Afrika kıtasında zengin yeraltı ve yerüstü kaynakları olan 58 ülke vardır.
Bu kadar zenginliğe rağmen bu ülkelerin büyük bölümü fakirlikle boğuşmakta, Dünya Bankası’na ve İMF’ye olan borçları altında ezilmekte ve kendi aralarında dolar ile ticaret yapabilmektedirler.
Libya’nın ABD ve NATO müttefikleri tarafından öldürülen lideri Muammer Kaddafi Afrika ülkeleri arasında bir uyanış başlatmak ve sömürgecileri Afrika’dan kovmak için Afrika Merkez Bankası’nı kurar.
Petrol satışından elde ettiği zenginliği Afrika Merkez Bankası’na yatırarak, dolar yerine altınla ticaret yapmak kaydıyla, Afrika ülkelerinin bu bankadan çok uygun şartlarla borçlanabilecekleri çağrısını yapar.
Bu girişim Kaddafi’nin sonunu getirdiği gibi Libya’nın bölünmesine ve kardeş kanının hala daha akmasına neden olur.
ABD İkinci Dünya Savaşı’ndaki galibiyeti, uluslararası ticarette dolar para birimini tüm dünyada kullandırmayı başararak taçlandırmıştır.
Dünyanın en borçlu ülkesi ABD olmasına rağmen istediği kadar para basma hakkını kullanarak en zengin ülke konumuna geldiği gibi dünya ticaretini de kontrolunda tutmaktadır.
Bu tekeli kırmak için Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti bir araya gelerek “BRICS” isimli bir örgütlenmenin içine girmişlerdir.
ABD’nin enerji kaynaklarını ve dolar ile dünya ekonomisindeki tekelci kontrolunu ortadan kaldırmak için yapılan girişimlere, ABD yeni ittifaklar ve bölgesel savaşlarla cevap vermektedir.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni Recep Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümetleri eli ile küresel güçlere açan ABD, Orta Doğu ülkelerini de “demokrasi götürme ve terörizmle mücadele” yalanları arkasına saklanarak kan gölüne döndürmüştür.
İran ve Rusya’nın desteğindeki güçlerin saldırıları bahane edilerek Filistin’de başlatılan son savaş ile birlikte yıkım ve felaket daha da büyümüştür.
Bu savaşta mağdur taraf olan Filistinlilerin yanında olduğunu her fırsatta açıklayan Türkiye’nin, devam eden insan kıyımına dur diyememesi, aksine Azerbaycan’dan gelen petrolün hala daha Türkiye üzerinden İsrail’e taşınması Türkiye’nin küresel güçlerin kontrolunda olduğunu açıkça göstermektedir.
Bu gerçek ortada dururken Türkiye yetkililerinin, BRICS toplantılarına katılımı ise Türkiye vatandaşlarına yönelik bir algı operasyonundan başka bir şey değildir.
Ortadoğu coğrafyasında ABD’nin, kendi çıkarları için İsrail dışında, güven duyduğu ve destek verdiği Kürtlerin geleceği ile ilgili planlarını hayata geçirmek için Türkiye hükümetine verilen direktif çerçevesinde, Türkiyeli yetkililer sürpriz açıklamalar yapmaktadırlar.
Türkiye yetkilileri beklenmedik bir şekilde Kürt sorunu ile ilgili “barış” kelimesini tekrar gündemlerine alırken, Kıbrıs sorununun çözümü ile ilgili de girişimlerin başladığını ilgiyle izlemekteyiz.
ABD’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yönelik silah ambargosunu kaldırması, Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarına vize uygulamasına son vermesi, Kıbrıs Cumhuriyeti ile savunma alanında iş birliği antlaşması imzalayarak, Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis’i Washington’a davet etmesi, Türkiye Yunanistan arasındaki yakınlaşma ve Türkiye’nin tüm bu gelişmelere sessiz kalması, bölgemiz için düşünülen çok önemli siyasi değişimlerin ön habercisidir.