Avrupa’nın pek çok ülkesinde, özellikle de Almanya’da 5 Kasım’da ABD’de yapılacak seçimler adeta ülkedeki genel seçimler gibi bütün yönleriyle ayrıntılı olarak ele alınıyor. Gazete ve televizyonların temsilcileri güncel gelişmeleri, anket sonuçlarını, başkan adaylarının ne dediklerini ayrıntılı olarak haberleştiriyor. ABD seçimlerini Avrupa’da bu denli önemli kılan nedenlerin başında elbette Transatlantik ilişkilerin yakın olması geliyor. Emperyalistler arasındaki paylaşım mücadelesinde ABD ile aynı safta yer alan AB’nin pek çok ülkesi kimin kazanacağına bağlı olarak ilişkilerin nasıl ilerleyeceği üzerinde duruyor.
Genel hava Trump’ın kazanması durumunda bunun Avrupa için “felaket” olacağı yönünde. “Trump 2.0” olarak adlandırılan Trump’ın ikinci kez başkanlık koltuğuna oturma ihtimali ile; Transatlantik ilişkilerinin Kamala Harris’in kazanmasına oranla daha fazla gerileceği az çok öngörülebiliyor. Harris’in kazanması durumunda ilişkilerin son dört yılda olduğu gibi devam etmesi bekleniyor. Trump’ın kazanması durumunda gerilimlerin olması muhtemel konular ise şunlar sıralanıyor:
1- GÜMRÜK VERİLERİ
2016-2020 yılları arasında başkanlık yapan Trump’ın ABD pazarını koruma adına AB’den gelecek mallardan yüzde 10-20 gümrük vergisi almayı planladığı biliniyor. Harvard Üniversitesi Öğretim Üyesi Kenneth Roggoff, Handelsblatt gazetesinde verdiği söyleşide gümrük vergilerinin arttırılmasının yaratacağı sonuçları şöyle değerlendirdi: “Gümrük vergilerinin artırılması korkunç olur. Diğer ülkeler da buna karşılık verecektir. Bu sadece ekonomiyi değil, aynı zamanda jeopolitik ilişkileri de etkileyecektir. Ancak Trump’ın seçilmesi halinde gümrük vergilerini uygulayamayacağı konusunda umutluyum.” (31.10.2024)
Avrupalılar ise bu kadar umutlu değil. Şimdiden Trump’ın seçilmesi durumunda gümrük vergilerinin hayata geçirilmesi durumunda ekonomide neler olacağı konusunda senaryolar hazırlanıyor. Merkezi Köln’de bulunan Alman Ekonomi Enstitüsü (IW) tarafından 24 Ekim’de yayımlanan raporda iki senaryo üzerinden değerlendirmeler yapıldı. Senaryoların birinde Trump’un AB’den gelecek mallara yüzde 10, Çin’den alınacak mallara yüzde 60 daha fazla gümrük vergisi uygulaması ele alınıyor.
İkinci senaryoda genel olarak gümrük vergilerinin yüzde 20 arttırılması üzerinde duruluyor. Her iki senaryoda da ABD ve AB ekonomileri küçülmeyle sonuçlanıyor. Ancak uzun vadede ABD ekonomisi yeniden toparlanırken; AB, özellikle de Alman ekonomisi gümrük vergilerinin arttırılmasından olumsuz etkilenmeye devam edecek.
Bu tablonun sonucunda Transatlantik ilişkilerde krizler yaşanmakla birlikte, Avrupa ekonomisinin de ciddi bir istikrarsızlığa sürüklenmesi öngörülüyor. En fazla da Almanya… Zira, en fazla ABD ve Çin ile dış ticareti bulunan Almanya, her iki ülkenin de gümrük vergilerini arttırması durumunda ekonomide büyük bir kriz görünüyor. Bu durum doğal olarak diğer Avrupa ülkelerini de önemli ölçüde etkileyecek.
2- UKRAYNA SAVAŞI
Her fırsatta Ukrayna’ya çok fazla askeri ve mali destek verildiğini söyleyen Trump’ın 20 Ocak’ta ikinci kez başkanlık koltuğuna oturması durumunda Ukrayna politikasında değişikliğe gitme olasılığı Avrupa ülkelerini tedirgin etmiş durumda. Seçimlerden önce bir barış masası kurulup uzlaşma yoluna gidilmediği için bundan sonra olacakların hepsi artık sürpriz olabilir.
ABD’nin askeri ve mali olarak destek vermediği bir savaşı, Ukrayna’nın Avrupa’dan alacağı destekle sürdürmesi pek mümkün görünmüyor. Bunun farkında olan Joe Biden yönetimi kısa bir süre önce G7 ülkelerinin 2025’te Ukrayna’ya 50 milyar dolarlık bir yardım paketini karar altına aldı. Pakette ABD’nin payına düşen 20 milyar dolar.
3-ASKERİ HARCAMALAR
Daha önce Avrupa’daki NATO üyesi ülkeleri gayrisafi milli hasılalarının yüzde 2’sini silahlanmaya ayırmadığı için eleştiren Trump, aynı politikasını seçilmesi durumunda sürdürecek. Bu arada bir çok ülke Ukrayna savaşını gerekçe göstererek bu şartı yerine getirdi. Yüzde 2’yi yerine getirmeyen ülkeler Trump’ın hedefinde olacak. Ancak Harris de aynı yönde politikanın ısrarcısı olacak. Bu konuda kriterin yerine getirilmesi için her iki aday da hemfikir.
Genel olarak askeri harcamaların arttığı günümüz dünyasında, ABD adaydan bağımsız olarak silahlanma politikalarına hız verecek. Trump, NATO’ya Harris kadar anlam ve önem atfetmediği için Transatlantik ilişkilerde derinleşmeden ziyade gerilim olabilir.
4-ALMANYA’YA YERLEŞTİRİLECEK ABD FÜZELERİ
Trump’ın başkanlık yıllarında ABD-Almanya ilişkileri gerilim hattı üzerinde şekillenmişti. Rusya’dan doğal gaz akışı sağlayan Kuzey Akımı hatlarının kapatılması için yaptığı baskıya Dönemin Başbakanı Angela Merkel net bir şekilde karşı çıkmıştı. Ancak Ukrayna savaşıyla birlikte Cumhuriyetçi Trump’ın istediğini Demokrat Biden yerine getirdi. Üstelik hatlara sabotaj da düzenlendi.
Denilebilir ki; Almanya-ABD ilişkileri, Biden-Scholz döneminde alabildiğince yakınlaştı ve Almanya dış politikada ABD’ye yaklaştı. Bu çerçevede 2026’de Almanya ve Doğu Avrupa’yı Rusya tehdidinden korumak için Almanya’ya uzun menzilli silahların yerleştirilmesi kararı alındı. Barış hareketinin sert tepki gösterdiği Almanya’ya uzun menzilli ABD füzeleri konusunda Trump’ın nasıl bir politika izleyeceği belirsiz. Daha önce Avrupa’nın kendi güvenliğini sağlaması gerektiğini söylemişti.
Bu kapsamda Almanya’daki ABD askerlerinin çekilmesini de gündeme getirmişti. ABD’nin Almanya’daki üslerinde halen 35 bin asker bulunuyor. Ortadoğu ve Afrika’ya gidişler genellikle bu askeri üslerden organize ediliyor.
5–ÇİN POLİTİKASI
Önümüzdeki dört yıl içinde kimin başkan seçileceğinden bağımsız olarak ABD dış politikasının en önemli gündemlerinden birisi Çin olacak. Gümrük vergilerinin arttırılması, Tayvan’ın Çin’den kopartılarak ayrı bir devlet ilan edilmesi kuvvetle muhtemel gelişmeler. ABD’nin Çin’e karşı politikasını sertleştirmesi, hatta yaptırımları gündeme getirmesi Almanya başta olmak üzere bir çok AB ülkesinin ekonomisini etkileyecek. Zira özellikle vergiler aynı zamanda Çin’de üretim yapan Avrupa tekellerini de kapsayacak. ABD ile AB/Almanya arasında izlenecek Çin politikası konusunda farklı görüşler ve buna bağlı çelişkiler ortaya çıkabilir.
Gazze, Lübnan ve İran konusunda ise ABD ile AB İsrail’e tam destek verdiği için önümüzdeki süreçte mevcut tutumun devam etmesi bekleniyor.