Çeviri: Kontra Salvo
Sahra Wagenknecht’ın yeni partisi, Almanya’nın sağa kayışına direnmektense onu takip etti. Ama özellikle dış siyasetteki müesses nizam karşıtı olarak algılanan duruşu, kendisine bir yer açmış gibi görünüyor.
Sahra Wagenknecht İttifakı’nın (BSW) ihdası, yeni partisinin Almanya için Alternatif’in (AfD) yükselişine destek mi yoksa köstek mi olacağına dair tartışma başlattı. BSW resmen kurulmadan önce bile, bizler de Wagenknecht’ın partisinin Sağın yükselişini yavaşlatabileceğini ve Almanya’daki siyasal tartışma alanını Solun geleneksel olarak güçlü olduğu sosyoekonomik konulara daha fazla yönlendirebileceğini umut ettiğimizi ifade etmiştik. Wagenknecht’ın partisi Ocak sonundan beri ortalıkta ve Avrupa Parlamentosu seçimi ile eski Doğu Almanya’daki iki eyalette seçimlere katılmış durumda. Peki, bu umutlar gerçekleşti mi? BSW, Sağa karşı mücadeleye yardımcı mı oldu yoksa sağa kayışa katkıda mı bulunuyor?
Haziran’daki AB seçimlerinde yaşanan seçmen kaymalarına bakıldığında, BSW’nin esas olarak Sol Parti ve iktidardaki Sosyal Demokratlar’a (SPD) zarar verdiği görülüyor. Infratest Dimap’a göre, BSW seçmenlerinin çoğunluğu daha önce SPD ve Sol Parti’ye oy verenler. 580.000 eski SPD seçmeni ile 470.000 eski Sol Parti seçmeni BSW’ye dönmüş. BSW seçmenlerinin yalnızca 160.000’i 2021’de federal seçimde AfD’ye oy vermiş. Aynı anket şirketine göre, Türingen ve Saksonya’daki BSW seçmenlerinin çoğu daha geniş soldan ve az bir miktarda da AfD’den gelmiş.
İlk bakışta, BSW’nin esas olarak sol partilerden oy aldığı ve AfD’nin oyuna ancak temas ettiği net gibi görünüyor. Bununla birlikte, partinin görece yeni olması nedeniyle 2021’deki federal seçimlerde ve özellikle 2019 eyalet seçimlerinde AfD’ye oy verenlerin artık aşırı sağ partinin çekirdek seçmeninin bir parçası haline geldiği varsayılabilir. Bu büyük ölçüde radikal sağcı seçmen grubunun BSW’ye neredeyse hiç dönmemesi pek de şaşırtıcı olmaz. Aynısı son iki yılda AfD’ye dönenler için söylenemez. Yılın başında AfD, ülke çapında yüzde 22 paya sahipti ama sonra Avrupa seçimlerinde “yalnızca” yüzde 16’ya ulaştı. Belki de en etkileyici şey, seçim sonrası araştırmalarda, ikna oldukları için değil, diğer partilere dair duydukları hayal kırıklığı yüzünden oy verdiklerini söyleyen seçmenlerin oranının nispeten yüksek -yarının biraz altında- olmasıdır.
Bu seçmenler, cazip bir alternatif sunulursa teoride bir kere daha tercih değiştirmeye ikna edilebilirler. Bir yaklaşım, AfD seçmeninin en azından bir kısmını ayırmak için yeniden bölüşüm düzenlemeleri önermek olabilir. Bu strateji özellikle, AB seçimleri için yapılan seçim sonrası araştırmalarda kendilerini “işçi” olarak niteleyen ve AfD’ye oy verenler (yüzde 33) ile bu partiye destek veren nispeten yüksek orandaki sendika üyelerine (yüzde 18.5) hitap edebilir. AfD seçmenlerinin giderek proleterleşmesi muhtemeldir ki bu ABD, Fransa, Birleşik Krallık ve diğer ülkelerde de gözlemlenebilen bir süreç ve pek de kaçınılabilir değil. Sosyalist güçler bu seçmenleri kendine çekebilmeli ve çekmeli, üstelik sadece hayatta kalma içgüdüsü yüzünden de değil.
