10 Ekim Katliamı’nda kaybettiğimiz Meryem Bulut ile bir seçim ofisi açılışında tanışmıştık. Duvarlara baktıktan sonra “Hep bizimkilerin resimlerini asmışsınız. Bu dünyada bizden başka acı çeken halk yok mu? diye sorup “Erebên Filistînî, gundiyên Amerîkî li ku der in…” diye devam etmişti.
Meryem Bulut, sendikaların ve meslek örgütlerinin düzenlediği barış mitinginde öldürüldü. Uluslararası siyasete hep onun gözünden bakmaya çalıştım.
Filistin Direnişi
Bugünlerde hep Filistin’i konuşuyoruz. Lübnan’ı, Orta Doğu’yu, savaşı, komplo teorilerini, orduları, direniş örgütlerini, istihbarat birimlerini ve nereden edindiğimizi bilmediğimiz önyargıları konuşuyoruz.
Kimileri her şey 7 Ekim’de başlamış gibi davranıyor. İsrail’in kendini savunma hakkından bahsediyor.
“Onlar da topraklarını satmasaydı…”, “Bizi arkamızdan vurdular!”, “Sen Filistin bayrağının anlamını biliyor musun?”
“Saddam’a itiraz ettiler mi? Peki onlar Ezidiler için tweet attı mı?”
“Filistin’den bize ne!” diyen dostlarımız ve komşularımız olacak. Onlara bıkmadan usanmadan hakikatten, direnişten ve barıştan bahsedelim. Bıkmadan usanmadan savaşın 7 Ekim’de başlamadığını, Filistin’in 100 yılı aşkın süredir işgal altında olduğunu anlatalım.
Sadece büyük felaket Nakba’yı değil ötesini de hatırlatalım. Sadece İntifadalar’ı değil Filistin halkının her gün sergilediği direnişi de konuşalım. Sadece İsrail işgalini ve İngiliz mandasını değil büyük demiryolu grevinde Filistinli Arap işçilerin işgalcileri nasıl şaşırttığını da konuşalım.
Hatta Zeydani isyanını, ilk özerk Filistin yönetimini selamlamayı unutmayalım. Bilenlerden Şerko’yu ve Selahaddin Eyyubi’yi dinleyelim.
Filistin Barışı
İsrail ordusu, Gazze’deki soykırımı sürdürürken savaşı genişletiyor. İsrail güçleri 5 farklı cepheye saldırıyor: Filistin, Lübnan, Suriye, Yemen ve İran.
Gazze neredeyse yok edildi. Altyapı tamir edilemez şekilde tahrip edildi. Hastaneler, okullar kullanılmaz hale geldi. Halk daracık bir alana sürgün edildi ama orası bile savaş uçaklarının hedefinde. Kaç kişinin öldüğü, yaralandığı, sakat kaldığı, enkaza gömüldüğü, açlıkla, susuzlukla baş başa bırakıldığı artık takip edilemez ve önemsizleşmiş durumda.
İsrail ordusu son 50 yıldaki dördüncü Lübnan işgaline hazırlanıyor. Önce çağrı cihazlarını ve telsiz pillerini patlatarak “kitlesel suikastlar” düzenledi şimdi de mahallelere bomba yağdırıyor. Bütün bu saldırıları Batı’nın siyasi ve teknik desteğiyle gerçekleştiriyor.
İsrail’in pervasızlığı bir güç gösterisi değil. Güçsüzlüğünün geçit töreni. Ve bu korkakça gösteri daha fazla şiddetin habercisi. İsrail ordusu Gazze’de Sabra ve Şatilla’nın deneyimleriyle savaşıyor. Lübnan halkı Filistin’e verdiği desteğin bedelini ödüyor.
Savaşı duyar duymaz barıştan söz etmeliyiz. Barışla birlikte özgürlüğü konuşmalıyız. Bölgedeki tüm halklar için kalıcı bir barışa giden tek yol özgürlüktür. Bize düşen görev işgal ve imhaya dayalı rejime karşı direnişi küreselleştirmektir. Onu ayakta tutan suç ortaklığı zincirlerini kırmaktır.
Meryem Bulut’un işaret ettiği gibi acı çeken ve direnen halklardan öğreneceklerimiz var.