Nasıl ki, Federal Almanya Cumhuriyeti Soğuk Savaş yıllarında kapitalist emperyalist ülkelerin Sovyetler Birliğine karşı sürdürdükleri mücadelede ön cephede yer aldıysa, bugünkü Almanya da hızla Rusya’ya karşı oluşturulan cephenin merkez ülkesi, ana karargahı olmaya doğru ilerliyor.
Hafta başında Almanya ile Rusya arasında yeni bir gerilime vesile olan Rostock’taki yeni NATO komuta merkezinin açılışı bunun işaretlerden biri. Resmi adı “Commander Task Force Baltic” (CTF Baltic) olan bu yeni komuta merkezi Alman basını tarafından haklı olarak “NATO komuta merkezi” olarak duyuruldu.
Baltık denizinden gelecek “Rus tehlikesine karşı” etkili mücadele ve koordineyi sağlamak üzere kurulan donanma komuta merkezinde Almanya, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Büyük Britanya, İtalya, Letonya, Litvanya, Hollanda, Polonya ve İsveç askerleri görev yapacak. Rutin durumlarda 60, operasyon durumlarında 240’a kadar askerin yer alacağı komuta merkezinin komutanlığını beş yıl boyunca Almanya üstlenecek. Sonra da Polonya ve İsveç’e devredecek.
Rusya, Kalingrad kentinin Baltık ile sınır olması nedeniyle Baltık Denizi’nde donanma gücü bulundurma hakkına sahip.
12 NATO üyesi Avrupa ülkesinin Almanya liderliğinde kurduğu CTF Baltic’in en tartışmalı yanı ise kurulduğu yer olan Rostock. Burası, eskiden, yani iki Almanya birleşmeden önce Demokratik Almanya Cumhuriyetinin (DDR) bir şehriydi.
Almanya’nın Moskova Büyükelçisi Alexander Graf Lambsdorff’u salı günü Dışişleri Bakanlığına çağıran Rusya, CTF Baltic’in merkezinin Rostock’ta olmasına tepki gösterdi. Gerekçe olarak da eylül 1990’da Federal Almanya Cumhuriyeti ve DDR’nin yanı sıra Sovyetler Birliği, Fransa, İngiltere ve ABD arasında imzalanan “2+4 Anlaşması”nı gösterdi. Anlaşmanın 5. maddesinin 3. bendinde “SSCB silahlı kuvvetlerinin DDR’den çekilmesinden sonra yabancı silahlı kuvvetler, nükleer silahlar ya da bunların taşıyıcıları Almanya’nın bu bölgesinde konuşlandırılmayacak ve nakledilmeyecektir” deniyor.
Yani, eskiden DDR’nin sınırı olan bölgede Alman askerlerinin dışında yabancı askerlerinin konuşlandırılmayacağı “2+4 Anlaşması”nın altına imza atanlar tarafından garanti edilmiş. Koşullar değiştiği için Almanya fiili olarak anlaşmayı ihlal ediyor. Moskova’dan gelen tepkiler üzerinde Rostock’taki donanma merkezinin açılışını yapan Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, “CTF Baltic yeni bir NATO karargahı değil, NATO birliklerinin konuşlanmadığı ulusal bir karargah. Dolayısıyla 2+4 Antlaşmasının ihlali söz konusu değildir. Almanya NATO ile iş birliği yapıyor ve bu doğal bir durum” dedi.
Karargahın NATO tarafından planlanıp planlanmadığı, Almanya’ya bu konuda açık ya da gizli bir görev verip vermediği artık önemli değil. Çünkü asıl belirleyici olan kurulan merkezde Baltık Denizi’ne sınırı olan ya da olmayan NATO ülkelerinden gelen “yabancı askerlerin” Rostock’ta bulunması. Anlaşmada gerçekten de eskiden DDR olan bölgede yabancı askerlerin konuşlandırılmayacağı yazıyor. Bu nedenle söz konusu olan NATO’dan ziyade yabancı askerlerdir.
Merkezin temel görevi Baltık Denizi’nde Rus donanmasına karşı ortak komutayı koordine etmek. Bunu gizleyen de yok. NATO, daha Ukrayna savaşı çıkmadan, Rusya’yı düşman ilan ettiği için, NATO üyesi ülkelerin bu temelde bir araya gelerek birlikte hareket etmesi de sıradan bir durum olarak yansıtılıyor.
NATO’nun SSCB’nin etki alanları olan Doğu Avrupa’ya genişlemeyeceği de güvence altına alınmıştı. Ancak NATO, zamanla bunu fiili olarak ihlal ederek pek çok Doğu Avrupa ülkesini bünyesine kattı. Aldıklarıyla yetinmeyerek, Ukrayna’yı da bünyesine dahil etmeye çalışınca bugünkü savaşa zemin hazırlandı.
İçinden geçtiğimiz süreçte ‘Soğuk Savaş’tan sonra kurulan yeni nizam her alanda çatırdamaya başladığı için, güçlü olanlar, eskiden imzalanan anlaşmaların kendilerini sınırlandırdığından hareket ederek yollarında devam etmek istiyorlar. Bu elbette gerilim ve büyük savaş tehlikesini arttıracaktır.
CTF Baltic ile Baltık Denizi’nde Rus donanmasına karşı NATO’nun askeri kapasitesini arttıran Almanya, yine bu hafta İngiltere ile de stratejik önemde askeri iş birliğini derinleştirmeyi amaçlayan “Trinity House Anlaşması”nı imzaladı.
Bütün bunlara, Ukrayna savaşıyla “Tabuları yıkacak” şekilde askeri harcamaların arttırılması, dış politikada militarist söylemlerin sıradanlaşması, silah üretim kapasitesini arttırması da eklendiğinde, Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip Almanya’nın aynı zamanda askeri olarak da Rusya’ya karşı en büyük güç olma isteği yolunda ilerlediği görülüyor. Avrupa’nın diğer ülkelerini de peşine takarak, “büyük birader” ABD olmadığı durumlarda askeri olarak Avrupa’ya liderlik yapmanın hesabı içinde olduğunu gösteriyor.
Ekonomideki daralma ve durgunlukla birlikte Almanya’nın askeri olarak daha saldırgan bir dış politika izlemesi kaçınılmaz. Sadece bu hafta içinde olanlara baktığımızda Alman sermayesi ve hükümetinin halkın güvenliğini tehlikeye atacak hamleler yaptığı net. Bu militarist hamlelere karşı, tarihte yaşananların da tecrübesiyle güçlü bir mücadeleye ihtiyaç var.