Yavaşça Hız Kesme
Alman sendika federasyonunun düşünce kuruluşu olan Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün (WSI) bir çalışmasında, BSW’nin, özellikle Almanya’nın doğusunda ve yakın zamanda AfD’yi tercihler edenler arasında müesses nizam karşıtı bir alternatif olarak algılandığı ortaya çıktı. Sosyal-yapısal olarak, bu bölgeler ve topluluklar, Sol Parti’nin öncüllerinden biri olan PDS’nin (Demokratik Sosyalizm Partisi) zamanında başarılı olduğu yerler. BSW, işsizliğin yüksek ve yaşlanan nüfusun olduğu yerlerde güçlü ve WSI’ya göre, özellikle düşük gelirli seçmenlere ve geleceğe dair karamsar beklentilere sahip ve mevcut kurumlara çok az güven duyanlara cazip geliyor.
BSW’nin Türingen ve Saksonya’da aldığı sonuçlar esas olarak Sol Parti’ye zarar vermiş olsa da AfD’nin daha da iyi bir sonuç almasını engellemiş gibi. Her iki eyalette de AfD, anketlerde yüzde 35-36’ya kadar çıkmış görünüyordu. Infratest Dimap’a göre, Türingen’de ankete alınan BSW seçmenlerinin yüzde 26’sı, bir seçenek olarak BSW olmasaydı eyalet seçimlerinde AfD’ye oy verebileceklerini söyledi. Saksonya’da ise bu oran yüzde 33. Bu oran, AfD’nin aldığı sonuca dahil edilseydi, partinin Türingen’de yaklaşık yüzde 37, Saksonya’da ise yaklaşık yüzde 35 oy alması beklenirdi. BSW’ye dönen pek çok eski Sol Parti seçmeninin Sol Parti’ye oy verme ihtimali de pek yok çünkü BSW’nin çıkışından önce bu partinin oyları düşüşteydi. Bazı Sol Partili stratejistlerin, Wagenknecht’ın partiden ayrılmasının, yeni veya yenilenmiş seçmen kesimlerine ulaşılabileceği anlamına gelebileceği umutları boşa çıktı.
Tamamen sayısal anlamda, BSW bir şekilde AfD’nin yükselişini yavaşlattı ama geçici de olsa bu bir çözüm olmaktan uzak. Peki, BSW’nin genel olarak Almanya’daki siyasal tartışma ve medya söylemine etkisiyle ilgili olarak ne söylenebilir? Sol ve sol liberal çevrelerin büyük kısmı tarafından öne sürüldüğü üzere, partinin göreceli başarısı siyasal manzaranın genel olarak sağa kayışının parçası mı?
Üsttekine mi Alttakine mi Sadakat?
Ekonomik ve toplumsal siyaset anlamında, BSW, varlığının hissedilmesini net bir şekilde sağladı. Eski Sol Parti milletvekillerinden oluşan parlamento grubunun ilk taleplerinde birisi, asgari ücretin arttırılmasıydı. BSW, emekli maaşlarının attırılmasını çağrısında da bulundu. Aynı zamanda devamlı olarak küçük ve orta boy işletmelerin (KOBİ) çıkarlarını, “ekonomik rasyonalite” sloganıyla destekliyor.
Bu yönelim epey çelişkili. Sermaye ve emek arasındaki uzlaşmazlık, KOBİ’ler ve ücretliler arasında özellikle güçlü. Ekonomik olarak daha az dinamik bölgelerde menşei olan küçük şirketler, ülke çapında ve uluslararası alanda kapitalist rekabete karşı koymak için sert bir sendika karşıtı duruşu mutlak olarak görüyorlar. BSW içerisindeki sol kanat güçler, kısa vadeli “tekel karşıtı ittifak” temelli bir ekonomik siyaseti vurguluyorlar. Mevcut ekonomik durum tariflerine göre, SPD, Yeşiller ve neoliberal şahin Özgür Demokratlar’dan (FDP) oluşan federal hükümet, gerçek kapitalist rekabeti tahrif eden büyük iş çevreleri yanlısı bir sanayi politikası güdüyor. Bu eleştiride aslında BSW, FDP ile aynı bakış açısını paylaşıyor.
