“Tarım zehirlerinin 95%’ i, hatta daha fazlası Türkiye’ ye yurt dışından geliyor,
2020 yılında Türkiye bu tarım ilaçları için bir yılda 600000000 (Altı Yüz Milyon) $ ödedi.” diyor Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Cem Özkan.
Tarım Zehirlerinin yoğun olarak kullanılması, çiftçinin maliyetinin de artmasına sebebiyet veriyor. Çiftçilerin en büyük girdi maliyeti, en yüksek gideri tarım zehirleridir. Dolayısı ile çiftlilerin üretim maliyetlerini de artırmış oluyor.
Bugünün gerçeğinde pestisitleri tamamen silebilir miyiz, hayır tabi ki, ama pestisitler de mahkûm olmadığımız gerçeğini de unutmamız gerekir. Alternatifleri denemek zorundayız.
“Zehirsiz toprak tabi ki mümkün, bundan altmış sene önce mümkündü de şimdi neden mümkün olmasın. Dünyanın doğal kaynakları, insanların sadece ihtiyaçları kadar gıda tüketilmeleri halinde, tüm dünyayı zehirsiz bir şekilde besleyebilecek kadar yeterli olduğunu düşünüyorum ve biliyorum” diyor Gürsel Tonbul, Yerlim Organik tarım çiftçisi.
Çiftçiler de şu an Türkiye’ de ilacın, zehrin tek çare olmadığını anlamaya başladılar, insanları sağlıklı beslemek için, tarım ile uğraşan insanların sağlığı için, zehre gerek olmadığı ve alternatif çözüm arayışları içinde oldukları görülüyor. İlaç alternatifi yöntemleri kullanmaya mecburuz, bunlar gerek fiziksel veya mekanik gerek kültürel, biyoteknik savaşım yöntemleri ve biyolojik mücadele yöntemlerinin hepsinin denenmesi lazım.
Başka bir organik tarımcı ise “Biz her şeyi organik yemek isteriz, kendi kendimizi neden zehirleyecek miyiz ne elmaya ne başka bir şeye ilaç vermiyoruz, Allah ne verdiyse o, bazen çürüğü dökülüyor, çürüğü inekler yiyor, sağlamı da biz yiyoruz”
Nilüfer Belediyesi Çevre ve Kırsal Alan Koordinatörü Arca Atay, Kent bostanlarında mümkün olduğu kadar yerelden, çeşitli il ve ilçelerden topladıkları yerel tohumların ya da standart tohumların denemesini yaptıklarını, eğer çok uzun süre aynı coğrafyada, çok uzun senelerdir ekiliyorlarsa, o coğrafyaya adapte olmuşlar demektir. O coğrafyaya adapte olan bitki, illaki bir takım hastalıklara ve zararlılara da direnç geliştirmiştir.
Kent bostanlarında tarımsal üretimi, ekolojik tarım koşullarında yapıyorlar. Ekolojik tarım da herhangi bir tarım ilacı kullanılmıyor, herhangi bir ticari gübre, sentetik gübre kullanılmıyor. Biyolojik çeşitlilik kendi döngüsü içerisinde birtakım doğal döngü oluyor zaten, birtakım böcekleri kuşlar yiyor, başka bir böcek oluyor, onun predatörü var. Tarım ilacı kullanıldığı zaman zararlı böcekleri yeyen böcekleri de ölüyor. Dolayısı ile o bölgenin eko sistemi bozulmuş oluyor. Ekolojik tarım hem felsefi olarak, hem de tarım sistemi olarak, eko sisteme olan dostluk ve ona saygı olarak en ideal tarım modeli
Ege Üniversitesi Tarım Ekonomisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Özkaya “Endüstriyel tarım malesef doğayla çatışarak yapıyor. Agro ekoloji de böceği öldürmeye çalışmak yerine, onu kaçırmak, uzaklaştırmak yetiyor. Agro ekoloji aslında, doğayla barışık bir şekilde, dost bir şekilde tarım yapmak anlamına geliyor. Bu birçok çeşitli şekillerde yapılabiliyor bu, örneğin doğadan elde edilmiş ürünlerle el yapımı doğal ilaçlarla, böcekleri kendilerine çeken otlarla, bitkilerle, veya böcekleri uzaklaştıran, ittiren, hoşlanmadıkları kokular saşam bitkiler var, bunlar kullınılabiliyor. Daha bunun gibi çeşitli birtakım yöntemler var.
Toprak artık bize üretim anlamında artık yetmiyorsa, bunun sebeplerinden biri de, pestist ve kimyasal gübrelerin aşırı olmasından dolayıdır. Topraklar bu yüzden verimsizleşip ölmeye başlıyor. Sadece insan sağlığı için değil, çevre, hayvanlar ve özellikle de arılar zarar görüyor.
Koca bir ellma ağacında üç-dört çürük elma olması kadar normal birşey yok, normal olmayan, o koca elma ağacındaki bütün elmaların pırıl pırıl olması, deliksiz, elle çizilmiş gibi, ama hepsi zehirli.
Zehirsiz gıda, zehirsiz sofra mümkün.
Not: Türkiye’ de organik üretim yapan çifçi sayısı 15 yılda 13 binden, 80 bine yükseldi.
Haftaya devam…