Pazartesiye oldukça etkin gündemlerle girdik. Bunlar tesadüf veya aynen yükselişle değil, biriken koşulların artık dışa vurumuna zorunlu gelmesiyle çıktı. Meclis tutumu ve öldürülen bebek olayları, K. Kıbrısın Pazartesi gününde adeta kısa zaman öncesi dışa vuran deprem gibi gelişti. Ama sakın sosyal medya gözüyle takılıp kalmayın. Örneğin ne makam önünde nede mecliste protesto için yığılma olmadı. İstifa falan da yok. Ancak, dışa vuran ve konuşulan gerçekler, adeta sistemin çürümüş, çökmüş ifadesinin aynasıdır.
Peşinen bir yanlış kulanıma dokunacam: artık hemen sarılınan cümleği artık kulanmayalım: “aklın ermediği gelişmeler”.. çünkü, yaşananlar akla gelmeyen değil, göstere göstere biriken yaşamın artık sığmayan pandorasından dışa vurumuyru. Ğstelik benzer olaylar da önceden olsa da bunlar ya kapatıldı, ya ilgisizlikle umursanmadı, benimsenip susuldu veya şöylesine konuşulup brakıldı. Zaten dikat edin, örneğin katledilen bebek olayı sonrası olayın tekleşmiş şekli değil, birçok kesim yaşadıkları benzer olayları da anlatmaya başladı. Sağlık sisteminin hastahane ağı yaşananları da ağızda dolaştırdı. Kimisinin durumu susturuldu, kimisi ötelendi ve bazısı da korkarak veya çıkar uğruna sustu. Kimisi de şunu hatırladı, benzer çocuk ölümleri olduğunda ses dahi çıkmadı. Şüpelere rağmen hiç dokunulmadı. Son olay ise artık birilerinin feryatıyla ortaya çıktı. Öyle çıktı ki haber vermedeki erteleme dahi nasıl normal davranış şekliyle uygulanma pişkinliği dahi ortaya serildi.
Ya kapanan veya susturulup sesizce geçiştirilen konular, birgün gelir, artık gizlenemez derecede artık ortaya gelir. Ozaman da herkes adeta kendi birikimi ile konuyu konuşur. İçindeki acıyı, zamanında bir şey yapamamanın adeta sıkıntısını da açığa vurur. En yakınlarının nasıl ölüp de çaresiz kalmanın acısı, dokunuşla su yüzüne vurdu. Bunu medyadaki prokramcılara dek bir günde izleyerek yaşadık. Ama tek olmayan mı: yüce makamcıların gıkı çıkmadı. İstifa falan dilerinin içinde yok. Zaten salt hastahane ölüm kuşkuları değil, sağlık dosyası açılıp da çoğu olayın nasıl hasır altı edilme gerçekleri, birden aklın tutulmasından kurtulup yeniden hatırlandı.
Yanan tahlil labratuvarı ve sonuçlarının hiçeleşmesi, zamanı geçen ozaman parasıyla ikiyüz milyonluk ilaçların yine para ödeyerek imha edilmesi, hastahane yangını, adapas sahteleme gibi konular sıralanır. Hepsi kapatıldı. Soruşturması dahi belli değil. Ölümler ise oldukça kabarık. Yukarda belirtiğim gibi, herkesin aklına gelecek ve adı ihmal veya dinselleştirerek kader denilierek hiçbir gelişme olmadı. Hat da eklemeden edemiyecem; ayle neferinin ölmesindeki bazı durumları sırf yazdığı için kardeşine baskın yaptırtarak olayı yazmasına engel koyan önemli görevli dahi var. bunlar bir anda katledilen ve akla gelmeyecek şeklinde sonuçlanan ölümdeki bebekle birden ortaya serildi. Ancak, toplumsal tepki yine sosyal medya ile kalınıyor. Makamcı ise pişkin. Öyle yalanlar da atıyor ki demeğin gitsin. Bu ne ilk nede sondur.****
İkinci konu ise daha da vahim diyecem, ama bebek ölümü üstüne gitmeyecek. Dünya kuralını sırf yandaşı meclis başkanı yapsınlar diye yerlebir eden yüce partililer yaptı. Neymiş: iki mühür iptali gerektirmez. Böylesi buluşa “haydi ondan” dahi denmez. Ama Kuzey Kıbrısta hem de koltukta oturan parti baş vuruyor. Hukukçusundan saraylısına da taktirle savunuyor. Diyecek söz kalmadı. Ama hep “ben ne yaparsam” uygulamasının şimdi de önemli kriterleri dahi tersdüz etme noktası “yüce mecliste” yapılıyor. Oy pusulasının kutucuğuna bir mühür değil iki mühür veya üç vurursanız kabuldür. Daha kibir pişkinlikle de savunarak “kulanılan oyun daha güçlü olması için” dahi denir. Sonrası mı eğitim veya bilim denir. Kanun veya tüzüğe bağlı ifade edilirse, kim inanır oda başka hikaye.