Bununla birlikte orta vadede, KOBİ’lere yönelik vaatleriyle ücretlilere yönelik vaatleri arasındaki çelişki gerilime yol açacak gibi. BSW, bir yandan sermaye üzerine daha yüksek getirilmesine karşı çıkar ve işsizlerin vasıfsız işleri kabul etmeleri için daha fazla yaptırım getirilmesini desteklerken aynı zamanda daha yüksek emeklilik maaşı verilmesini ve işçilere yardım etmek adına daha güçlü sanayi ve yapısal politikalar uygulanmasını talep ediyor.
Rusya-Avrupa enerji ortaklığına ve buna paralel olarak sanayi için düşük enerji fiyatlarına bir dönüş görmeyecek gibiyiz. Aksine, önümüzdeki yıllarda yoğunlaşan sanayi savaşları görmeyi bekleyebiliriz. BSW’nin, sermaye tarafından giderek yüksek sesle dile getirilen kırk iki saatlik çalışma haftası, emeklilik yaşının (en az) yetmişe yükseltilmesi, kamu sektöründe grev hakkının sınırlanması ve kurumsal vergilerin düşürülmesi gibi talepler karşısında nasıl pozisyon alacağı belirsizliğini koruyor. Bu çatışma olası bir bölünmenin tohumlarını taşıyor.
Sol Parti’de, BSW’nin ekonomi politikası yönelimi ve başta sığınmacılık olmak üzere toplumsal politika görüşleri, Wagenknecht’ın Sol Parti saflarından ayrılmasının tamamen bir sağ kanat ayrılışı olduğunun bir kanıtı. BSW’nin kendisi de “Sol Parti 2.0” olmak istemediğini belirtiyor. Önemli figürlerinin çoğu, ister seçim pragmatizmi nedeniyle isterse de gerçekten ikna olarak, eski dünya görüşlerine mesafe koymakta dikkat çekecek derecede hızlı davrandılar. Partinin Saksonya’daki birinci sıra adayı en korkunç örneklerden birisi. Eski Sol Partili siyasetçi Sabine Zimmermann, BSW’yi “SPD’nin sağına, CDU’nun soluna” yerleştiriyor. Zimmerman seçim gecesi kamu televizyonu ARD’de, CDU ve BSW arasında özellikle “eğitim ve göç politikalarında” büyük bir politika “örtüşme” olduğuna vurgu yaptı.
İki Arada Bir Derede
BSW, her ne kadar ekonomi politikası ile sığınma ve göç politikası anlamında Sol Parti’nin net bir şekilde sağında olsa da BSW için temel konu olan barış ve yumuşamaya yönelik bir dış politikaya gelince sağcı ayrışma görüntüsü o kadar da net olmuyor. Wagenknecht ile birlikte Sol Parti’den ayrılan Bundestag vekilleri, bunu öncelikle partinin barış ve dış politika tutumlarındaki yumuşama algısından duyulan tatminsizlik nedeniyle yaptılar. Ayrılmalarındaki önemli gerekçelerden birisi, partinin, Batı’nın Ukrayna politikasını eleştirmekteki kararsızlığıydı.
Sol Parti’den ayrılan meclis grubu üyelerin çoğunun dış politika konusunda uzmanlaşmış olması tesadüf değil. Sol Parti’nin NATO yanlısı ve Batı ittifakına yönelik uzlaşmacı tutum benimsemeyi reddettiğine dair algı, uzun süredir partinin federal hükümette yer almasını engelleyen bir unsur oldu. Bu nedenle, Wagenknecht, milletvekili Sevim Dağdelen ve diğerleriyle birlikte, 2021 federal seçim kampanyasında başarısız olan “kırmızı-kırmızı-yeşil” koalisyon stratejisine içeride muhalif bir duruşu korudular.
