Ekim ayına girdik. Giderek ekim ortasına doğru esintilere kapılıp gidiyorum. Çarşanba akşamı geceyle kucaklaşıyor. Külüye yapım ses kirliliği azaldı. Sokaklar sesiz derecede. Zaten Küliye yapılmasıyla bozılan normalik trafiği de alemgalem yaptı. Yollarda dahi gidip gelmek zor. Özellikle artık çokzorunlu olmadıkça sabahları Lefkoşaya inmem. Yoğun trafik var. fakat, gece gerçekten alışılmamış derecede günün gürültüsü somrası sesiz. Yoların bazıları zaten trafiğe kapalı. Mahale ahalisi ise evlere kapanıyor. Gece giderek sesizlişiyor. Tam da bu havada, günün sonuna doğru olan gelişmeleri de ağırlıklı olarak televizyondan izliyorum. Gelen gidenim de olmadığı için, aradaki televizyon sesiyle dalıp dalıp gidiyorum.
Koşullar böylesine hafifleyip sesizleşince de makale yazma anına da uymayı seçtim. Aklımda çok konu var. ama tümünü yzamam. Şöylesine düşündüm: ekim ayındayız. Hem K. Kıbrıs hem de Türkiye eksenine doğru yoğunlaşınca da mavzeme bol. Çoğu bizde ya gündem olmaz veya banbaşka havada alınıp kendine göre odun yontar gibi yontulur. Ozaman, şöylesine tam da küliye sesizleşmesi de olmuşken, sakin sakin Ekim ayı ilk günlerin şu andaki güncelikle yazımı yoğunlaştırmayı aklıma koydum.
****
- Kıbrıs kimi alay ederek, kimi beklentileri gecikti diye ve bazısı da sırf fırsatı deyerlendirme adına banbaşka olgularla meşur meclis başkan gelişmlerini konuşuyor. Nedeolsa riski yok. Rahat rahat dalga geçme, karikatürleştirme yapma şansı da sakıncasız oluşuyor. Dilenen yalanın atma da kolaylaştı. Nedeolsa vekiler dahi kendi tutumlarını açıklarken yalana sarılıyorsa, karşıtlık egemen elit içinde olunca, işler rahat.
Hiçbir kavram koymayacam. Böylesi olurmu derseniz, olur. Çünkü hep yazdığım gerçekler gelip daha da çürümüş, çökmüş ve bataklıkta dolanıp batmaya devam ediyor. O hamasi havalı “ezan, bayrak ve vatan” artık yalanı gizlemekten uzak. İş çıkar olunca, kirliliği örtmede güç ile kulanılan hamasileşme, birden sıfırlandırmanın Zorlu versyonunu gördük. Meclis başkanlığı seçiminde dahi egemen blok partilerin ne hale geldiğini de direk gözümüzün içine sokuldu. Güvensizlik odeli fazla oldu ki oy kulanırken dahi şüpeler ve hem suçlayıp hem de birlik yalanlarının da sırıtmasını engeleyememektedir.
Hep sömürgesel ve ilhak kavramlarıyla düşünmeğim yok sayarsak, her zaman kendimizce sürpriz olma aldatmacasında buluruz. Çözülme öylesine oldu ki, iki yüzlülük çıkarla öylesine saydamlaştı ki artık koltuk dışı veya hesabı olunca dahi nasıl çürünmüşlük olduğunu UBP son dönemde çok örnekle aktardı. Kurultayda olmayan ne varsa oldu. Ama normalmış gibi de sonuçlar kabulendi. Artık rahatlama falan derken, bu defa meclis başkanlığı duvarına çarpma oldu. Ortaklık salt alma çizgisine gelince ve hertürlü sahtekarlık yalan kulanımdayken, biriktelik sadece yararlanma dışına gelinmedi. Bazıları da artık gizlenemez duruma sarıldı: Türkiye müdahale edip de başkanlık işi bitsin dediler. Böylesi karışıklıkta da hala sahtekarlık ve yandaş kıyakları da sürüyor. Müdahale ve teslim olmanın sömürgesel koşulun ta kendisi oldu. İlhaklaşma ile yetkiler verilip vitrin figürleşmeğe gerilerseniz, parti içi sözünüz dahi geçerliliği pratikle sorgulandı. Ama Kıbrısta olanlar ve sorunlar artık biryana çoktan itildi. Nasıl olsa Türkiye çözer.
***
Belirtelim: madem K. Kıbrıs Türkiye gerçeği var. yetkiler tamamen Türkiyede durumunu söylenmese de yaşanıyor. Ozaman Türkiyede olanları da iyi bilmek önemli. Çünkü hiçbir zaman sömüren sömürgesini kendinden daha iyi olmasına müsaade etmez. Ona bağımlı olacak kültürleşmeleri de gerçekleştirir. Var olan koşullarla yaşamayı da öğretilir. Kuzey Kıbrıs buna çoktan alıştı. Boşuna TC elçilik tutumları, gönderilen göevli koordinatörlerin belirleyici yer olması sağlanmadı. Makamcılar teslim olsalarda kendilerini beyendirme faaliyetleri yetersiz oluyor. Çünkü karşımızda örnekleşip yaşanan türkiye gerçeği vardır. Sucuoğlu bu konuda hem de kendi partisi seçmesine rağmen nasıl bir anda teslim olup kabullendiği gerçeğimiz net göstergedir.
