Bundan iki yıl önce, ekonomik krizin toplumun geniş kesimlerini sarstığı günlerde Erdoğan “hepimiz aynı gemideyiz” söylemini tedavüle sokarak kitleleri ve muhalefeti arkasına dizmeye çalışmıştı. Krizin yakıcı etkisi altındaki kitlelerin büyük çoğunluğu bu oyuna gelmese de muhalefetin bir kesimi “gemide” kendisine yer ayırtmıştı.
Geçen süre zarfında Saray eşrafı, yandaşlar ve bir avuç zümre “gemisini yürütürken” kriz daha da derinleşti, toplumun geniş kesimleri de daha fazla yoksullaştı. Rejimin neden olduğu yıkımın etkileri ekonomik, toplumsal, siyasal hayatın her kademesinde kendisini hissettiriyor.
(NEO) OSMANLI’DA OYUN BİTMEZ
Osmanlı’da oyun bitmez, neo Osmanlıcılarda hiç bitmez. Kriz, sorunlar ve gerilimler sarmalında debelenen memlekette rejim ve müttefikleri bir kez daha benzer bir yola başvurdu ve benzer bir kavramı piyasaya soktu: “İç cephe.”
Ana muhalefetin yıllar sonra “hepimizin cumhurbaşkanı” olduğunu keşfettiği Erdoğan, önce 30 Ağustos’ta ardından da geçen hafta BM için gittiği ABD’de “iç cephe” kavramı üzerinden yeni bir tahkimata girişti.
“İç cephemizde bir gedik açılırsa bu son derece maliyetli olur, hepimiz kaybederiz. İç cephe hedeflerimiz, bizim Kızıl Elmamızdır. Biz o iç cepheyi çökelttirmeyiz…” ifadelerini kullanan AKP’li Cumhurbaşkanının ardından “derin ortak” Bahçeli de aynı söyleme sarıldı.
Bahçeli, Meclis’in açıldığı Salı günü partisinin grup toplantısında ana muhalefetten gazetecilere dört bir tarafa tehditler savururken, “Sarsılmaya çalışan iç cephemizdir. Buna izin vermeyeceğiz. Dağıtılmak istenen sapa sağlam birliğimiz ve dirliğimizdir. İç cephemizi hedef alanlar iyi duysun. Cumhur İttifakı’nı yaşatacağız” dedi. Peki nereden çıktı bu iç cephe lakırdısı. İçeride ekonomik sorunlar ağırlaşırken, bölgede yangın büyürken rejim yeni bir illüzyon peşinde. Amaç katmerleşen sorunları görünmez kılmak, halkın haklı tepkisini perdelemek. Ortadoğu’daki savaş koşullarının da etkisiyle piyasaya sürülen “iç cephe” kavramı üzerinden ülkede yeni bir dizayna girişiliyor. Toplum bir kez daha “aldatılmak”, muhalefet de iktidarın dümenine çekilmek isteniyor.
Savaşlar, krizler, gerilimler otoriter rejimlerin kendilerini tahkim etmesi açısından elverişli zeminler sunar. Ortadoğu’daki çatışmalar da bölgedeki diğer gerici yönetimler gibi Saray rejimi tarafından yeni bir tahkimat aracı olarak kullanılıyor. Bahçeli, “Bölgesel tehdit dalgaları kıyımıza vuruyor. Türk milleti birbirine sımsıkı sarılmakla mükelleftir” derken Erdoğan birkaç saat sonra Meclis’te şu ifadeleri kullanacaktı: “İç kalemizde bir delik açılırsa bunu toparlamak son derece maliyetli olacaktır. Bugün yaşadığımız hadiselere baktığımızda bir millet için iç cephenin ne kadar mühim olduğunu çok daha net görebiliyoruz. İsrail’in Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. Hatay’ın Yayladağı ilçesindeki Suriye sınırından Lübnan sınırı karayoluyla 170 kilometredir ve Türkiye Lübnan’a arabayla sadece iki buçuk saat uzaklıktadır. Antakya ile Gazze arası Ankara ile Aydın arası kadardır yani işgal, terör, saldırganlık hemen yanı başımızdadır.”
DEM’DEN CHP’YE SAYGIDA KUSUR ETMEYENLER
Rejimin “milli birlik ve beraberlik” söyleminde başarılı olmadığı söylenemez. Alın terleri için mücadele veren emekçiler başkente sokulmaz istenmezken, baskılar tırmanırken, iktidar paydaşları Meclis kürsüsünden sağa sola ayarlar verirken muhalefet bileşenleri “iç cephe” kapanına saniyesinde takıldı.
Erdoğan’ı ayakta alkışlayan CHP’lilerden Bahçeli’nin elini sıkmak için sıraya giren DEM’lilere hemen hepsi “yeni dönem”den, “normalleşme”den bahsediverdi.
Kimisi iktidar yürüyüşünden kimisi de yeni anayasa sürecine dahil edilme sevdasından Erdoğan ve Bahçeli’ye “saygılarını” ve “hürmet”lerini sundu. Özgür Özel “Erdoğan hepimizin cumhurbaşkanı” derken Tuncer Bakırhan, “Yeni bir döneme giriyoruz. Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” diyerek yaptıklarını savundu.
REJİMİN DEĞİL HALKIN CEPHESİ
Amerikancılık yapılarak, NATO’nun sözcülüğüne soyunularak “sahte” söylem ve politikalarla İsrail’in saldırılarına karşı gelinemez. İsrail saldırganlığını arkasında Amerikan emperyalizmi var. İsrail’in “yeni düzen” adını verdiği askeri operasyon aynı zamanda Amerikan emperyalizminin Ortadoğu yönelimlerinin hayata geçirilmesini de kapsıyor. İran ve müttefiklerinin direncinin kırıldığı, “direniş ekseni”nin dağıtıldığı, İsrail’in güvenliğinin sağlandığı ve yayılmacılığının hayata geçirildiği bir düzen.
Bu nedenle NATO’culukta birbirleriyle yarışan, emperyalistlerin dümeninde yol alan, cihatçılarla kol kola iş pişiren bu gerici-militarist cepheden ne halkın ne de ülkenin yararına bir şey çıkar. Yapılması gereken rejimin iç cephesine mühimmat taşımak değil, halkın cephesini inşa etmektir. Bir an önce…