İstanbul Fatih’te, 19 yaşındaki Semih Çelik, yarım saat arayla aynı yaştaki iki genç kadını öldürdü. Ayşenur Halil’in boğazını kesti, İkbal Uzuner’in bedenini parçalara ayırıp Edirnekapı surlarından aşağıya attı. Ardından intihar etti. Çelik’in cinayetin resmini çizdiği ortaya çıktı. Uzuner’in yakınları, katilin uzun süredir genç kadını takip ve taciz ettiğini ancak şikayetlerinden bir sonuç alamadıklarını söyledi. İstanbul Beyoğlu’nda Semir Tarhan ve Ömer Koru sokak ortasında bir kadına cinsel saldırıda bulundu. Kabarık suç kaydı bulunan iki erkek serbest bırakıldı. Sebep, kadının şikayetçi olmaması. Mağdur korkabilir, tacizcilerin caydırıcı bir ceza almayacağını ve başına tekrar bela olacaklarını düşünebilir. Görüntü sosyal medyada yayıldı. Failler, tepkiler üzerine yeniden gözaltına alınıp tutuklandı. Peki ya göremediklerimiz ne olacak? Diyarbakır’da öldürülen 8 yaşındaki Narin Güran cinayetiyle ilgili kamuoyunda oluşan gerçeğe ulaşılamayacağına dair kuşkuyu ne yapacağız? Cinayetin araştırılması için verilen soru önergesi AKP ve MHP oylarıyla neden reddedildi? Siyasi bağlantı, maddi güç derken kimilerinin suçlarının üzerinin örtülebildiği; kimilerinin sırf iktidara muhalif diye hapsedildiği bir hukuk sistemine duyulan güvensizlikle nasıl düze çıkılır? İçinde bulunduğumuz şartlar insanları hırsızlık, gasp, taciz, tecavüz, vergi kaçırma, cinayet suçlarını işlemekten değil, iktidarı ve politikalarını yüksek sesle eleştirme, eylem ve haber yapma, doğayı ve hakkını korumakla ilgili caydırıcı bir ortam sunuyor. Bu, siyasi bir tercihtir.
***
İki genç kadının katledilmesine ilişkin açıklama yapan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, “Bakanlık olarak kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini bu coğrafyadan kazımak için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz” dedi. Her şeyden önce kendisi adından ve içeriğinden ‘kadının’ çıkarıldığı bir bakanlığı yönetiyor. Ve bu bakanlık, kadına karşı işlenen suçun ve şiddetin temelinde kadın-erkek arasındaki eşitsiz güç ilişkisinin yattığı gerçeğini vurgulayan İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’yi tek imzasıyla çıkaran Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yüksek müsadeleri olmadan, değil şiddetin kökünü kurutmak ağaçtan elma bile koparamaz. Demokrasiden uzaklaşıldığı ve toplumun ataerkil muhafazakâr değerlerle sarmalandığı ölçüde kadının hayat içinde karşılaştığı sınırlar kalınlaşıyor. Dolayısıyla, toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı çıkarak kadına yönelik işlenen suçların önüne geçilemez. Erdoğan’ın bir gecede feshettiği İstanbul Sözleşmesi, bu konuya bütüncül bir bakışla yaklaşıp çözüm ürettiği için son derece hayatiydi. Şiddetin önlenmesi için gereken eşitlikçi politikalar geliştirilmedikçe, Bakan Göktaş’ın iddia ile söylediği gibi, Türkiye’de bir cinskırıma dönüşen kadın cinayetlerinin kökü falan kazınamaz. Hele ki kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılığın, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini savunmak için gerekçe gösterildiği, çocuk yaşta evliliklerin yasalaştırılmaya çalışıldığı, eğitimin bilimsel ve laik yapısının sistematik şekilde imha edildiği bir ideolojik bakışla, kadına ve çocuğa karşı şiddetin önüne geçilebilmesinin imkânı yok.
***
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral, son dönemde yaşanan şiddet olayları için televizyon yapımlarını ve video oyunlarını sebep gösterdi. Sapkın düşünceleri özendirici her türlü yayının yasaklanması gerektiğini söyledi. Saral’a göre çözüm ceza sisteminin ağırlaştırılmasında. Bu ve bunun gibi açıklamalar yaşadığımız toplumsal çürümenin sebeplerine dair hiçbir şey söylemiyor. Türkiye’de kadınlar, kendilerini takip ve taciz eden erkeklerle ilgili şikayette bulunmalarına rağmen sonuç alamadıklarını anlatıyor. Sokak ortasında bir kadına cinsel saldırıda bulunan ve kabarık suç kaydına rağmen serbest bırakılan iki erkek ancak görüntüler sosyal medyaya düşüp tepki çekince yeniden gözaltına alınıyor. Buna karşın çalışırken ölmemek için eylem yapan işçiler hızlıca ters kelepçe takılarak gözaltına alınıyor. Sokak röportajında iktidarı eleştirdi diye ya da sosyal medya paylaşımı sebep gösterilerek insanlar alelacele tutuklanıyor. Ülkenin hapishanelerinde seçilmiş vekile, parti liderine, sivil toplum örgütü üye ve yöneticilerine, avukatlara, gazetecilere her zaman boş ranza bulunuyor. Kara para aklayana, çeteciye, vergi kaçırana, tacizciye, katile ise yer yok. Toplum, cezasızlık ile birlikte, hem suçlar arasındaki ayrımı hem de kimler imtiyazlı kimler değil öğrenmiş oluyor. Baskıcı rejimlerde toplumu denetim altında tutmak için bir araç olarak kullanılan şiddetin önü cezasızlıkla açılır ki yerine kontrolü artıran yeni düzenlemeler yapılabilsin. Özetle, kadın cinayetleri politiktir.