Gazze katliyamı başlangıcı üzerinden bir yıl geçti. Şimdi, bu eksene Lübnan da eklendi. Saldırgan net şekilde İsrail. Fakat, iki ayrı örgüte karşı oluşan saldırılarda dahi dünya yine iki yüzlü olmaktan geri kalmadı. Yöreye göre değişen iki yüzlülük aldı başını gidiyor. Politik eksende dahi yönetimler sıkılmadan probaganda ile tutum arasındaki geniş makas farkındadır. Gerek konuşma gerek se tutumlar adeta birbirini tutumuyor. Filistin bir anlamda kendi özünü değil, katletmek isteyindeki İsrail yelpazesine göre ne yazık şekilleniyor. Kapitalizmin iki yüzlülüğü, emperyalizmin zalimliği ve faşist devlet uygulamalarının ta kendileri harmanlanarak karşımıza geliyor.
Filistin konusu olmasına rağmen, ne acıdır ki kendi gerçeği hiç konuşulmluyor. İsrailin daha kurulurken terörizme ve yayılma hedefli olduğu gözden uzak tutuluyor. Öyle ki israilin güvenliği ve Filistinin teröristliği kulanım aparatı olarak egemen sermaye çevrelerinde karşılık hep buldu. Yedi Ekim sonrası iki yüzlülük sistemin aynasıdır. Bazen ayni ülkede devlet ve kamuoyu ikilemi yaşanırken, Türkiye gibi yerlerde de hem Filistin maduriyeti hem de israile ticaret yoluyla destek yağma paradoksu yerini almaktadır. Hele dünya güçlerinin tutumu ibretliktir: uluslararası hukuk derken, konulan kurallar malumken, alınan Güvenlik konseği kararlar hala canlıyken, isra,lin yaptığı saldırıları güvenlik örtüsüyle açık destek verilmektedir. Birden, soykırım normaleşmiş, askeri yığınaklar teşvik edilerek roller alınmaktadır. Bunlar ne yazık yaşandı ve yaşanacaktır.
Başka bir çelişki de şu: İsrail hem Gazzede soykırım yapıyor hem de Hiznulaı etkisizleştirmek için lübnana füzeler yağdırıyor. Bu konuda dahi iki yüzlülükler aldı başını gidiyor. Örneğin hesapta Filistin konusu madurieyti yapılırken Hizbulah pek konuşulmaz. Mezhepçiliğin geldiği aşamanın turunsoludur. Filistin denilirken Hizbulah veya Lübnan arada kaynatılıyor. Hele Suriyenin dövülmesi konu dahi edilmior.
****
Filistin iki yüzlü tutumun turunsolu oldu. Çelişkiler bezen devlet halk bazen bizat ayni yöneticiler kanalıyla yaşanıyor. Ameika ve AB ülkelerinde direk İsrail destekten de öteye, yanında duruluyor. Gereken aktarımlar yapılıyor. Filistin terör konumunda yasaklanma haline dahi geliyor. Ama bu devletlere demokratik ve insan hakları örnekleri olarak konumlandırılıyor. Ayni ülkelerdeki bazı halk kesimleri de tam aksi protesto yapıyor. Filistin bayraklarıyla sokaklara çıkıyor. Kendi devletlerinin polis gücüyle karşılaşıyorlar. Bir anlamda savaşa karşı veya insan hakların laflarının adeta ikili yüzü yaşanmaktadır..
Öteki gerçeği Türkiye ile vurgulayalım: Türkiye yöneticilerine bakarsanız İsrail ile ticaret kesildi. Ta baştan kendilerini Filistin madurieyti üzerinde konumlar gibi oluyorlardı. Ama ticaret de sürüyordu. Yapılan eleştiriler iki yüzlülüğe maske gerekiyordu. Yasakladıklarını söylediler. Ama kral çıplaktı. İsrailin rakamları ve Hayfadaki gemiler vardı. Öyle ki çok geçmeden ticcaretin devam etiği anlaşıldı. Kamovlaj da ilginçti: hesapta Filistin şirketine mal gönderiliyordu. Ama alan israildi. İsrailde Türkiyeden italat artma rakamları da ele veriyordu. Azerbeycan petrolü da Türkiye üzerinden israile gidiyordu. Bunlar açığa çıktı. Fazla konuşturtmama eylimi artı. Birileri de ticaretin kesildiği bilgisini açıklarken, peşinden yapılan ticaret belgeleri havada uçuşuyordu.
Ancak, nedense son günlere dek Kürecik üstü konuşturulmadı. Kürecik Malatya üstü resmen isfraili koruma adına oluşturulan dinleme tesisiydi. İran bilgilerini israile aktaran ve israili koruyan üstü. Onca İsrail kötülemeleri ve Filistin desteklemelerine karşın Kürecik varlığı pek sorgulanmadı. Bunlar hep ikili tutumların net kanıtlarıdır. Filistin özü unutularak adeta banbaşka algılarla kandırmaca probaganda oyunları sergilenmektedir.
Ufak bir hatırlatma: yetmişlerde sol örgüt ağırlıklı önemli kamuoyu şu önemli işbirlikçiliği anlatıyordu: Mosat, Savak ve MİT… bilmem hatırlayan oldumu. Hat da Mit yardımıyla Fİlistine giden bazı devrimcilerin Mosat yoluyla katledildiği veya tutuklandığı da konuşuldu. Sanırım sağ olan Fayık Bulut bu konuda yazacak çok bilgisi vardır.
Kısaca, Filistin sorunu salt sömürgesel ilhak politikasının örneği demekle eksik brakılıyor. Bir de kapitalizmin sömürgecilik ve iki yüzlülüğün de aynası oldu. Bunu doğru anlamak gerekir. Hele Türkiye gerçeğine bakarken, Kıbrısa da yansımasını eklersek, genel sistemsel tutumları daha iyi anlayacağız. Demokrasi, barış falan derler. Ama bir bakarsınız uluslararası hukuk derken, soykırımı dahi demokratik kılıfa, güvenlik maskerine sokma algısı da sergileniyor. Faşizmin özü, emperyalist gerçekliğin ta kendisine tanık oluyoruz. Öyle tanık oluyoruz ki elibine varan katliyam cesetleri, soykırım, sürgünler ve üstüne konulan yalanlarla sistem aslında kendi özünü ortaya koyuyor. Üstelik son gelişmelerle de söz verildikten sonra katliyamın gelme iki yüzlülük de bizat Lübnanda Nasaralalhın katliyle yaşatıldı. Gericileşme ve sermaye birleştikçe faşizme de ihtiyaç artar. Artınca da savaş ve katliyamlar birbirini kovalar. Savaşlar ise tarihi gerçeklikle ilk katledilen bizat gerçekler olmaktadır.