iktibasHayri KozanoğluSabrın sonu sefalet - Hayri Kozanoğlu
diğer yazılar:

Sabrın sonu sefalet – Hayri Kozanoğlu

279 Takipçiler
Takip Et
Orjinal yazının kaynağıbirgun.net

Ekonomi yönetiminin ağzında iki anahtar kelime var: “sabır” ve “geçicilik”. Onlara kalırsa sade yurttaşlar biraz sabrederse, yaşam standartlarının düşüşüne, satın alma güçlerinin gerilemesine rıza gösterirlerse ekonomi düze çıkacaktı. Çünkü enflasyon geçiciydi, reel ekonomide durgunluk belirtileri geçiciydi, faizler de zaten zamanı gelince aşağı çekilecekti. Sokaktaki insanımız bu sözlere inanmasa da, piyasacı yorumcular sürekli “doğru politikalar uygulanıyor, Şimşek’e tam destek vermek gerekli” diyerek topluma pozitif mesajlar yayıyorlardı. Gelgelelim geçen hafta açıklanan Eylül ayı enflasyon verileriyle dezenflasyon programının yolunda gitmediğine dair kanaat güçlendi. Şimşek’e ve Merkez Bankası (MB) ekibine duyulan güven zedelendi.

Gerçi yandaş medya aylık %2.97, yıllık %49.38 çıkan tüketici enflasyonunu, “Enflasyon %50’nin altına indi” diye müjde gibi sundu. Halbuki artık herkesin öğrendiği “baz etkisiyle”, yani 2023 Eylül %4.75 enflasyonunun devre dışı kalmasıyla bu sonucun ortaya çıktığı açıktı. Şimdi bu barut da tükendi. Çünkü 2023’ün son çeyreğinde ortalama enflasyon %3.21’di. 2024’ün Temmuz-Ağustos-Eylül’ü kapsayan üçüncü çeyreğinin aylık ortalaması ise %2.50 hedeflenirken %2.89 çıktı. Kısaca, 2024 yıl sonu enflasyonu düşse düşse 2-3 puan daha düşer. Yılı Orta Vadeli Program’da (OVP) öngörülen %41.5’in oldukça üzerinde kapatır.

MB sürekli, açıklanan manşet enflasyonu değil, mevsimsellikten arındırılmış veriyi temel aldığını söylüyordu. Bu ay o istatistik de TUİK tarafından kamuoyuyla paylaşıldı ve ilan edilen %2.80 yine, beklenen %2.50’nin üzerinde geldi. Böylelikle politika faizinin Ekim olmazsa bile Kasım’da indirilmesi beklentisi hemen hemen suya düştü. Şimdi ekonomi yönetimi ciddi bir ikilemle karşı karşıya kaldı: Yüksek faiz, sıkı para politikasında ısrar etse; şimdiden belirtileri görülen ekonomideki soğumanın ciddi bir durgunluğa dönüşme olasılığı artacak, “yumuşak iniş” senaryosu suya düşecek. Erken bir gevşemeye yönelse; bu kez de zaten yolunda gitmeyen enflasyonla mücadele programının çökme tehlikesi ortaya çıkacak.

TÜM ENFLASYON VERİLERİ OLUMSUZ

İsterseniz enflasyonun neden hız kesmediğinin ayrıntılarını tartışmadan önce kritik rakamlara bir göz atalım. Öncelikle manşet yıllık enflasyon %49.38 iken; fiyatlar mallarda %40.23, hizmetlerde %72.92 artmış. Arada yaklaşık %33’lük bir fark var. Zaten hizmetleri içermeyen üretici fiyat endeksindeki enflasyon da %33.09. Yılın ilk 9 ayında tüketici fiyatları %35.86 artarken, döviz sepetindeki artış %16.4’te kaldı. Böylelikle yavaş seyreden kur üzerinden üretim maliyetlerine destek geldi. Ancak hizmet fiyatları hem kurdan fazla etkilenmiyor hem de ticarete konu olmuyor. Dolayısıyla, kur kanalıyla terbiye edilemediği için alıp başını gidiyor.

Mevsimlik ürünler hariç TÜFE %51,67; işlenmiş gıda, enerji, alkollü içkiler, tütün ve altını dışarıda tutan B endeksi %48.24; bunlara ek tüm gıdayı dışarıda bırakan C endeksi %49.10 artınca buralardan da Şimşek destekçilerine iç açıcı bir haber gelmemiş oldu. Yönetilen-yönlendirilen fiyatlar hariç TÜFE ise, %46.09. Diğer bir ifadeyle, hükümetin belirlediği fiyatlar kendi öngördükleri enflasyona göre artmıyor. Manşet enflasyonu aşağı düşürmek bir yana dursun yukarı çekiyor.

