ABD seçimlerinde sonucu Filistin tartışmaları, ekonomik sorunlar ve kürtaj hakkı mücadelesi belirleyecek. Emperyalizm ve kapitalizm simgeleriyle anılsa da ABD ayın sonunu zor getiren yoksul emekçilerin ülkesi. Gelecek kaygısı içinde hayatta kalmaya çalışan milyonlar sandığa gitmek için sebep arıyor.
Seçimler ve sınıf savaşı
Dünyanın en zengin insanlarından biri olan Elon Musk, satın alıp oyuncak ettiği Twitter üzerinden “DEM Parti” dediği demokratlar hakkında atıp tutuyor. Trump’a destek açıklayanlara günde 1 milyon dolar servet dağıttığı bir piyango düzenliyor.
Zenginler, seçim kampanyalarında başı çekerken işçiler sandığa gitmek için Kamala Harris’ten bir selam bekliyor. Filistin tartışmaları, artan gıda ve konut fiyatları sandıktan çıkacak sonucu ve sandığa girmeyecek oyları şekillendirecek. ABD seçimlerini savaş karşıtları, Araplar ve işçiler belirleyecek… ABD seçimlerini işçilerin gözünden okumaya çalışalım.
Sendikalar ve siyaset
ABD’de işçi sınıfı, sendikalı veya sendikasız işçiler, geleneksel olarak Demokrat Parti’ye oy veriyor. Demokratlar için işçi sınıfının sözcüsü diyemeyiz ama işçi oylarını Amerikan argosunda dendiği gibi “yakalamayı” başarıyor.
Sadece seçim sonuçları değil derinlemesine mülakata dayanan kamuoyu araştırmaları da bunu doğruluyor. 1992’de Clinton döneminde işçilerin iki parti arasındaki tercih farkı 30 puandı. 2020’de Biden’ın adaylığında bu oran 19’a düştü. Harriskampanyası sırasında 9’a geriledi. Destek azalsa da Harris ve Demokratlar hala işçi sınıfının desteğini alıyor.
1992’den bu yana ABD’li işçilerin kendilerini tanımlarken kullandıkları kavramlar da değişti. İşçi sınıfı, yoksul gibi kavramlar adeta buharlaştı. Sendikalar orta sınıfın temsilcisi olduklarını söylüyorlar.
ABD işçi sınıfının en güçlü örgütlerinden biri Otomobil İşçileri Sendikası (UAW). UAW son yıllarda üye sayısını arttırdı ve toplu sözleşme kapsamını genişletti. Ezber bozan grevler düzenledi. Gazze’de ateşkes çağrısıyla dikkat çekti.
Sendika üyesi işçiler, Harris’e iyi niyet mesajları gönderdiler. İşçi kökenli adaylara yer ver, gündelik geçim sıkıntımızı dile getir, iş güvencesi içeren bir program oluştur dediler. Gazze’de ateşkes hakkında konuşmasını beklediler.
Harris onları geçiştirdi. Renksiz kokusuz bir kampanya yaptı. Ya da rengi ve kokusu bu taleplerin tam tersiydi.
Sendikalar, Demokrat Parti kongresine katıldı. UAW lideri, işçilerin ekonomik sorunlarına neredeyse hiç değinmeden ateşli bir Trump karşıtı konuşma yaptı. Demokratlara resmi desteğini açıkladı.
2016 yılında Trump kendisini anaakım siyasetin antitezi olarak pazarlamıştı. Madenciliği ve sanayiyi geliştirerek yeni iş imkanlar yaratacağını söyledi. Üretimin Çin’e gidişini durdurma ve Amerika’yı Yeniden Harika Yapma (MAGA) sloganları işçilerin dikkatini çekmişti.
ABD işçi sınıfını Ken Loach’un Ekmek ve Güller filminde izlemiş olabilirsiniz. Ama sendikaların daha gerçekçi hikayesiyeni sayılabilecek bir Netflix yapımı olan Irishman’deanlatılıyor. Filmin kahramanı biraz kahraman biraz da sendika ağası olan Jimmy Hoffa.
Hoffa, hamallar ve kamyoncular sendikası Teamsters’ın lideri. Teamsters hem ABD hem de Kanada’da sadece taşımacılık işçilerini değil onlarca farklı meslek ve sektörden 1,5 milyon işçiyi temsil ediyor. Kamyoncuların taşıdığı ürünleri üreten fabrikaları ve o ürünleri kullanan bütün işçileri örgütlüyor. Eylemleriyle tedarik zincirlerini etkileyebiliyor.
Teamsters üyeleri değil ama yönetimi geleneksel olarak Demokratları destekliyor. Sendika Cumhuriyetçilerin son kongresine katıldı ve kürsüyü kullandı. Sendika taleplerini dikkate almayan Demokrat Parti yönetimi Teamsters’ı bu yüzden aforoz etti.
İşçiler ve Filistin
Seçim döneminde en ateşli konuşmalar Filistin konusunda yapılıyor. Günlük hayattaki ekonomik sorunlardan daha gergin tartışmalar yaşanıyor. İlerici sendika liderlerinin yanı sıra Arap kökenli üyeler de bu konuyu sendikaların gündemine taşıyor.
Filistin’e destek için düzenlenen kampüs eylemleri geçtiğimiz yıl ABD siyasetine damgasını vurdu. Aslında bu eylemler, öğrencilerin sendikaların çağrısına karşılık vermesiyle başlamıştı ve işçi eylemlerini aşmıştı.
Her şey liman işçilerinin İsrail’e mühimmat taşıyan gemileri yüklemesini reddetmesiyle başladı. Filistin’e destek grevleri başladı. Sendikalar emeklilik fonlarını İsrail ile bağlantılı yatırımlardan çektiler. Biden protestoların hedefindeydi ama başkanlık kampanyaları başlayınca sendikalar aniden Demokratlar’a destek açıkladılar. Bu gelgitler işçileri şaşırttı.
Demokratlar ve muhalefet
Demokratlar bu tür gelgitler içindeki toplumsal hareketleri kürsü vereceğiz diyerek sessizleştiriyor. Kıtayı kasıp kavuran Black Lives Matter (BLM, Siyah Hayatlar Değerlidir) kampanyasını siyasete kanalize edip sadece Trump karşıtı bir hale getirerek evcilleştirdiler.
Benzer şekilde, 2023 yılında ABD on yıllardır görmediği bir grev dalgasına şahit oldu. Sendikalar ücret artışı ve sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi talebiyle grevler düzenledi. Başarılar kazanıldı ama ivme durdu. Ekonomik sorunlar devam ediyor. Gıda ve konut fiyatları artmaya devam ederken ücretler dondu.
Biden, bir grevi ziyaret eden ilk ABD başkanı olarak tarihe geçti.
Bu teyitli bilgi… Ama bazı dedikodulara göre siyasi danışmanların Trump’ın grev ziyaretini haber alıp erken davranması sonucu gerçekleşmiş.
Biden döneminde maaşlar kısmen yükseldi. Sendikalaşma iki katını çıktı. Emekli maaşları iyileşti. Biden sadece grev ziyaretiyle kalmadı, patronların ve medyanın baskısına rağmen grev yasaklama imkanlarını kullanmadı. Genel anlamda ücret artışı ve iş güvencesi taleplerini destekledi.Bunu sendikaların zoruyla yaptı.
Salıncak Eyaletler ve İşçiler
ABD seçimleriyle ilgili çok bilenen bilinmezliklerden biri de “salıncak eyaletler”. “Seçim sonuçlarını salıncak eyaletler belirleyecek!” analizlerini her seçimden önce duyuyoruz. Kimse nedenini nasılını açıklamıyor. Söz konusu eyaletlerde işçi sınıfı seçmenler dikkat çekiyor.
Türkiye’de farklı çağrışımları olan Pensilvanya, Biden’ınmemleketi ve gıda enflasyonuyla boğuşuyor. Pittsburgh ve Philadelphia işçi havzalarıyla tanınıyor. Michigan’da Detroit otomobil sektörünün kalbi ve adeta sendikaların beşiği.Müslüman nüfusuyla da dikkat çekiyor. Nevada’da sonucu işçiler, özellikle hispanik işçiler belirleyecek. Son sözü LasVegas’taki turizm ve eğlence işçileri söyleyecek. Pandeminin ve sanayisizleşmenin etkilediği çalışan yoksullar ekonomik sorunlarına çözüm vaat eden bir parti arıyor.
Göçmenler ve yalanlar
Trump korku yayan seçim kampanyasını “suç ve göç” üzerinden yönetiyor. “Göçmenleri geri göndereceğim…” diyor. Trump ekonomik sorunlar için göçmenleri suçluyor. Ama sendikalara göre göçmenler ekonominin canlı bir parçası. İşgücünün %19’u göçmenlerden oluşuyor. Ama patronların ve girişimcilerin de %21’i göçmen. Göçmen işçiler giderse pek çok işyeri batacak ve “ABD doğumlu” işçiler işsiz kalacak.
Göçmenler özellikle şoför, hemşire, bakıcı ve süpermarket işçisi olarak çalışıyor. Ekonominin kılcal damarlarında etkililer. Ama göçmenler giderse özellikle temizlik ve inşaat gibi sektörler çökme riskiyle karşı karşıya kalacak. İşin başka bir püf noktası da şu: sosyal güvenlik sistemi batmışken Amerikalı emekliler, genç göçmen işçilerin ödediği primlerle yaşıyor.
Bir gün mutlaka
Sendika araştırmalarına göre ABD işçi sınıfı bir insan olsaydı siyah veya göçmen çalışan bir anne olurdu. O işçi Harris’e destek vermek istiyor ama ondan duymak istediği şeyleriduyamıyor.
Son yılların en sıkıcı ABD seçimlerinin sonucunu işçiler ve kadınlar belirleyecek. Bunu sandığa giderek veya gitmeyerek yapacaklar. Trump’ın nefret dolu kampanyasına karşı ekonomik sorunlardan ve barıştan söz edilseydi dünya başka bir yer olabilirdi. Bir gün mutlaka…