yazılariktibasKimin yanında, kimin karşısında? - Nuray Sancar
diğer yazılar:

Kimin yanında, kimin karşısında? – Nuray Sancar

Orjinal yazının kaynağıevrensel.net

Netanyahu geçen hafta BM Genel Kurulunda konuşurken elinde tuttuğu haritada ‘lanetliler’i ilan etmişti. Gazze, Batı Şeria, Suriye, Irak, İran ve Lübnan’ın yer aldığı bölgenin kapkara boyandığı harita, tıpkı Hitler’in, işgal edeceği bölgeleri önceden Almanya’nın Lebensraum’u (Yaşam Alanı) olduğunu iddia etmesinde olduğu gibi, Netanyahu da İsrail’in yayılma alanlarını peşinen gösteriyordu.

Şu an saldırılarını birkaç cephede sürdüren İsrail, elinin ulaştığı her yere katliamdan taciz atışlarına kadar, yoğunluğu değişen müdahalelerde bulunuyor. ABD ve dostlarının sağladığı geniş mühimmat desteği ile Ortadoğu’da oluşturduğu terör, bölge devletleri tarafından sessizlikle karşılanıyor. Bölgesel ve küresel yağmacıların vekil gücü olarak Ortadoğu üzerindeki nüfuz ve kontrol mekanizmalarını, ticaret ve pazarları, demografik düzeni ateş ve kanla yeniden inşa ederken bölge halklarının, kendi önünde diz çökmesini beklediği korkutucu bir miti de büyütüyor. Hizbullah militanlarının çağrı cihazlarını patlatarak onları tek tek avlayan, Hasan Nasrullah’ı bulunduğu sığınakta kolayca tespit edip öldüren, İran’ın konuğu Hamas’lı Haniye’yi yatağında vuran, on binlerce Gazzeliyi katleden bu terör makinasının durdurulamaz olduğu miti bu. İsrail’in ele geçirmek istediği kıymetli mevzilerin içinde çaresizlik ve ‘elden bir şey gelmeyeceği’ duygusu da var. İsrail yaydığı korkuyla yolunu açıyor.

İçinde yaşadığımız bencil çağda, emperyalizm ile emperyalizme karşı çıkmak/mücadele etmek arasındaki netlik de bir dizi ‘acaba’yla aşınmış durumda. Çünkü eskiden kriterleri sömürüsüz bir dünya tasavvuru kuran ezilen sınıflar koymaktaydı. Emperyalizm karşısında antiemperyalist mücadeleden başka bir taraf yoktu. Bugün öyle değil. Bir emperyalist tasarım olan İsrail’in pervasız saldırganlığının su yüzüne çıkardığı bir şey de yakın geçmişteki bütünleşik refleksin kimlik kalkanlarıyla kırılganlaşması ve bölünmesidir.

İsrail’in ve arkasındaki hegemonik güçlerin Batılılığı, laikliği, medeniyeti temsil ettiği, durmadan terörist üreten Ortadoğu bataklığında ise insanın geleceğini temsil eden hiçbir değerin olmadığı biçimindeki oryantalist algı, yoksul ve barbar Arapların katlinin vacip olduğunu alttan alta işliyor. Öte yandan din, mezhep ve ulusal kimlikler ekseninde siyasi kamplara bölünmüş, her kimliğin içerme ve dışlama kapasiteleri farklı, bizimki gibi bir ülkede İsrail’in saldırısının hedefindeki siyasi aktörlerin mezhepleri taraf olma vaziyetini etkiliyor. İsrail, siyonizmin din savaşına da dönüştürmek istediği saldırganlığının karşısındaki muhtemel bir halk cephesini de bölerek besleniyor. Filistin katliamlarına karşı çıkan Sünniliğin Şii Hizbullah’a yönelik saldırılara sessiz kalması. Kürt siyasi hareketi içindeki bir kesimin stratejik suskunluğu. Aynı hareketin içindeki sol bir kesimin antiemperyalist mücadelenin temsiliyetini Hizbullah’la ilişkilendirmesi. Liberal ve amorf solculuğun Şii ve Sünni şeriatının temsilcisi olarak gördükleri Hamas ya da Hizbullah’a karşı örtük İsrailcilikleri, ortaya çıkan bölünmüş bir ‘taraftarlık’ tablosunun özetidir. Kompartımanlara ayrışmış taraftarlar sosyal medyada birbirleriyle dövüşüyorlar.

Saldırıya uğrayanın kimliği üzerinden alınan tutum, zaten mezhep ve ulusal kimlikleri yüzünden daima bir gerilim hattında yaşamak zorunda kalan halklar için, en başta Türkiye’de yaşayanlar açısından günün birinde muhtemel bir yalnızlığa yatırım yapmaktan başka bir sonuç vermeyecektir.

Bugün dünya üzerindeki kaynakların, pazarların, toprakların, ticaret yollarının petrolün olduğu kadar, nüfus üzerinde de egemenlik yarışına girmiş ve bunun için müttefiklerini her gün yeniden kurmak ama rekabet ettiği güçlerin ittifaklarını da parçalamak için mütemadiyen çaba harcamak zorunda kalan süper güçlerin birbirleriyle boğazlaşırken etraftan dolaştıkları Ortadoğu’da taşeronluk yapan İsrail ile onun sırtını sıvazlayan emperyalist saldırganlıktır düşman. Bu saldırganlığa su taşımamak için elbette herkes kendi ülkesini düzenlemekten başlamalı; İncirlik kapatılsın, NATO’dan çıkılsın, İsrail’le ticaret durdurulsun.

Filistin ile başlayan süpürme harekatı yayılarak büyüyor. İran’ın, ABD’yi bilgilendirerek ve hiçbir can kaybı verdirmeden gerçekleştirdiği misilleme sayesinde tatbikatını yaptığı süpersonik füzelerin, uzun menzilli silahların, Rusya’nın nükleer silah kullanma tehditlerinin, Ukrayna’ya yağan lojistiğin boşuna olmadığını unutmamak gerekiyor. Paylaşamadıkları için bölgesel ateşler yakan güçler birbirlerini bu savaşlarda yıpratıyor. Bunun amalı fakatlı tereddütlerden güç bulacağını unutmamakta fayda var. Bu savaş bir egemenlik savaşıdır ve zarar görenler ve ölenler her zamanki gibi yoksullardır.

Emperyalist yayılmacılığa, bölgenin yağmalanmasına hayır demek, direnen halkların yanında olmak, amasız fakatsız cümleler kurmak önemlidir şu gün. Çünkü modern veya konvansiyonel silahlar mezhepleri ve milliyetleri ayırmıyor Ortadoğu’da; düşmanını buna göre değil, uygun atlama taşları olup olmadığına bakarak seçiyor; herkesin evi, ülkesi Lebensraum ‘soylulaştırma’sının hedefine girebilir bu gidişle. Şimdi taraf olmayan bertaraf olur.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
295AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin