ÖNormal olanı yok sayıp, saanırımla veya günü kurtarma çabasıyla davranırsak, iş bu noktaya gelir. Görmezden gelme, istenenle davranma düşüncesi, kültürleşirse, artık onun kaldırılması güçtür. En çirkin ilişki veya kocaman yalan dahi kültürleşme sonucu gayet normal kabulenir. Giderek onun üstünden de konular tartışılır. Kafa yorulur. Yeri geldiğinde de yasal düzenleme veya uydurmalarla da zenginleştirir. Sömürgecilik denilince, herkes karşıt görüşle direnir. İlhaklaşma ifadesini ise çoktan unutuk. Oysa unutuklarımızı direk yaşıyoruz. Dahası, giderek kavramları dahi boşaltıyor, yerine gerektiğinde en inanılmaz kocaman yalanlarla da bahanelerle haklılık kazanma uğraşları da oluyor. Son ister UBP kurultayı, ister Meclis başkanlık seçimleri adeta Kuzey KIbrısın nereye geldiğinin aynasıdır. Olaylar karşısındaki duruşlar da önemlidir. Sanki ifadesine sarılınıyor. Normal ülke ve kuvetler ayrımlı demokratik işleyişmişçesine tartışılıyor. Her kuram yerlebir edilirken, konulan düşünce modeliyle haklılık aranıyor. Hukuk deniyor. Son meclis konusunda olduğu gibi, anayasanın şu bölümünden veya tüzük falan deniliyor. Ancak, sırıtan hep gerçeklerdir. Yazılı olan dahi bütünselden koparılıp, işine geleni alıp yorum yapılıyor. Geneli suçlama veya sorgulama yok. Herkes koşullarla haklı olmayı düşünüyor. Halbuki hepsinin toplamında ülke gerçekleri var. ilhaklaşma sömürge tipinin kendisi yaşanıyor. Hele de soruna karşılık hastahanelere vararn pazarlıklar da çözüm ile çıkarın nasıl taşıp nerelere gelişinin kendisidir.
Bir ufak hatırlatma: nedense artıkk kuramlar dahi boşaltıldı. Bazı kavramlar ise hiç sözü edilmez. Bu önemli tehlike içeriyor. Tabi üstü kocaman yalanlarla da bezenince, katledilen bilim ve gerçekler olmaktan kurtulamayız. Çok basit açılımı var: ilhak, sömürgecilik politikalarından biridir. Demek ki önce ülkenin işkal edilmesi, topraklarının el konulma koşulu önceliklidir. Sömürgeleştirme değişik kuralalrla uuygulanır. Kimi salt sömürge kuralalrla yapılırken, yeni sömürgecilikte göreceli bağımsızlıkla daha bir gizletilme öçabası olurken, ilhaklaşma hedefi ise dirak kendine bağlamadır. Örneğin, şu anda İsrail işkal etiği toprakları salt sömürge değil direk kendine bağlamak amaçlı davranışlarla ilhaklaştırmaktadır. Batı şerya bunun net örneği, Golan tepeleri ise işkal altındaydı. Statü başkaydı. Fakat son dönemde Golan tepelerini de ilhak etiğini açıkladı..
Şimdi gelelim kavramın içeriğine: ilhak etme, şu yöntemlerle uygulanır. Bir yer işkal edilir. Bu eşitdir ilhak değildir. Bazen sömürgeleştirme ve yeni moda kulanımla “güvenlik bölgesi kurma” kuramlarla açıklanır. Hepsinin ayrı hukuku da var. ilhakta devamlılık şunlar yapılır. Ülkenin nifus yapısı değiştirilir. Mülkiyet şekli dşarmadağın edilir. Kültürel yapısı yeniden şekillenir. Yetkiler giderek daraltılır. Artık geriye dönüş yapılmayacak şekilde darmadağın hale sokulur. Kısaca, nifus değiştirilir, mülkiyet yapısı darmadağın edilir ve siyasi erk içsel olarak daralır. Bu hareketler bazen direniş olmadığı iin kolayca gerçekleşir. Koşulalr yerleştikçe de kendi kültürünü oluşturur.
Günümüzde tıpkı nifus taşıma gibi ilkeler yasak iken ilhaklaşma da yasaktır. Fakat son dönemde özellikle ikibinsekiz yılından sonra daha yaygın uygulanmaya başlandı. Salt işkal etme değil, ülkelerdeki özerk bölgeler de özerklikleri kaldırtılarak sürdürülüyor. Sirilankada Tamiler, Fasın Batı Sahra ilhakı, Etopyanın Trikye bölgesinin özerkliğini kaldırması, akla gelen son dönem örnekleridir. Unutmadan, israilin de Doğu Kudüs ile Golan tepelerini resmen ilhak etiğini de açıkladığı aklın bir yerine konulsun.****
Bir anlamda, ikinci paylaşım savaşıyla konulan önemli adı uluslararası hlukuk artık son dönemde epey silikleştirildi. Zaten Kıbrıs sonrunu veya son Gazze soykırım katliyamları bunun açık kanıtlarıdır. Onun için gerçeklerden kopuk, kendi rejimlerini koruma adına da kültürleşme yapılır. Yerleşen kültür ile var olan sistemi savunma anlayışı yerleştirilir.
Bunları niçin lyazdım: son ülkemiz gerçeklerine bakarken oluşan koşulalrı da doğru izlemek gerekir. Bunlar önceki yazılarımda yazdığım gibi “bugün olmadı”. Sonuçlarla oyalanıp ve ordan ayıklayarak bir cümleyle haklı olma davranışları hep olanı ötelemekten öteye gidemez. Son aylardaki gelişmeler ve direk müdahaleler, birçok gerçeği anlatıyor. Salt müdahale değil, Türkiye gerçeği kadar, buradaki gelinen çürümenin de ta kendisidir. Bilibenlerin dışa vurmasıdır. Ne yazık gündemeleşenler, ne muhalif direnç nede siyasal dğeişim çizgisiyle dışa vurdu. İç çelişkiler, anlaşmazlıklar ve çıkar hesapları sonucu yaşandı. Zaten koşullar sonucu, normalin olması da beklenemez. Kendi kurallarının normali yaşandı. Örnek, sahte diploma konusu senelerdir konuşuluyor. Ama hep şöyle susturuluyordu: “sektörümüz olumsuz etkilenecek, diploma almak paraylandır” kuramları örtüyordu. Yalan söylemek ise kutsal davranışa gelindi. Ayni şekilde bağıra bağıra sahte diploma yanında ihalesiz kirli yakıt da konuşuldu. Oda sonuç geçiştirme oldu. Köleleştirme insan gerçeği ta Bangladeş eksenine dek yayıldı. Herkes kulandı. Birileri kazandı ötekileri ve ucuz emek işleti. Kaçakçılar da insan ticaretinde kulandı. Sonuç yine kıvılcım gibi söndürüldü.
Son gelişmelerin siyasal merkezine bakalınm: UBP ülkenin resmi parti aynasıdır. Herkes ona değişik isimler vermeeğe çalıştı. Kemalislikten merkez sağa varan simgeler konuldu. İşbirlikçilik ile iç politikadaki yandaşlık paylaşım ilkeleri hep yok saydırtıldı. Hem de göstere göstere olanlara rağmen. Kurultay olayı resmen daha önce atanalı başkanla zaten haberi konulduydu. Olumsuzlukların sırası bol. Ama normal yapılıp da iyi denilecek bir şey de bulunamaz. Devamında da meclis başkanlığı geldi. Kuralalr açık. Tüzük net. Ama sitemin de özü vardı. Paylaşım şekli örgütlenme modeli hepsi bir anda mecliste bir haftadır yaşandı. Tüzük dendi. Pazarlıklar ta hastahane oynuna dek uzandı. Belli oldu ki sistemin partileri artık kendi bağlarını dahi korumaktan aciz hale geldi. Ama oyuncu tam sistenlikti. Gerek dayatması, gerek hastaymışla pazarlık yapması ve en son evrak tahrip ederek adeta aklımıza gelmeyecek yeni mavzemelerle kendine has kağos yaratıldı.
Tek tek olayla konuyu daraltmayacam. Çünkü, neyazık birçok iyi niyetli kesim dahi bu oyuna geldi. Kimi anayasal kimi siyasal yönle baktı. Yanlış daraltma oluncea da şaşkınlar da toparlandı. Öyle ya sınır tam da onlara göre gelişiyordu. Bir olgudan haklı çıkma başladı. Yalan ve insanların bilinsizliklerine oynadılar. Bir duyarlı kuramla hukuk denip öz kaçırıldı. Oysa olanlar net. Deşseniz, neler bulursunuz neler. Komplodan tutun eski hesapların grülmesi amacı hepsi var. ama olmayan şu: normal ülke parlemento işleyiş kurallarıdır. Tabi olumsuzluktan daha da sömürgeleşme, otoriterleşme istenenlerin de çığlıklaşıp seçenekmiş gibi sunulmasıdır. Sanki tek yanlış parlementoymuş gibi davranılma refleksi bilinsizlik üstüne oturtuldu. Halbuki ne tüzük ne yasa nede ilkeler kaldı. Ama yetkiler de darmadağın. Hukuk mu, sanırım son ayın taplolarına baksanız yeter ve artar. Bazı konulardaki kararlar veya oluşan gündemlere karşın ses gelmeyen adalet kanıtdır. İstifa lafları ve takmama ikilemi hep takmamada sonlandı.
Fakat, sömürgeleşme ilhak gidişatında bundan başka sonuçlar da olamazdı. Hele son dönem yaşananlarn ve oluşan refleksler kültürel olarak çöküşle, siyasal ahlakı da yansıtmaktadır. Zaten başka türlü olamazdı. Nifusunu dahi bilmeyen, yetkilerini teslim edip de koltuk alma sevdası daha kolay ilhaklaşma koşulalrını derinleştirdi. Dikat edilecek önemli nokta da şu: hep Kıbrıs sorunu denilir. Güvenlik konsey kararlarına atıf yapılır. Fakat, her adım da adeta öeki ilerleyen ilhaklaşma sürecinin yasalaştırılma hamleleridir. Son Annan planıyla nelerin yasalaştırıldığına bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Hem de çoğu federalcı denilen kesimin katgısıyla.
Bu son bölümü de önümüzdeki yazılarda yazacağımı da belirterek konuyu bağlayalım.