yazılariktibasAşırı sağın seçim zaferi ve dayanılmaz yalnızlık - Serdar P. Erdost
diğer yazılar:

Aşırı sağın seçim zaferi ve dayanılmaz yalnızlık – Serdar P. Erdost

279 Takipçiler
Takip Et

Radikal sağ yapılı, etnik ayırımcı, İslamofobist ve ırkçı özellikleri içinde barındıran FPÖ-Avusturya Özgürlük Partisi 29 Eylül günü yapılan Federal Parlamento seçimlerinde %28,8´lik oy oranıyla birinci parti oldu. Bu FPÖ´nün aynı zamanda şimdiye dek elde ettiği en yüksek oy oranı. Buna karşın FPÖ, özellikle de Parti Başkanı Herbert Kickl’in kişiliğinden ötürü siyasi bir yalnızlığa doğru yola çıkmış bulunuyor.

Sonuçlara göre ülkenin yine bir koalisyon hükümetine gereksinimi bulunmaktadır. Hatırlarsak Başbakan Karl Nehammer´in tutucu Hıristiyan Demokrat Avusturya Halk Partisi ÖVP ve küçük koalisyon ortağı Yeşiller bu seçimlerde büyük bir yenilgiyle hüsrana uğramışlardı. ÖVP %11,14 oranında oy kaybederek %26,32 ve Yeşiller de % 5,71 kayıpla % 8,19 oranında oy elde etmişlerdi. Bu seçim sonuçlarının FPÖ zaferinin yanı sıra ikinci büyük özelliği de, 2021 yılından beri ülkeyi yöneten koalisyon hükümetinin seçmen tarafından cezalandırılmasıydı. Başbakan Nehammer son ana kadar birinci parti olma inancını taşıdıklarını, %11,8 oranında oy kaybının onlar için de acı bir sonuç olduğunu teslim edecekti. Yeşiller Parti Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Werner Kogler inanılması zor sonucu olumlu yorumlayarak, bunun “daha iyi yapmak” için bir işaret anlamı taşıdığını belirtecekti. Ama “daha iyi yapmak” için hükümette olma olanağı da Yeşiller için artık çok uzakta olan bir hedefti.

SAĞ SİYASETİ YERLEŞTİRİYOR

Radikal sağ parti FPÖ ve Başkanı Herbert Kickl özellikle Korona döneminde ÖVP-Yeşiller koalisyonunu yoğun olarak eleştirmişti. Zorunlu aşı uygulamasını içeren Korona önlemlerine karşı yürüyüşlerde en önde yer almaktan geri kalmamış, ÖVP-Yeşiller koalisyonuna diktatörce halkın özgürlüğünü kısıtladığı suçlamasını getirmişti. 2021 yılında Korona önlemleri karşıtı gösterilerde yaptığı konuşma ve kamudaki açıklamalarında, bilinçli olarak provoke ettiği, insanların korkularıyla oynadığı ve radikal sağ ile ortaklığa giderek, bu hareketin başına geçme isteği, İsrail Kultus Toplumu (IKG) Genel Sekreteri Benjamin Nägele ve Nazi Toplama Kampları Komitesi tarafından bir tehlike olarak yinelenmişti.

Bu parlamento seçimlerinde de “Korona önlemleri karşıtlığı” FPÖ´nün seçim konuları arasında yer almaktaydı. “Yeni göç”, onun yol açtığı “güvenlik” sorunu ve “pahalılık” seçimlerde FPÖ´nün ana temalarını oluşturmaktaydı. Zaten seçmenler arasında var olan yoğun protesto ivmesi FPÖ tarafından çok iyi mobilize edilip sandığa taşındı. Buna karşın, iklim ve doğanın korunması, demokrasi ve barış içinde ortaklaşa yaşam temalarını işleyen koalisyon hükümeti ortağı Yeşiller Partisi ve ekonomik süreklilik, aile ve iş başarısı konularıyla koalisyonun ana partisi Hıristiyan Demokrat ÖVP, toplumun içinde bulunduğu hoşnutsuzluk dinamiğine karşı çok zayıf kalmışlardı.

