Üzerinden tam 50 yıl geçti. Yarım asır yani…
Bir kenti dikenli tellerle ikiye bölüp, büyük çoğunluğunun yaşadığı bölgeyi kapatıp insansız bıraktık.
Son sahiplerini doğup büyüdüğü kentten silah zoruyla kovduk ve bunu övünç kaynağı yaptık.
Maraş’ı askeri bölge ilan edip 50 yılda içinde ne var ne yok soyduk, çaldık, harabeye çevirdik.
Sadece asker ailelerinin kalacağı bir oteli “Ordu Evi” yapıp yüksek rütbeli subaylara kullandırdık. Yanındaki apartmanlardan birkaçını da çocuklarına yurt yaptık.
Bu soyulmuş, virane hale getirdiğimiz kenti 2020 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale etmek ve Tatar’a seçim kazandırmak için sadece bazı kamusal alanlarını yani bazı yolları ve kumsalları halka açtık.
Açtık derken Türkiye’deki iradeden bahsediyorum. Oradan karar verilip, bazı kamusal alanları açın talimatıyla beklenen etki gerçekleşmiş ve Tatar seçilmiştir.
Seçimden sonra yapılan ilk 15 Kasım törenlerinde (2020) adaya gelen TC Cumhurbaşkanı Erdoğan bakın o gün ne demiştir:
“Kapalı Maraş bölgesini gördükten sonra, niçin acaba güney ve kuzey olarak bu Kapalı Maraş bölgesi, bütün bu güzelliğiyle buraların halkından uzak tutulmuş, kapalı tutulmuş, bu da düşündürücüdür. Şimdi Taşınmaz Mal Komisyonu’nun da devreye girmesiyle Güney’de kimler varsa Taşınmaz Mal Komisyonu’na müracaat etmek suretiyle buradaki malları neredeyse, nasılsa, bunların hepsinin bedeli ödenmek suretiyle, bir defa buralar sahiplerini bulur ve sahiplerini bulduktan sonra da bu iş çözüme kavuşur.”
Bunu duyan çiçeği burnunda KKTC Cumhurbaşkanı Tatar da benzer şeyleri ayni gün tekrarlamış:
“Bir kez daha buradan güney komşularımıza sesleniyorum, buradaki mal ve mülk sahipleri gelebilirler, Taşınmaz Mal Komisyonu üzerinden mallarını kendilerine iade edebiliriz”
O günden beridir de beraberce “iki devletli çözümü” gündeme taşıyan bu ikili beraberce bunları söylemiştir. Aradan geçen 4 yılda bir utanç abidesi olarak gelen turistlere gezdirilip adeta “buraları biz soyduk, biz harabe hale getirdik” dercesine övünerek, açılışının her yıl dönümünde de neredeyse davullu zurnalı kutlamalar yapıldı. Fakat 15 Kasım 2020 söylemenin hiçbirini gerçekleştiremediler. Ne mal sahiplerine çağrı yapabilmişler, ne de Taşınmaz Mal Komisyonunu devreye koyabilmişler. Kamusal alanları bayraklarla süsleyip açılan bazı yollar ve sahil kenarlarının ötesine geçememişler o günden beri.
Niye? Çünkü Uluslararası toplumun, BM Güvenlik Konseyi’nin ve AİHM’in bu konuda alınmış kararları yanında ciddi bir hassasiyeti de vardır. Bu konuda kamusal alanların dışına taşıp özel mülklere dokunduğunuz anda elinizin yanma ihtimali büyüktür. Tabii buradaki “Alt Yönetimin” değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin…
Hal böyle iken Tatar heyecana gelip geçtiğimiz gün her şeyi unutmuş, ya da hiçbir şey bilmezmiş gibi (ki bu daha büyük ihtimal) yeni bir açıklama daha patlatmış:
“Uzun vadede hedefimiz, Maraş’ta bazı binaların yıkılarak yeniden yapılması bazılarının da tadil edilerek milli ekonomiye kazandırılmasıdır.”
Tatar, müdahale ile oturtulduğu koltuğu belli ki dolduramamıştır. Son yılına girdiğimiz Cumhurbaşkanlığı seçimleri için kendince Maraş üzerinden “eşit egemenlik”, “iki devletlilik” gibi söylemlerine zemin yaratmaya çalışacak. Koltukda oturduğu 4 yıl boyunca hiçbir şey yapamadan makamı terk edecek “İlk Kıbrıslı Türk Lider” ünvanı ile gelecek Ekim’de evine dönecek olmanın bilinci içinde bu tür konuşmaları önümüzdeki bir yıl boyunca sık sık duyacağız.