Yalnız, şunu teslim edelim: Fikri bey ve Tatar bolca geziyorlar. Adına da tanıtma yaptıyoruz demektedirler. Onlar doğrusu başarısız oldular. Sadece, seyah olup ceplerini doldurdular. Ancak, kendileri yapamadıkları tanıtımı, özellikle son bebek ölümü “KKTC” tanıtımını yaptı. Pek de Kıbrıs konularına yer vermeyen TC medyaları bu defa bu haberi veren önemli yayınlar oldu. Demek ki katliyamdan tanınma da oluyormuş. Tam da Ersinin Türkiyede kahve sohbetinin de gerisinde hamasi atıp tutmaları yaparken. İlke TV gibi yayınlar da hem olayı hem de Tatarın açıklamalarını da vermesi ayrı bir ironi acıtan duyma halinde bende etkin yaptı.****
K. Kıbrıstaki çöküş artık kendi parti içindeki birlikleri dahi tutamıyor. Son meclis seçimleri aynası. UBP kurultayı, sahte diplomalar, ihalesiz yakıt kıyakları, Adapas sahtelemeler, Jet sgandalı ve sayresi… son dönemin peşpeşe gelen dışa vuran kirliliklerin bilançosu. Yasa tüzük bir yana, artık çöken sistemin elimizdeki kalan çirkefleri oluyor. Bunlar öyle toplumsal muhalet direnci veya araştırmacı gazeteciliğin sonuçları değil. Kendi içerindeki rekabet, artık tutulamayan çirkefin dışa vuruşu veya sahte diploma olayı gibi TC sahibinin burayla olan ilişkilerindeki bazı sancılar sonucu ortaya çıktı. Çoğu şimdiden kapantıldı. Unutuldu. Bazısı ise yine olayı ortaya çıkan kesimlerin tutumuna bağlandı. Sahte diploma olayında sokaktaki söylenen “MHP vekilinin” tutumu belirleyecek deniliyor. Zaten dikat etiniz mi, sahte diplomada ortaya başka olaylar da serildi. Ama önce bir ünüversiteyle kısıldı. Sonra da giderek belirli kişilerin dışta kalması çaktırmadan oldu. Tabi örneğin sahte diploma veya UBP kurultayında bazı kişilerin yargıda dahi nasıl kıyaklaştığına da tanık olduk. Buda yutuldu.
Tabi ki biz bunları yazarken, birçok çevre boş durmuyor. Hakımızda atıp tutan laflarla dosyamızı dolduruyor. Neden bunları yadık diye sağda solda laf ediyor. Buda günümüz ülke fişlemenin önemli konumudur. Ne yazpsınlar: onlar da işini yapıyor. Yalan, kirletme ve iftiralı yazılarla dosyalar kabarıyor. Bir gün bakarsınız Türkiyeye girmek isteyince de nedeni gösterilmeden sokulmazsınız. Yakınlarınızın bir yere girmesinde dahi kulanılıyor. Buda gerçeklerin örtülmesi için psikolojik baskıdan istihbarat dosya doldurma derecelerinde yerini alır. Ancak, herşey bir yere kadar. Birgün tıpkı son bebek ölümü gibi, ortaya vurur. Ozaman da birden zincir boşalır. Öyle boşalır ki herkes hatırlar. Kendilerine çektirilen acılar, fişlenmeler, acının dahi susturularak fırsatla çıkar sağlama kültüründe yaşamı sürdürmeğe çalışır. Tekrar edecem: bir ananın ölümünde resmen suiistimal vardı. Evlatlarından ikisi konuyu şikayet eder. Karşılık olmayınca da sosyal medyaya kor. Öteki kardeş de terfisine engel olacak diye baskı yapıp kaldırtır. Suçlu polis dahi gönderir.
Bebek katli böyylesi konuları da konuşturdu. Şimdilik sistem dışa vuran çirkefine rağmen pişkinliğe devam diyor. Hele şu pişkinlik daha da acıtan lafları duyurtuyor: “afetmeyecem: sonuna dek gideceğiz”.. halbuki bu lafları söyleyenin nasıl nice dosyasının kapatıldığı da akılda. Ama makamcıdır. Diyecek söz artık kalmadı. Ancak, akla gelmeyen değil, biriken gerçeklerin toprak altından dışa vuran sürecini yaşıyoruz. Olamazların nasıl olduğunun adeta birer elde kalan acısı veya ironileriyle karşılaşıyoruz. Sistem değişmedikçe de bunlar devam edecek.