Bunu akılda tutarak tabandaki çok sayıda üyenin ve seçmenin neden Sol Parti’den BSW’ye kaydığını anlamak daha kolay. Sadece orada olmamakla birlikte özellikle Doğu’da, Sol Parti ve SPD’nin geleneksel seçmenlerinin BSW’ye kayışı, her şeyden önce bu sonuncunun dış politikadaki duruşuyla açıklanabilir. Tam da barış konusunun Sol Parti’nin “oportünizminin” eleştirisine yakından bağlı olması nedeniyle BSW, sosyoekonomik ve sığınma ile göç gibi konularda Sol Parti’nin açık bir biçimde sağında olmasına rağmen müesses nizam karşıtı bir güç gibi algılanabiliyor. Sol Parti, program bakımından hâlâ Alman Parlamentosu’ndaki en müesses nizam karşıtı güç ancak zararsız, SPD/Yeşiller düzeninin sadece biraz daha soldan bir eklentisi gibi görünüyor.
BSW’nin giderek asli endişesi haline gelen bir diğer konu da göç. Parti kurulurken önemsiz gibi gösterilmişti. Geçen yılın Ekim ayında BSW’nin kuruluşunu bir basın toplantısıyla duyuran Wagenknecht, göç konusuna bir defa kısaca değinmişti. Ocak sonunda Berlin’de yapılan partinin kuruluş konferansında, bir avuç konuşmacı bundan bahsetmişti.
Ancak son birkaç ay içinde, odak değişti. Özellikle Wagenknecht’in kendisi için Ukrayna’daki savaş ve (başta emekli maaşları olmak üzere) toplumsal konuların yanı sıra göç de asli konuşma konularından biri haline geldi. On yıl önce Deutsche Bank’ı “saatli bomba” olarak gösterirken bugün aynısını göçmenler için söylüyor. Temmuz ortasında, Faslı on sekiz yaşındaki bir sığınmacının kuzeydeki Uelzen kentinde bir adamı tren istasyounun merdiveninden ittiği iddiası üzerine Twitter’da/X’te şöyle yazdı: Ülkeye böyle saatli bombaların doluşmasına yol açan kontrolsüz göçü durdurun!”
Bu konuyu vurgulayan yalnızca Wagenknecht değil: Zimmermann, Saksonya’daki seçimden bir gün sonra sonuç üzerine resmen yorum yaptığında, kontrolsüz göçü sınırlamayı politika değişikliğinin ilk hedef olarak ilan etti. Eğitim ve barış ikinci sırada geldi.
Genel olarak, BSW böylece emeklilik, emek piyasası ve dış politikaya gelince Sol, iç güvenlik ve göçe gelince Sağ olarak sınıfladırılabilir. Bununla birlikte, seçim kampanyalarındaki tartışmaların rotasına bakarsanız, BSW’nin söyleminin daha Sağa kaydığını iddia etmek güç. Parti, genel sağ eğilimi takip etmeye meyilli, onu belirlemeye değil. Sonuç olarak, daha Sağda olduğu konularda bile BSW, hem program hem de söylem olarak aşağı yukarı Hristiyan Demokratlar ve SPD’nin büyük kısımlarının olduğu yerde, ne fazla ne de az, Sağın merkezinde. Oliver Nachtwey’in kısa süre önce Frankfurter Allgemeine Zeitung’da öne sürdüğü gibi “AfD’nin cephe örgütü” olmadığı anlamına da geliyor.
Bununla birlikte, BSW, Wolfgang Streeck’in Die Zeit’teki bir röportajda iddia ettiği gibi “doğru soruları soran” tek güç de değil. BSW, sığınma ve göç politikası anlamında net bir hüküm olmadan genel sağcı eğilimi takip etti. Eğer bu seçim taktiklerinden kaynaklanıyorsa bir noktada BSW, AfD ile bu yakınlaşmadan nihayetinde yalnızca AfD’nin yararlanacağının farkına varabilir. Neticede, göçü sınırlandırmayı birincil önceliği gören seçmenlerin “orijinali” seçmesi daha olasıdır.
Aynı zamanda, BSW’nin, Avrupa’da orta menzilli nükleer füzelerin gerginliği aşırı yükseltecek bir şekilde konuşlandırılması konusunda -ki 1980’lerde dört milyon Alman vatandaşı buna karşı “Krefeld Çağrısı”nı imzalamıştı- bir referandum çağrısında bulunması memnuniyetle karşılanmalıdır. Şansölye Olaf Scholz, kararıyla çok daha fazla SPD seçmenini BSW’nin kollarına itiyor. Wagenknecht partisinin yükselişi -vekalet savaşındaki kötü duruma, Amerikalıların sinsice geri çekilmesine ve Ukrayna halkının hızla artan savaş yorgunluğuna ek olarak- muhtemelen Scholz’un ve hatta Yeşiller’den Omid Nouripour’un aniden Rusya’yı içeren müzakereler çağrısında bulunmasının belirleyici nedeni.
Belirsiz Gelecek
BSW’nin gelecekteki yörüngesi büyük ölçüde daha geniş ulusal ve uluslararası siyasi iklime bağlı olacak. Bilhassa eklektizmi BSW’yi ziyadesiyle dış ekonomik çevrimlerin eline mahkum bırakıyor. Benzer bir şey İtalya’daki Beş Yıldız Hareketi’nde gözlemlendi bile. Önümüzdeki on yıllar muhtemelen Çin’e karşı, ikna edici olmayan “otokrasilere karşı demokrasiler” söylemiyle meşrulaştırılacak yeni bir soğuk savaşla nitelenecek.
BSW’ye göre, yumuşamaya yönelik bir barış politikasının önceliği muhtemelen kendisini diğer Alman partilerinden ayıran ve varlığının temel nedeni olarak kalmaya edebilecek bir konu. Bu yeni blok cepheleşmesinin artan önemi, BSW’ye, aslında nispeten tutarlı tutumlar sergilediği temel konularından birisine dair kalıcı bir etkinlik alanı açacak. Böylelikle parti, siyasi yelpazede bir boşluğu dolduruyor. Gelecekte, AfD ve Sol Parti’deki gelişmelerin sonucuna göre daha bile büyüyecek gibi.
Sol Parti’nin Ekim 2024’teki konferansında, transatlantik ittifakına yönelik daha az eleştirel bir duruş taraftarı olan akım önde gelirse özellikle geçerli olacak.
Yelpazenin diğer tarafındaki AfD için gelecek yıllarda Almanya ve Avrupa seviyesinde iktidar gücü olmak istiyorsa AB, Avro, transatlantik ittifakı ve NATO’ya yönelik daha uzlaşmacı tutum benimseme baskısı sadece artacak. Sağcı ve ırkçı bir güç olarak AfD, yine de Batı ittifakına ve “otokrasilere karşı demokrasiler” mücadelesinde ve (Müslümanlar olduğu kadar emperyal yüzleşme siyasetine muhalifler gibi) iç düşmanlara karşı “değerlerimizi savunma” sıkı bağlılığı temelinde Almanya’daki diğer burjuva partileriyle ittifaklar oluşturulabilir. Şu ana dek AfD’yi Avrupa’daki parlamenter gruplarının dışında tutan İtalya ve Fransa’daki modernize edilmiş sağ partiler, uzun bir süredir bu yönde ilerliyorlar. Her ne kadar bu strateji liderlik ve tabanın bir kısmınca reddediliyorsa da partinin “Melonileşmesi” AfD için iktidara giden görünüşteki tek yol.
Dış siyaset gelişmeleri BSW’nin gelecek vizyonu için belirleyici olacak ve hatta siyasi manzarada kalıcı bir unsur olarak geleceğini garanti altına alabilir. Bununla birlikte, tereddütsüz yumuşama politikasının somut cazibesi varken başta, çelişkili bir şekilde bir yanda ücretlilerin diğer yanda sermayenin çıkarına hizmet etme arzusu olmak üzere diğer politika alanlarındaki kafa karışıklığı nedeniyle geleceği belirsiz.
20.09.2024