7 Ekim’de HAMAS’ın İsrail yerleşim birimlerine yönelik saldırısı ile tırmanan gerilim bölgesel bir savaşın eşiğine dayandı.
İsrail kısa bir süre önce öncelikli hedeflerini yeniden güncelledi. İsrail’e göre Gazze’deki savaşın bir türlü bitmemesinin sebebi İran’dan başlayıp Irak-Suriye ve Lübnan’a uzanan kara hattı. Bu nedenle Suriye’ye ve Lübnan’a yönelik saldırılar hızla arttı.
Diğer taraftan İsrail, yanı başındaki yani kuzey sınırındaki Hizbullah’ın varlığını İran’ın İsrail’i çevreleme politikasının bir sonucu olarak değerlendiriyor ki bu konuda haksız sayılmaz.
İsrail İran üzerinden Gazze’ye kadar uzanan lojistik hattı kesilmeden ve yanı başındaki Hizbullah devre dışı bırakılmadan güvenliğinin sağlanamayacağına karar verdi. Bu çerçevede bu lojistik hatta ve Hizbullah’a yönelik şiddetli saldırılar eş zamanlı olarak gelmeye başladı.
Hizbullah’ın aşağıdan yukarıya askeri yapılanmasını hedef alan İsrail, son olarak örgütün lideri Hasan Nasrallah’ı da öldürdü. Ancak haftalardır devam eden İsrail saldırıları ve Nasrallah’ın öldürülmüş olması örgütü tamamen çökertmedi. Hizbullah hâlâ güney Lübnan’da İsrail çatışmalara ve Tel Aviv’e füzeler atmaya devam ediyor. Örgütün iki numaralı ismi Naim Kasım birkaç gün önce bir konuşma yaptı ve “Ağır hasar aldık, toparlanmamış için vakit gerekiyor ama toparlanacağız” mesajı verdi.
Bu arada İsrail güney Lübnan’a yönelik sadece Hizbullah’ı hedef alan sınırlı bir kara operasyonu yapmaya başladığını duyurdu. Lübnan-İsrail sınırına asker ve zırhlı araç yığdı. Bu açıklama aylardır bekleniyordu ama yine de Beyrut’ta deprem etkisi yarattı. Aylardır Hizbullah ile İsrail arasında devam eden çatışmalara Lübnan ordusu dahil olmadı. Lübnan’ın geçici hükümetinin Başbakanı Necip Mikati “İsrail ile savaşa girmek istemediklerini, tek yolun diplomasi olduğunu ve BM Güvenlik Konseyinin 1701 sayılı Kararı’nı uygulamaya hazır olduklarını” açıkladı.
Lübnan Ordusu sınırdaki askeri noktalardan 5 km kadar içeri çekildi, İsrail de Lübnan Ordusunu hedef almaktan hâlâ kaçınıyor.
Durum hâlâ çok kritik ve kolay kolay çözülebilecek gibi durmuyor. Çünkü 1701 sayılı BMGK Kararı Hizbullah’ın silahları ile birlikte sınırın 30 km kadar içeri çekilmesini öngörüyor. Yine BMGK’nin Lübnan’a ve Hizbullah’a dair diğer kararları Hizbullah’ın silahlarını Lübnan Ordusuna teslim etmesini öngörüyor. Hizbullah bu kararların uygulanmasını kesinlikle istemiyor ancak tek karşı çıkan Hizbullah değil. Çünkü Hizbullah İran tarafından desteklenen bir örgüt olsa da Lübnan içinde oldukça güçlü. Lübnan Ordusunun ise İsrail’e karşı bir savaşa giremeyecek kadar zayıf olduğu biliniyor. Lübnan televizyonlarında, gazetelerinde ve sokaklarında aylardır zaten bu konu tartışılıyor. Bu çerçevede ortaya 3 görüş çıkıyor:
-Hizbullah Lübnan’ı değil İran’ın bölgesel ajandasını öncelik olarak görüyor. İsrail’in Hizbullah’a yönelik saldırıları ve Hasan Nasrallah’ın öldürülmesi Lübnan açısından bir fırsat. Hizbullah zayıflarsa İran etkisi de zayıflar ve Lübnan’da bir devlet inşa sürecinden parlamento ya da cumhurbaşkanı seçimlerine kadar süreçler kolaylaşır.
-Hizbullah, İran destekli ve İran’ın bölgesel politikalarına paralel hareket ediyor. Gazze’ye destek vermek için İsrail ile savaşa girerken Lübnan’da hiç kimseye, hatta siyasi ortağı Şii Emel Hareketi Lideri Nebih Berri’ye bile danışmadı. Hizbullah, Lübnan’ı bir savaşa sürükledi ancak şimdi İsrail sınırda ve Lübnan ordusunun gücü-silah kapasitesi ortada. Hizbullah da bütün İsrail saldırılarına rağmen hâlâ İsrail’i vurabilecek kapasitede. Ayrıca örgüt siyasi olarak da Lübnan iç siyasetini şekillendirecek kadar güçlü. İsrail’in daha önce defalarca Lübnan’ı işgale giriştiği biliniyor ve son olarak yaptığı “sınırlı operasyon” açıklamasına güvenemeyiz. Bu nedenle Hizbullah ile bir orta yol bulunmalı.
-Hizbullah olmasaydı Lübnan’ın bir kısmı bugün çoktan İsrail toprağı haline gelmişti. Hizbullah’ın kuruluş sebebi de İsrail’in güney Lübnan’ı işgaliydi. Örgüt kurulduktan sonraki on yıllar içinde İsrail defalarca Lübnan’ı işgale girişti. Eğer Lübnan Ordusu ülkeyi kontrol etmek istiyorsa güney Lübnan da Lübnan toprağı. Lübnan Ordusu, Hizbullah ile birlikte hareket etmeli ve sınırı korumalı. Hizbullah güney Lübnan’dan çekilirse İsrail bu bölgeyi işgal eder, elindeki silahları Lübnan Ordusuna verirse ülkedeki siyasi bölünmüşlük ve nüfuz savaşları sebebiyle yine İsrail saldırılarına açık hale gelir.
Sonuç olarak Lübnan’a yönelik İsrail saldırıları bütün şiddetiyle devam ediyor. Yarım milyondan fazla insan evsiz kaldı. Okullar, öğrenci yurtları, spor salonları, meslek edindirme kursları, dini kompleksler iç göçmenlerle dolu. Ancak hâlâ sokaklarda, yol kenarlarında, parklarda çok sayıda iç göçmen günlerdir yatıp kalkıyor. Banyo yok, tuvalet yok, düzenli yiyecek temini yok. En önemlisi de Lübnan’ın parası yok. Bu insanların göçmenlik halinin ne kadar süreceği belirsiz. Şimdilik ihtiyaçları BM’nin çeşitli ajansları, Lübnan Kızıl Haç’ı ve çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından karşılanıyor ancak daha şimdiden bütçe sıkıntıları konuşulmaya başlandı.
Lübnan zaten derin bir siyasi ve ekonomik kriz içinde, neredeyse iki yıldır cumhurbaşkanlığı koltuğu boş. Savaşın kapıya dayandığı bugünlerde neredeyse iki yıldır ‘geçici’ sıfatıyla görevde olan hükümet ve başbakan bir şeyler yapmaya çalışıyor ancak iş Hizbullah’ın uluslararası kararları kabul etmesiyle de bitmiyor. İsrail’in aşırı sağcı kabinesinin Başbakanı Netanyahu da 1701’den fazlasını istiyor artık. Hizbullah sınırdan çekilmeyi kabul etse bile İsrail’in “Görev tamamlandı, hadi Tel Aviv’e dönelim” demesi pek olası değil. Çünkü bu savaş nihayetinde İsrail-İran savaşı. Bugüne kadar doğrudan karşı karşıya gelmekten kaçınan taraflar arasındaki mesafe giderek kısalıyor. İsrail, İran’ın bölge içlerine uzanan kollarını kesmeye çalışıyor. İran ise eski yöntemlerle yani sahadaki vekil güçleri ile İsrail’i çevreleyerek durdurmaya çalışıyor. Ancak önceki akşam İran’ın İsrail’i gelişmiş füzelerle vurması İran’ın da artık yöntem değiştirmeye başladığını gösteriyor.
Elbette bütün bölge gidişatı anlamaya çalışıyor. Rusya ve Çin pasif denebilecek bir politika yürütüyor. Bütün gözler Amerikan seçimlerine dikilmiş durumda. Bu nedenle bu gerilimin başkanlık seçimlerine kadar en azından mevcut seviyede devam edeceği söylenebilir.