BAŞARISIZLIĞIN NEDENLERİ

Enflasyonu düşürmek için en önemsedikleri iki çıpa; TL’nin döviz sepetine göre enflasyonun altında değer kaybetmesi ve ücretlerin reel anlamda düşmesi hedefleri gerçekleşti. Ancak istenilen sonuç alınamadı. “Ücretler enflasyonun nedenidir” tezini yaşam doğrulamadı. Peki ama neden bu başarısızlık? Birincisi, uygulanan para politikası üretimi baltalıyor, sonunda arz daralıyor. Nitekim Temmuz ayında takvim etkisinden arındırılmış verilere göre sanayi üretim endeksi %3.9 daraldı. PMI verisi Eylül’de 44.3 düzeyine geriledi. Bilindiği gibi 50’nin altında PMI rakamı daralma anlamına geliyor. Hem yeni siparişlerde hem de ihracat siparişlerinde daralma gözlendi. Ayrıca yüksek faizlerin bazı firmaları 90’lardaki gibi üretim yerine “paradan para kazanmaya” teşvik etmiş olması da mümkün.

İkincisi, yüksek faiz politikası uygulaması uzadıkça, bir noktadan sonra faiz maliyeti de toplam maliyeti olumsuz etkiler, zamanla enflasyonun bir unsuru haline gelir.

Üçüncüsü, enflasyonun düşeceğine ilişkin beklentiler kırılabilmiş değil. TCMB’nin Sektörel Enflasyon Beklentileri Raporu’na göre 12 ay sonrası yıllık enflasyon beklentisi reel sektör için %51.1, hane halkında ise %71.6 düzeyinde. OVP’nin 2024 yılsonu %41.5 ve 2025 %17.5 enflasyon tahminini birlikte düşünürsek önümüzdeki 12 aya ilişkin resmi öngörü %20 civarında. Aradaki bu uçurum anlaşılan bazı firmaları %60 civarı ticari kredi faizleriyle, bireyleri ise %70’i aşan ihtiyaç kredisi ve kredi kartı faizleriyle borçlanarak harcamaktan caydırmıyor. Yüksek enflasyon beklentisi firmaları ve kişileri ellerindeki nakdi bir an önce mala dönüştürmek veya hizmet satın almak için teşvik ediyor.

Dördüncüsü, TCMB’nin aylık fiyat gelişmeleri raporunda artan yurt ücretlerinin konaklama, okul servis ücretlerinin ulaştırma, üniversite harçlarının eğitim enflasyonunu yukarı çektiği vurgulanıyor. Kira artışları ise %117.4’ü buluyor. Bu alanlara düzenleme ve denetim getirmeden enflasyonun kontrol altına alınamayacağı görülüyor.

Beşincisi, bırakın servet vergisini; borsa işlemleri, asgari kazanç vergisi, dahilde işleme rejimi KDV’leri gibi vergi paketinde yer alan maddeler bile uygulanamadı. Böylelikle enflasyon mücadelesine maliye politikalarından destek gelmedi. Bu konuda dış ticaret rakamlarını incelemek de öğretici. Çünkü Ticaret Bakanlığı’nın Eylül verilerine göre ithalat ara mallarında %6.2 azalırken, tüketim mallarında %12.1 artmış. Yani üretim hız keserken, belli kesimlerin yabancı ürün tüketimi temposunu kaybetmemiş.

EKONOMİ NEREYE GİDİYOR?

Peki şimdi ne olacak? Son açıklanan reel sektör verileri bir önceki aya göre firmaların döviz varlıklarını 1.5 milyar dolar azalttıklarını, döviz borlarını ise 8 milyar dolar artırdıklarını ortaya koyuyor. Böylelikle bu işletmelerin açık pozisyonu 2023 sonundan bu yana 37 milyar dolar yükselmiş oluyor. Yurtdışından ve yurtiçinden dövizle borçlanabilen, döviz geliri bulunan firmalar TL’nin reel değer kazanma sürecinin süreceğini varsayarak bu programın kararlılıkla sürmesinden yana olacaklardır. Öz sermayesi güçlü işletmeler de bu dönemi fazla zorlanmadan atlatabileceklerdir. Ağırlıklı olarak TL kredisi kullanan küçük firmalar ise programın işlemediğini, faizlerin gevşetilmesi gerektiğini savunacaklar, büyük ihtimalle Saray’a başvurarak destek çağrısında bulunacaklardır. “Sıkı durun” diyen İstanbul sermayesi ile “gevşeme” talep eden Anadolu sermayesi arasında söylem farklılığı ortaya çıkacaktır.

Emekçi kesimlere gelince; maaş artışı dönemine kadar iktidar işler yolunda havası vermeye çalışacak, Ocak 2025 asgari ücret ve kamu çalışan/emekli zamlarını öngörülen enflasyona göre belirlemek isteyecektir. %17.5 2025 enflasyon tahmininin üzerine sınırlı eklemelerle bu süreci atlatma çabasına girişecektir.

Emekçilere ve temsilcilerine düşen; “sabır”  çağrılarının artık yettiğini, “geçicilik” tezlerini yaşamın doğrulamadığını haykırarak hak mücadelelerini sürdürmek olmalıdır. Madem hizmet kalemleri enflasyona ivme kazandırıyor, öyleyse bu fiyatların sıkıca denetlenmesi ve düzenlenmesi çağırısı yapılmalıdır. Önce kamunun kendi belirlediği, bizim aylık faturalarımıza, köprü-yol geçiş ücretlerine yansıyan “yöneltilen-yönlendirilen” fiyatların enflasyon hedeflerini aşmaması talebi yinelenmelidir. Aksi takdirde bu kemer sıkma programının faturasını geniş emek kesimleri ödemeye devam eder. Sabrın sonu sefalete çıkar.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin