Dünyada gerçekleşen bazı yenilikler devrim denebilecek sonuçlara neden oluyor. Sanayi devriminin yarattığı sonuçlar hala tarih anlatımında önemli mihenk taşlarından. Bununla beraber sürekliliği olan daha ufak adımlarla geldiği için devrim özelliği perdelenen bazı gelişmeler de var. Bunlardan biri dijitalleşme. Hız ve getirdiği kolaylık dünyada benimsenmesini sağladı. Dijitalleşme, internet ve nihayetinde gelen yapay zeka. Diğer devrimsel geçişlerden farklı olarak, bir yanıyla tam da tabiatına uygun şekilde, bu atılımlar 50 yıldan az sürede yaşandı ve gittikçe hız/zaman denkleminde istikamet belli değilse de artan bir ivme var. Dijitalleşme ve bunun yapay zekayla bezenmesi bilgiyi daha önemli kılıyor, üstelik bu bilgi artık devlet görüşmeleri, gizli bir anlaşma olmak zorunda değil.
Gündelik alışkanlıklarınız, yaptınız alışveriş, tercih ettiğiniz ürünler, bunların yöneldiği site, aradaki hizmet sağlayıcılar, bunu yazılımı derken Byung-Chul Han’ın “Psikopolitika: Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikleri” isimli kitabında söylediği gibi “kapitalizm Dadaizm’den dataizme kaydı, kayıyor”. Güvenlikten, tüketime, yaşamdan ölüme veri hayatımızın merkezinde.
İşte veriye erişme ve bunu saklama gayreti, yapay zeka ile beraber dünya ve insan için maliyeti daha yüksek bir eşiğe açılıyor: Nükleer enerji. Bu hafta veri depolama merkezlerinin ihtiyacı için büyük teknoloji firmalarının nükleer enerji yarışına mercek tutacağız.
ABD’DEN ÇİN’E TEKNOLOJİ DEVLERİNİN NÜKLEER YARIŞI
Microsoft, Google ve Amazon, büyük ve küçük işletmelere bilgi işlem hizmetleri sağlayan veri merkezlerindeki patlamayı körüklemek için son zamanlarda nükleer enerji santrallerinin operatörleri ve geliştiricileriyle anlaşmalar yaptı. Bu ve diğer teknoloji şirketlerinin, sosyal medya, video akışı ve web aramaları gibi daha geleneksel teknoloji işlerinden çok daha fazla güç gerektiren yapay zekaya yaptıkları büyük yatırımlar talebi hızlandırıyor.
Microsoft, Pennsylvania’daki kapatılan Three Mile Island nükleer santralini yeniden canlandırmak için bir enerji şirketine ödeme yapmayı kabul etti. Geçen hafta Amazon ve Google yeni nesil küçük modüler reaktörlere odaklandıklarını açıkladılar. Bu teknoloji henüz başarılı bir şekilde ticarileştirilmedi ancak enerji uzmanları, ABD’nin 1950’lerden bu yana inşa ettiği büyük nükleer reaktörlerden daha ucuz ve daha kolay inşa edilebileceği kanaatinde.
Sık sık basında ABD’deki veri depolama merkezleri ve onların planlamaları gündeme gelse de ABD’nin adeta yeni bir rekabet mevzisi olarak “ulusal güvenliğe” dahil ettiği yapay zeka ve veri depolama konusundaki rakibi Çin de gerekli önlemleri almaya gayret ediyor. Çin şirketlerinin şimdilik atılımları perde gerisinde sürüyor. Ancak hükümetin 2025’ten itibaren veri depolama merkezlerinden yüzde 80 oranında yeşil enerjiye geçmesini istediği biliniyor. Yine uzmanların dikkat çektiği bazı firmalar bataryadan (solar enerjiden) yanayken, bazıları reaktörden (nükleerden) yana. Kaldı ki bu bahsettiğimiz durum ABD ve Çin firmaları arasında bir meydan muharebesi değil. Yani Avrupa ve dünyanın başka noktalarından ülkeler de kendi mevzilerini alacak, benzer yatırımı yapacaktır. Peki teknoloji firmalarının nükleer yarışının perde gerisinde ne var? Bu firmaların tükettiği enerji miktarı ne kadar önemli?
VERİ MERKEZLERİ NE KADAR ELEKTRİK TÜKETİYOR?
Uluslararası Enerji Ajansı analistleri Thomas Spencer ve Siddharth Singh’in konuya dönük analizine göre yeni veri merkezlerine yapılan yatırımlar, artan dijitalleşme ve yapay zeka kullanımının etkisiyle son iki yılda arttı. Harcamaların çoğu, ABD’de yoğunlaşıyor, ancak Çin ve AB gibi diğer büyük ekonomilerin de faaliyetlerinde artış var. 2023’te yapay zekanın devreye alınmasıyla Google, Microsoft ve Amazon’un toplam sermaye yatırımı, ABD petrol ve gaz endüstrisinin tamamının yatırımını geçerek 60 milyon dolara ulaştı. Yani bu alana dönük yatırım sürecek, özellikle elektrik ihtiyacına dönük yatırım katlanacak. Peki bu merkezler ne kadar elektrik tüketiyor?
Bir insanın ansiklopediden elmanın rengine bakması kaç kalori harcanmasına neden olur? Herhalde 3-5 kalori arasındadır. Peki buna bir arama motorundan bakarsanız?
Uzmanlara göre 100 Google araması, 60 wattlık bir ampulün yaklaşık 30 dakika tükettiği elektriğe denk elektrik tüketiyor. Peki Google yerine aramayı yapay zeka üzerinden yaparsanız? Basitçe şöyle söylemek mümkün bir yapay zeka araması 10 Google aramasına denk geliyor. Yani Chat GPT’de yapacağınız 10 arama ampulün 30 yarım saat yanmasına tekabül ediyor. Bunun dünyada aynı anda yüz milyonlarca insan tarafından yapıldığını düşünürsek dünyanın dev bir ampule dönüp Andromeda’dan görülebilir olacağını varsayabiliriz. Ancak biz hesaba astronomiyi katmadan devam edelim.
ABD, Çin ve AB gibi yerlerdeki veri merkezleri toplam elektrik tüketiminin yaklaşık yüzde 2-4’ünü tüketiyor. Ancak bu merkezlerin belli noktalarda toplandıklarını hesaba katarsak yerel etkilerini daha net görürüz. Örneğin bu merkezlerin yoğunlaştığı ABD’deki beş eyalette elektrik üretiminin yüzde 10’unu veri merkezleri tüketiyor. İrlanda’da ise şu anda tüm elektrik tüketiminin yüzde 20’sinden fazlasını tüketiyorlar. 2023’te veri merkezleri toplamda 370 TWh elektrik tüketti, aynı yıl Türkiye 335,2 TWh. Yani bu merkezler bir yılda Türkiye’nin tükettiğinden daha fazla elektrik tükettiler. Bu tüketimin 2030’da en az 6-7 kat artması yani 2 bin ile 2 bin 350 TWh’a çıkması bekleniyor. Öte yandan Türkiye’nin tüketiminin 455,3 TWh’a çıkması. Bir başka anlatımla bu merkezler 2030’da Türkiye’nin tükettiği toplam elektriğin 5 katından fazla elektrik tüketecek. Peki bu elektriği nasıl bulacaklar?
DEVLETLERİN, ŞİRKETLERİN YENİ GÖZDESİ: NÜKLEER ENERJİ
Söz konusu firmaların bu devasa ve gittikçe artması beklenen elektrik talebi için gözlerini diktikleri enerji kolu nükleer. Nitekim Microsoft, Three Mile Island santralini alarak bu konuda öncülük ettik. Ancak her firmaya yeter sayıda nükleer santral yok, ayrıca her firma kendi santrali olsun istiyor, verideki rekabet enerjide de sürüyor. Nükleer santral inşasının zamana yayılması ve maliyetinin yüksek olması, firmaları küçük ölçekli daha çok gemilerde, buz kıranlarda kullanılan tipteki nükleer modüllere yönlendiriyor. Ancak burada da henüz ticarileşme istenen düzeyde değil, yeni yatırımlarla hızla yol katedilecektir.
Şirketlerin yanında nükleer eğilimi devletlerin de gözdesi. IEA’ye göre 2026’ya kadar 29 GW’lik kapasitelik yeni nükleer enerji devreye girecek. 2050’deyse genel olarak nükleer enerji kapasitesinin iki kat artması bekleniyor. Çin, Hindistan, ABD, Rusya, Fransa, Japonya bu konuda hızla atılım yapan ülkeler. Zaten COP28’de 20’den fazla ülke 2050 yılına kadar nükleer enerji kapasitesini üç katına çıkarmak üzere ortak bir deklarasyon imzalamıştı. Yani 2050’de şirketler ve devletler için nükleer tıpkı Roma gibi her yolun çıktığı adres olacak.
Verinin yeni para, yapay zekanın yeni efendi olma yolunda ilerlediği bu dönemde paraya ve iktidara ulaşmanın kaynağı olarak nükleer enerji en güçlü namzet. İlgili kurumların raporları, şirketlerin hiç saklamadıkları eğilimleri, devletlerin farklılıklarından, düşmanlıklarından arınıp kol kola söylediği yeni şarkı artık nükleer. Hep bir ağızdan nakarat tekrarlanıyor: Beraber ıslandık biz bu radyoaktif yağmurda.
Bugün devletlerdeki en birinci ben olmalıyım hırsına, şirketler de eklendi. Nükleer enerjinin radyoaktif yeşili insanlığa yeni bir eşikte olduğunu hatırlatıyor. Çernobil ve Fukuşima hala hafızalarda, hala hiçbir firma kaza riski yok diyemiyor, hiç kimse olası bir sızıntının maliyetini ölçmeye yeltenemiyor. İklim hedefleri denerek, temiz enerji işaretlenerek, her şey dünya için, yaşadığımız evimiz için sloganıyla nükleer enerjiye buyur ediliyoruz. Kimse bizimle tartışmıyor, sorularımıza yanıt vermiyor, özetle evimizi toptan yok edecek tercihlerde sözü elinden alınmışlar olarak sınıflandırılıyoruz. Öyle miyiz dersiniz? Bir de Chat GPT’ye mi sorsak?