Birinci Dünya Şavaşı’ndan itibaren Başkent Viyana´da siyasi yaşamı Sosyal Demokratlar yönlendirmekte ve Viyana, Sosyal Demokrasinin kalesi olarak bilinmekte. Ve Viyana, yeni dalgada sayıca en çok göçmen alan bir eyalet. Yeni göçmenler çoğunlukla siyasi sığınmacılar. Çeşitli etnik kökenli mülteciler arasında sokağa egemen olma rekabeti son günlerde tatsız çatışmalara yol açmıştı. Viyana´da tarihi olarak bir göçmen semti sayılan Favoriten, bu çatışmalardan dolayı kamuoyunun dikkatlerini üzerine çekmişti. Polisten sorumlu Federal İçişleri Bakanı Gerhard Karner bu semtte bıçak taşıma yasağı getirerek güvenliği sağlamaya çalışmıştı. Tüm bu olayların etkisiyle ve FPÖ´nün de sürekli bu temaları işlemesiyle göçe ve siyasi sığınmacılara karşı olumsuz tavırlı seçmen, suç isleyen bu kişilerin hemen sınır dışı edilmesini istemine yakın durmaktaydı. Bu isteğe olumlu yanıt güçlü bir şekilde FPÖ´den gelmekteydi.

SORUN YENİLGİYE GÖTÜRÜR

Viyana Sosyal Demokratları da dertlerini özellikle metropol dışı taşrada olan seçmenlere açıklamakta güçlük çekiyorlardı. Viyana liberal duruşun günah keçisi durumuna geldi. Belki yaşamında Viyana´yı bir kez dahi görmemiş seçmen bile bu sorunun kaynağı olarak Sosyal Demokratları görmekteydi. Ve buna göre de Sosyal Demokrat Parti SPÖ´yü ülke çapında sandıkta cezalandırdı. Sosyal Demokrat Parti SPÖ zaten öteden beri zayıf bir örgüt yapısına sahip. Eğitimde eşitlik, gelire uygun oturum olanağı, göçün pozitif algılanması, cinsel tercihte özgürlük gibi konuları içeren seçim programı için, özellikle taşrada, seçimlerde motive olmuş parti çalışanı bulmakta güçlük çekmekte. Kentsel yerleşim ve sanayi isçi bölgeleri dışında örgütsel varlıkları yok gibi. Bu olguda, öteden beri tutucu sağ partilerin oy depoları olan oturumun dağınık olduğu tarım bölgelerinde programlarını seçmene ulaştırmakta büyük bir engel. Fakat SPÖ Başkent Viyana’da %29,95 oy ile en güçlü parti konumunu koruyor. Viyana’da ikinci parti FPÖ ile arasındaki fark %10.

Bu eyaletlerde hem siyasi sığınmacılarla birlikte yoğunlaşan güvenlik ve özellikle pahalılık temalarına basit, bölge seçmeninin anladığı dilde çözüm bulan ve gönüllü taraftarlarını seçim kampanyasında en iyi hareke geçiren, böylelikle tarihsel bir başarı yakalayan parti radikal sağcı FPÖ olmuştur. Egemen siyasal güce karşı toplumda var olan çaresizliğe panzehir “başkaldırmaya” öncülük eden de FPÖ´dir.  Taşrada ve tarıma bağlı bölgelerde oyu oldukça yüksek olan ÖVP bu olguları hesaba katamadığından büyük bir rahatlıkla seçmeni sandıkta keklik sanıp gafil avlanmıştır ve FPÖ´ye yüksek oranda oy kaymasına engel olamamıştır.

Sosyal Demokratlar gibi Komünistler (KPÖ) de kentlerde daha güçlü olduklarını gösterdiler. Yine de parlamentoya girebilmek için gerekli ülke çapındaki %4´lük oy barajını aşamadılar. Ülke çapında %2,4 oranında oy alan KPÖ, en yüksek oyu Viyana seçim bölgelerinden elde etti. Buradaki oy potansiyeli Rudolfsheim´da %7,46 ya ulaştı. Liste başı aday Tobias Schweiger ise Graz bölgesinden direk seçilmeyi beklemesine rağmen bu gerçekleşemedi. KPÖ seçimler uygun fiyatlı konut, tıbbi bakım v e sağlık, yaşam pahalılığına karşı önlemler temalarıyla seçime girmişlerdi.

Seçim akşamı, sonuçların şekil almasının ardından, Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen ilk kez bir seçim akşamı televizyonda kamuya seslendi. İçerik hiçte yanlış anlaşılmayacak derecede net ve uyarıcıydı. Parlamentoda gerekli yüzde 50 çoğunluğu aşan siyasi gücün bir hükümeti olanaklı kılacağını, bunu başarmak isteyenlerin diğerlerini ikna etmesi gerektiğini, anımsatarak radikal sağ parti FPÖ lideri Herbert Kickl´e mesajı iletti. Bu, Herbert Kickl parlamentoda yüzde 50´yi aşan çoğunluğu elde etmeden Başbakan olduğunu ilan edemez, anlamına gelmekteydi.

Cumhurbaşkanı´nın hükümeti kurma görevini en fazla oy elde eden FPÖ ve Başkanı Herbet Kickl´e vermesi alışıla gelen bir uygulamadır. Fakat Cumhubaşkanı Van der Bellen konuşmasında görevi sondaj görüşmeleri için vereceğini ima etti. “Bu atamalar, ilgili kişilere belirli bir güveni gerektiriyor”, diye de ekledi. Van der Bellen’in Kickl’e bu güveni olmadığı biliniyor. Federal Cumhurbaşkanı, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, insan ve azınlık hakları, bağımsız medya ve AB üyeliğini özellikle önemli değerler olarak vurguladı. Zaten Cumhurbaşkanı Van der Ballen, 2019 yılında FPÖ´nün başrolü oynadığı Ibiza skandalına karıştığı düşüncesiyle zamanın ÖVP ile koalisyon hükümetinde yer alan Herbert Kickl´i İçişleri Bakanlığı’ndan azletmişti.

KICKL VE RADİKAL SAĞ

Kickl 1995’ten beri FPÖ´de çalışmaktadır. Sağ radikal söylemleri ile tanınıyor. Kendisine partinin ideolojik beyni denebilir. Nasyonal Sosyalist terminolojiyi güncel siyasal yaşama adapte etme isteği bir dizi örnekle tespit edilmiştir. Kickl´in 2018 yılında çözüm olarak “siyasi sığınmacıları konsantre belli bir yerde toplama” isteği bir kelime oyunu olarak algılanmış ve Kickl´in bununla Nazi “Toplama Kamplarına – Konzentrationslager” gönderme yaptığı eleştirisi getirilmiştir. Kickl´in FPÖ´sü, etnik homojen bir Avrupa kültürünü savunan ve İslam karşıtı  “Identitäre Bewegung | Kimlikler Hareketi“ grubuna karşı hoş görülüdür ve dokunma konusunda çekimser değildir. „Temel olarak, yasalar politikaya itaat etmeli, politika yasalara değil“ diyerek, bir dizi güya „örümcek tutmuş yasaların, yapılması gerekenleri engellediği“ söylemi, Kickl´in hukuk devletinin altını oyma iradesine de örnek olarak gösterilmektedir. Bu yüzden Macaristan’da Viktor Orbán ve Polonya’da Jarosław Kaczyński gibi “anayasası olmayan” bir siyasetçi olarak adlandırılmıştır. Kickl´in siyasi çoğunluğu her şey için açık çek olarak anladığı bilinmektedir.

Herbert Kickl tüm bu düşüncelerini, egemen siyasete “başkaldıran”, “hayal kırıklığı” büyük, “çaresiz”, devleti göçmenlerin suiistimallerine karşı “aciz“ gören ve değişimi özleyen seçmenlere aktarmayı ve bunları günlük yinelenen söylemler yapmayı çok iyi başarmıştır. FPÖ bugün maskulin bir siyaset izlemektedir. Tüm özellikleri rahatlıkla FPÖ seçmeninde bulabilirsiniz. O anlamda, belki şimdi tam şekil almamış, fakat tohumları yeşerecek bir otokratik radikal sağ devlet yapısına özlem artık Avusturya´da da tedirgin eden bir olgudur.

FPÖ’SÜZ KOALİSYON

Bu gelişmelere yabancı olamayan ve 29 Eylül seçimlerinde tek başına hükümet kurma yetkinliğine erişememiş tüm parti yöneticileri, FPÖ ile koalisyon yapmayacaklarını hem seçimlerden hem de seçim akşamı anlaşılır bir şekilde yinelemişlerdir. ÖVP ise şu anda yalnızca Herbert Kickl´li bir FPÖ´yü koalisyon ortağı olarak görmemektedir. Aslında her iki partinin ekonomik programlarında bir dizi ortak bileşke bulunmaktadır. Fakat ÖVP´li hala Başbakan Karl Nehammer´in ikinci parti olarak, seçimin galibi FPÖ´lü bir Başbakan´ın oluşturduğu bir koalisyonda “Mahdum | Junior” rolünü içine sindiremeyeceği gözden kaçmamaktadır.

GEERT WILDERS ÖRNEĞİ

Yine de akıllara hemen Hollanda örneği gelmekte. Orada birinci parti olan “Özgürlük Partisi” (PVV) Başkanı Geert Wilders´in hükümetin kurulması için kendisini geri çekerek Başbakanlık koltuğundan vazgeçmişti. Avusturya´da böyle bir durum şimdilik seçenek değil. Hollanda´da dört partili bir koalisyon var. Bu dört partinin bir araya gelebilmesi için Wilders´in kendisini geri tutması bir koalisyon şartı olarak dayatılabilir. Avusturya´da ise sadece FPÖ (57) ve ÖVP (51) milletvekili ile çok konforlu bir çoğunluğa sahipler. 183 kişilik parlamentoda 92 milletvekili çoğunluk anlamına gelmektedir. O açıdan Avusturya´nın daha birçok koalisyon biçimlerini bir dizi görüşmelerle gün ışığına çıkarması gerekmektedir. Ve unutmamak gerekirse, PVV´nin bir tek parti üyesi bulunmaktadır ve o da Geert Wilders´dir. Yani sorumlu olduğu parti organları yoktur.

KOALİSYON SEÇENEKLERİ

Şu anda, aritmetik olarak ÖVP (51 vekil) ve SPÖ (41 vekil) koalisyon hükümeti olanaklı görülmektedir. Bu partiler parlamentoda tam de gerekli çoğunluğa (92 vekil) kılı kılına ulaşmaktalar. Fakat Hıristiyan Demokrat ÖVP ve Sosyal Demokrat SPÖ için bu sağlam bir zemin değil. Zaten bu iki partinin programları açısından da bir koalisyon hükümeti için çok çalışmaları gerekmekte. Özellikle ekonomik konularda ortak yanları bulmak oldukça zor gözükmekte.

Bu iki geleneksel koalisyonlar partilerinin yanlarına “NEOS – Yeniler”i (18 vekil) almaları ile koalisyon aritmetik olarak sağlamlaştırılabilir. NEOS’lar %9,1 oy oranıyla Yeşiller’i geçerek dördüncü sırayı aldılar. NEOS ve Sosyal Demokratlar şu anda Viyana Eyaletinde hükümeti oluşturmakta ve belli de bir deneyime sahipler. Seçimlerde Sosyal Demokrasi için bu denli kötü bir sonucu beklemediğini belirten SPÖ Başkanı Andreas Babler ve oylarını artıran parti NEOS´ların lideri Beate Meinl-Reisinger hükümet sorumluluğu üstelenmeye hazır olduklarını bildirdiler. Bir diğer koalisyon seçeneği ÖVP+SPÖ ve Yeşiller ki, geçen hükümette yer alan iki partinin (ÖVP ve Yeşiller) seçimlerde çok fazla oy kaybetmeleri, yenilik ve değişim isteyen seçmenlerin iradesine yanıt veremeyeceğinden gerçek dışı görülmekte. Ve SPÖ’nün baştan beri radikal sağ parti FPÖ ile koalisyonu reddetmesi de bir SPÖ ve FPÖ ortak hükümetini olanaksız kılıyor.

YOL UZUN, FPÖ YALNIZ

Her ne olursa olsun Avusturya’yı uzun koalisyon görüşmeleri bekliyor. Kickl liderliğindeki FPÖ’nün 2024 seçimlerinde tarihi bir seçim sonucu alması hükümeti kuracak siyasi tanınmayı birlikte getirmiyor. Seçmenin %70´inin Kickl´li FPÖ´ye oy vermediğini de göz önünde tutmak gerekiyor. Kickl karşıtları ise 100’e yakın NGO ile daha şimdiden safları sıklaştırıp bir dizi eylem ve siyasi ikna çabaları ile radikal sağ FPÖ ile koalisyonu engellemeye çalışıyorlar. Perşembe günleri radikal sağ ve ırkçılığa karşı yapılan protestolar geri dönüyor.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin