Sağlıkta özelleştirmenin; tıpkı enerji, eğitim, ulaşım ve benzeri alanlarda gerçekleştirilenler gibi, devletin maddi yükünü azaltacağı ve hizmet kalitesini artıracağı savunuluyordu. Devlet, bu sayede kamu hastanelerine ve temel sağlık hizmetlerine daha fazla kaynak aktarabilecekti. Özelleştirmeye karşı çıkanların iddiası ise bunun sağlık alanındaki eşitsizliği artıracağı yönündeydi. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın sağlıkla ilgili düzenlenen 56. Maddesi’nde şöyle yazar: “Devlet herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlama; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal kurumlardan yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.” Sağlık, ‘sosyal devlet’ ve ‘insan hakkı’ gereği Anayasal güvence altına alınmıştır. Herkes sağlık hizmetlerinden eşit şekilde yararlanabilmelidir. Özetle, kimse parası olmadığı için ölüme terk edilemez.
SAĞLIKTA PİYASALAŞMA SİSTEMİ ÇÜRÜTTÜ
Geldiğimiz nokta, sağlıkta piyasalaşmanın sonuçları açısından çarpıcı. Temel amacı kâr etmek olan özel sağlık kuruluşlarında hastanın müşteriye dönüştürüldüğü bir sistem inşa edildi. İddia edildiği gibi, yükü hafifleyen devletin maddi kaynağı da temel sağlık hizmetlerinden çok, müşteri garantili hastane ihaleleri yoluyla sermayeye aktarıldı. Meslek örgütlerinin, sağlıkta dönüşüm programının halkın yararına olmayacağı ve sistemde yıkıcı sonuçlar doğuracağına dair bütün uyarıları gözardı edildi. Sağlığı piyasa kurallarına teslim etmek sistemi çürüttü. Sağlık emekçileri için güvenli çalışma ortamı yitirildi. İnsanlar, yurttaşlık hakları gereği, nitelikli sağlık hizmetine eşit ve ücretsiz olarak ulaşamaz hale geldi ve ülke geçen hafta bu da oldu dedirten bir haberle sarsıldı. Yenidoğan çetesi adıyla anılan bir grubun, 112’yi kullanarak anlaşmalı özel hastanelere sevk ettikleri bebekleri gerekmediği halde yoğun bakımda tuttukları, ölümlerine sebep oldukları, ülkenin sosyal güvenlik sistemini dolandırdıkları ortaya çıktı. Bir kişinin CİMER’e şikayetiyle başlayan süreç ile çetenin çökertilmiş olması, Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’na göre devletimizin gücünün kanıtı. Sormadan olmaz elbette; bu aynı zamanda, sağlık sistemindeki büyük açığın ve ihmalin de ifşası değil mi? Onlarca özel hastanenin dahil olduğu bu dehşet verici olay yaşanırken, ortada denetleme görevini doğru düzgün yerine getirmemiş, halkın canını koruyamamış, bütçesine sahip çıkamamış bir hükümet, bakanlık, herhangi bir sorumlu yok mu? Herkes, her zamanki gibi aynı şekilde koltuğunda oturmaya devam ettiğine göre yok!
KUZEY KIBRIS’TA ALKOLLÜ MAMA SKANDALI
Bir facia haberi de önceki gün Kuzey Kıbrıs’tan geldi. Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Acil Durum Hastanesi’ndeki yenidoğan yoğun bakım ünitesinde 7 bebeğe yanlışlıkla su yerine alkolle hazırlanmış mama verildiği ortaya çıktı. Küvezdeki bebeklerden biri yaşamını yitirdi altısı tedavi altına alındı. 26 Ekim Cumartesi günü hayatını kaybeden bebeğin ailesinin otopsi talebiyle bebeklere tıbbi alkol içeren mama içirildiği anlaşıldı. Ailenin polise şikâyet etmesi üzerine haber basına yansıdı. Diğer altı bebeğin ailesi de durumu bu sayede öğrenmiş oldu. Sağlık Bakanı Hakan Dinçyürek, ailelere bebeklerinin durumunun neden yetkili bir ağız tarafından bildirilmediğini ise, “polisin talebi” diyerek açıkladı. Olayın üstünün örtülmeye çalışıldığına dair kuşkular tepkiyi daha da artırdı. Yenidoğan çetesiyle ilgili “bu insanlar her türlü cezayı çekecek, göreceksiniz” diyen T.C Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu gibi, yenidoğan servisineki alkollü mama skandalıyla ilgili açıklama yapan KKTC Başbakanı Ünal Üstel de “sorumlulara asla affım olmaz, gereken yapılacak” dedi. Skandalın üzerinden dört gün geçti. Beş sağlık çalışanı tutuklu, denetimden sorumlu hastane yönetimi, Bakanlık görevlileri ve Sağlık Bakanı yerli yerinde, koltuğunda. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi. Bebeklerinin entübe edilip tedavi altına alındığını basından öğrenen ve Bakan Dinçyürek’e istifa çağrısı yapan aileler ise Bakanın özel kalem müdürü Mehmet Ali Boray Hüdaverdi tarafından provokatörlükle suçlandı. Daha önce bir sokak kavgasına karıştığı için tutuklanmış olan Hüdaverdi’yi Bakanlık özel kalem müdürlüğüne taşıyan liyakatin ölçüsü ise merak konusu.
SU ŞİŞESİNDE KİMSAYALIN İŞİ NE?
Polis, içinde etil alkol bulunan beş litrelik su şişesinin mamaların hazırlandığı odada bulunduğunu doğruladı. Sorumlu bakan ve hastane yöneticileri halen görevdeyken başlatılan soruşturma kapsamında, beş sağlık görevlisi ‘tedbirsizlik ve ihmalkârlık sonucu ölüme sebebiyet verme’ suçlamasıyla tutuklandı. Peki ya diğer sorumlular? Nasıl oluyor da özel olarak etiketlenmesi ve şişelenmesi gereken kimyasal madde sıradan bir pet şişede taşınabiliyor? Tedarik hattında kimler var? Bebeklere mama hazırlanan odada su ve alkol birbirine karıştırılabilecek kadar neden yakın tutuluyor? Hastanede nasıl bir depolama yöntemi uygulanıyor? Kim denetliyor? Personel sayısı yeterli mi? Sistemin doğru ve hatasız işletilmesiyle görevli hastane yönetimi ve Sağlık Bakanlığı nasıl oluyor da hiçbir sorumluluk yüklenmiyor? Türkiye’deki yenidoğan çetesi aylar boyu, onlarca hastane içinde, ta ki bir kişi CİMER’e şikayet yazısı yazana kadar nasıl Sağlık Bakanlığı’nın denetiminden kaçabildi? Tıpkı burada olduğu gibi KKTC’de de görülüyor ki, sütte leke var, yöneticilerde yok. Kendini güçlü ya da eşit ve egemen ilan eden her devlet, en azından büyüklüğünün kanıtı olarak yurttaşlarına erişilebilir, kaliteli ve güvenli sağlık hizmeti sunabilmeli. Ancak karşımızda kamu kurumlarını bilerek zayıflatan, halkı özel sektöre sürekli borçlu çıkaran, başta sağlık gibi hayati bir alanda olmak üzere tüm kamusal görevlerini sermayeye devretmeye hevesli, istifayı tamamen rafa kaldırmış, devleti şirketleştirip siyaseti ayrıcalıklılar klübüne çevirmiş bir grup var. İnsanca yaşayabilmek için sağlıktan eğitime, ulaşımdan iletişime, sanattan barınmaya bütün kamusal haklarımızın peşine düşmek zorundayız.
Kaynaklar
https://bugunkibris.com/2024/10/28/alkollu-mama-faciasi/
https://www.yeniduzen.com/5-saglik-calisani-3-gun-tutuklu-kalacak-176358h.htm