa da dış politika eyalet düzeyinde etkisi görünmesi de muhtemeldir. Kıbrıs nasibini aldı. Ziyaret ve açıklamalar, küçük bir adanın nasıl önemseneceği belgesini de yazdırtı. Çok değil birkaç gün kaldı. Salı günü dünya hem sonuçları hem de gelecek tahminleriyle Amerikayı epey konuşturtacak. Bazı kesimler yakın tarihe bakmayarak da şimdiden umut aşılıyor. Oysa yakın tarih umutları veya umutsuzluklarıyla birlikte düşünülmesi gerekir. Bu konuda Kürtler ve Kıbrıs önemli birer örnektir. Simgeyle değil de yaşananın birikimi, önerlen gelecekle bütünleştirip öngörü yapmak önemlidir.