Ozaman, Türkiye gelişmelerini ve rejimin ne istediğini de iyi izlemek gerekir. Herhalde oradaki tarikat gerçeği varken, K. Kıbrısta benzeri olmaması mümkün değildir. Oradaki diyanetin gücü artarken, buraya tayin edilen dinişleri yetkilisinin laik ve demokrat olması beklentisi hayalin de ötesindedir. Hele sık sık dolmuş gelgit ziyaretlerinde neler olduğunu bilmeme gibi lüksümüz de var. zaten buradakilerin atıkları imzanın ne olduğunun farkında olup olmadığı da başka bir sorgu konusu.***
Türkiye bu günlerde çok kırılgan eksenlere sahip. Devlet içi rejim değişimi devam ediyor. Erdoğan iktidar kılıfı için anayasadan tutun söylemlerle daha da rahatlama peşinde. Tam da bu konular devam ederken, iki tarihi yakın gün önemli yaşananları var. altı ve Sekiz Ekim KObani oları ve on Ekim Gar katliyamının da yıl dönümü günlerinden geçiyoruz. Bu günler bir anlamda günümüz Türkiye devletinin oluşturulmasında oluşan iki kavşak oluyor. KObani ile Kürt eksenine şidete yönelme sürecinin yeniden alevlenmesi de birlikte yükseltildi. Gar katliyamı ile de yapılacak muhalif mitinginin katliyamla sonlanmasıydı.
Ne yazık iki önemli tarihi olayda hala Türkiye muhalefet ekseni ortak acılarda dahi birleşemedi. Devletçi Kemalistler ve acıdır bazı sosyalistler Kobani olayında hiç anlam veya eleştirme dahi yapmadan şöylesine geçiştirdi. Bu ortaklaşma muhalefet veya ezilenlerin ortaklaşmasının önündeki engeli yine haykırıyordu. Diyer yandan Gar katliyamı da ahala net olarak yerine otutulmadı. Katliyam ve sonrası olan seçim birlikte hala deyerlendirilmedi. Acı olan o katliyamda rol alan ve şimdi muhalifmiş gibi yer tutan Davutoğlu gerçekleri hala konuşmuyor.
Daha kötüsü, Kobani olaylarında ölenlerin hemen hemen çoğu DEM partili. Ama probagandada devlet ekseni katledilen kesimi suçluyor. Bir ismim alıp probaganda algısı yapıyor. Bir anlamda gerçekler tam konuşulmadığı, sisteme karşı olanlar ayni yelpazede buluşamadığı için çok kırılgan noktaları oluyor. Ezilen sosyalistler ve kürt sorunu adeta bıçak gibi ayrıştırıldı. Tabi CHP Kemalist devletçi duruşla çoğu gelişmeye dokunmuyor. Hat da Gar katliyamındaki anıt açılışında On Ekim Derneğinin katılmama ile yaptığı açıklama da herşeyi anlatır.
***
Türkiyeye bakmak gerekir. Gericileşme ve otoriteleşme somucu olanlar ortada. Konuşulanlara bakın: çocuk konuları, kadın cinayetleri, yoksuluğu idare etme sadakalı bakışlar önceliklidir. Mafyaların durumu artık normal yaşamın kendisi oldu. Kayıp çocuklar veya kaktledilen kız insanlar adeta gericilikle nerelere gelindiğinin sonucudur. Zaten buraya da ayni yansıma oldu. Fakat, hala sömürge gerçeği, politik tercih ile kültürleşme yerleşimi hiç hesaba katılmaz. Muhalefet eksikliği ve sistemin sorgulanmaması ilgili olayların normal hale gelmesinde yardımcı olunuyor. Daha kötüsü, bir söz ile veya uydurulan yalanla kişiler senelerdir hapista kalırken, suçlular, tacizciler ve benzerlerinin nasıl değişik kılıflarla sokakta olmalarının yaşanırlığı da kanıtlanıyor. Hem de yeniden cinayet, tecavüz ve hırsızlık yaparak.
***
Şu laf dahi tutuyorsa, diyecek söz de brakılmıyor. İsrail Türkiyeye saldıracak: herhalde akıllar öylesine tutuldu ki, karşıtlar da gündem kaçışı arıyorcasına konu epey gündemde. Kürecik üstünün ne olduğu akla gelmiyor. Türkiyenin Nato üyesi, israilin sistemin bölgesel merkezi halindeki rolleri nedense birlikte ele alınmıyor. Alınsa, en basitiyle Kürecik üstünden Suriye işkali sorgulanırdı. İnanırıl olmazdı. Ama tartışılıyor. İsterseniz şunu atın bunu söyleyin, muhalefet hemen karşılığını verir. Verir de KObani yıldönümünde batıdan ve merkezi devlet Kemalistlerden se gelmez. Neden Gar katliyamında On Ekim derneği katılmadı sorgusu yapılmaz. Meclise yeniden sokulan Davutoğlundan, en azından Gar katliyamı konusundaki tutumu sorulmaz. Yumuşama ve benzer laflarla oyalanma veya tokalaşma ile çözüm beklemenin cenderesinde oynamak galiba daha güzel.
Kısaca, K. Kıbrısta son UBP kurultayından meclis başkanlık seçiminde yaşananlar, nereye gelindiğinin net belgeleridir. Gelinirken de bu konularda rol alıp Türkiyeleştiren Türkiyedeki rejim de yoluna değişik yöntemlerle devam ediyor. Bunlar belli ki yol almaya doğru gidilecek. Dolmjuş tipi gelgitler de olacak. Hamasi ve şovenizme teslimiyet de damıtılacak. Ama en ufak çıkar dokunuşla da ezan bayrağın seslerinin nasıl sıfırlandığını bizat ençok haykıranla da örnekleşecek. Ekimin havası böyle. Hala sıcak olmanın da etkisi varmı, bilmem. Bildiğim, yazın olmayan sivri sineklerin şimdilik canlanmalarıdır. Sivri sinek çok küçük. Dokununca ise yakar. Buda anlayana anlama benzetmesi.