yazılariktibasDemokrasi nedir? - Çağrı Mert Bakırcı
diğer yazılar:

Demokrasi nedir? – Çağrı Mert Bakırcı

279 Takipçiler
Takip Et
Orjinal yazının kaynağıbirgun.net

Bugün sizi Türkiye gündeminden çıkarıp, Amerika Birleşik Devletleri’nde tartışılan tuhaf bir tartışmaya götürmek istiyorum. Soru şu: “ABD, bir demokrasi mi yoksa bir cumhuriyet mi?” Evet, insanın derdi olmayagörsün, böyle şeyleri tartışıyorlar.

Bu tür “iç tartışmalar” doğal olarak bizim haber kaynaklarında pek yer almasa da tabii ki ABD’nin gündeminde de tuhaf tuhaf bir dolu konu olabiliyor. Bunlardan biri de ABD’nin “kurucu babalarının” yeni ülkeyi nasıl bir sisteme oturtmak istedikleri konusu. Tabii ki dinin, silahların, vb tartışmalı konuların ülkenin temellerindeki yeri zaten düzenli olarak tartışılıyor; ancak seçimden seçime gündeme gelen bir diğer konu da bu: Amerika, bir demokrasi mi yoksa bir cumhuriyet mi? 2024 seçimleri kapıya dayandığı için, bu konu bir kez daha gündeme geldi.

Bu sorunun ne anlama geldiğini bile anlayamıyor olma ihtimaliniz çok yüksek, çünkü ben de ilk duyduğumda anlamını çözememiştim. Ancak hakkında birazcık araştırma yapınca, Amerikan sağcılarının (“Cumhuriyetçiler”) kendi isimlerindeki “cumhuriyet” lafından ötürü, ülkenin yönetim biçiminin “cumhuriyet” olduğunu vurgulama ihtiyacı duyduklarını fark ettim. Rakipleri olan Demokratların adında da “demokrasi” olduğu için, Demokratlar’a oy verenlerin demokrasi vurgusunun ABD’nin “gerçek yönetim biçimini” değiştirmeye yönelik bir tehdit olarak görüyorlar. Bu nedenle de ABD’nin gerçekte bir “demokrasi değil, cumhuriyet” olduğunu vurguluyorlar.

OKSİMORON BİR SAVUNMA

Bu, gerçekten içler acısı bir tartışma. Ama ABD’deki boş beleş tartışmaların biraz gecikmeyle de olsa Türkiye’ye de illa taşındığı gözetilecek olursa, böylesine düşük seviyeli bir tartışmanın asla gelmeyeceğini ummakla birlikte, şimdiden yazmakta fayda görüyorum: Cumhuriyet ve demokrasi, birbirini dışlayan terimler değiller. Cumhuriyet (Latincede respublica, yani “halktan oluşan gövde”), en kısa tabiriyle bir ülkede monarşinin (“tek insan rejimi”) olmaması demek. Gücün halkta olduğunu vurgulayan genel bir terim. Demokrasiyse (Yunancada dēmokratia, yani “halkın gücü”), halkın bu gücünü nasıl kullandığını tarif eden bir terim. Bu, çoğu zaman oy kullanma yoluyla yöneticileri veya politikaları belirleme anlamına geliyor. Tabii ki “çoğunluğun tiranlığı” gibi problemlere yol açabiliyor olsa da bu, demokrasinin zayıf taraflarıyla ilgili bir konu. “Demokrasinin zaafları var, dolayısıyla biz bir cumhuriyetiz.” gibi bir savunma, oksimoron bir savunma.

Mesela Amerika bir cumhuriyet ve bir demokrasi olmasına rağmen, “seçmenler heyeti” (İng: “electoral college”) olarak bilinen antik bir sistemi kullanmasından ötürü birçok eyaletteki insanın oy kullanması tamamen anlamsız hale geliyor ve çoğu seçimde aslen 162 milyona yakın seçmen olmasına rağmen sadece 28 bin civarındaki seçmenin oyu sonucu belirliyor (gerçi bu “seçmenler heyeti” olmasa da benzer sorunlar oluşabiliyor ama bu ölçekte oluşması için seçmenler heyeti gerekiyor). Ama bu sorunun varlığı, ABD’nin demokrasi olmamasıyla ilgisi yok; demokrasinin kötü bir versiyonunu kullanıyor olmasıyla (veya daha iyi versiyonlarını kullanmıyor olmasıyla) ilgisi var. Keza Dünya genelinde kullanılan %50+1 veya oy çokluğu gibi yöntemler de demokrasinin matematiksel olarak en berbat versiyonları olmalarına rağmen, en kolay anlaşılır ve uygulanır versiyonları olmasından ötürü birçok ülkede tercih ediliyor. Halbuki sıralı oylama veya onay oylaması metotları en çok seçmenin demokratik iradesini en etkili şekilde tecelli ettirmesinden ötürü matematiksel olarak çok daha başarılılar; yine de kullanılmıyorlar. Yine, bu, %50+1 gibi bir metodu tercih eden bir ülkenin demokratik olmadığı anlamına gelmiyor.

Aslında bu hafta bu konuyu yazmamın bir diğer nedeni de Oxford Üniversitesi tarafından yapılan ve bu hafta yayınlanan yeni bir çalışma. Bu çalışmada demokrasi anlayışları, demokratik tarihleri, coğrafi konumları, gelişmişlik seviyeleri ve kültürel arka planları birbirinden çok farklı olan ABD, Mısır, İtalya, Hindistan ve Japonya’dan toplam 6 bin kişiye demokrasiyle ilgili görüşleri soruldu.

Araştırmanın sonuçlarına göre, katılımcılar tarafından bir demokraside olması gereken en önemli iki faktör “rekabetçi seçimler” ve “sivil özgürlüklerin güçlü bir şekilde korunması” idi. Bunların önemi insanların yaşı, cinsiyeti, eğitimi, azınlık statüsü veya siyasi ideolojisinden bağımsız olarak tutarlıydı. Yani herkes, bu iki temel faktörde hemfikir gibi gözüküyor.

Seçimler ve özgürlüklerden sonra katılımcılar için en önemli iki özellik, cinsiyet eşitliği ve ekonomik eşitlikti. Kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu ülkelerin demokratik olarak görülme olasılığı, toplumsal cinsiyet haklarının oldukça eşitsiz olduğu ülkelere kıyasla daha yüksekti. Zengin ve fakir arasındaki göreli eşitlik de yüksek eşitsizliğe kıyasla bir ülkenin daha demokratik olarak görülme olasılığını arttırıyordu.

Seçimler veya sivil özgürlükler kadar olmasa da kurumsal denge ve denetleme mekanizmalarının varlığı da demokrasi için önemli görüldü. Liderlerin karar alma sürecinde yasama ve mahkemelerin yetkilerine saygı göstermek zorunda olduğu ülkeler, liderin karar alırken yasama ve yargı organlarını sıklıkla baypas ettiği ülkelere kıyasla daha demokratik olarak algılandı.

Son olarak, katılımcılar genel olarak politikaları doğrudan oylayabildikleri ülkeleri (yani sadece temsilcileri seçip onların kararlar almasındansa, birçok politik kararı oy çokluğuyla belirleme yöntemi) daha demokratik olarak görmeye daha yatkındı, ancak bu “doğrudan demokrasi” diğer faktörlerle karşılaştırıldığında nispeten önemsizdi.

Buradaki ilginç bir bulgu da o az önce bahsettiğim “demokrasinin tiranlığı” kavramının sosyal medya ve haber sitelerinde gözüktüğü kadar popüler bir düşünce olmadığı.

Mısır veya Tayland gibi otoriter ülkelerde bile demokrasi, hala seçimler ve özgürlükler temelinde algılanmaya devam ediyor gibi gözüküyor. Bu da demokrasiler için oldukça umut verici.

Tabii ki demokrasi gibi kavramlar, içinde yaşadıkları toplumlarla birlikte değişmeye ve gelişmeye devam edecek. Ancak ara ara bu tip algılarımızın nabzını yoklamakta fayda var.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
305AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin