Çok şükür! bu topraklar muasır mafya düzeyini yakalamaya başladı. Yanlış anlaşılmasın legal olandan bahsetmiyorum. O başka bir konu, sevdiğim deyimle, ‘yasal mermisiyle bir komiserin yaklaşmakta’ hali. Onu bir kenara koyuyoruz. Benim sözünü etmeye çalıştığım, özerk, kurumsal bir mafya düzeyi. Güney Amerika’da, özellikle Meksika, en az 20 yıl kadar önce çoktan bu seviyelere ulaşmıştı ve her geçen gün, ekonominin vaz geçilmez bir parçası olarak, serpildi, büyüdü, gelişti.
Yine en az 15 yıl önce kadar Türkiye’de, beni, bayağı resmi bir Güney Amerika paneline konuşmacı olarak davet etmişlerdi. Bütün Güney Amerika ülkelerinin elçileri, Türkiye’nin Güney Amerika elçileri, o ülkelerle ticaret yapanlar, yani resmi deyimle işadamları, çok şık ve pahalı giysileri ve tabii ki kravatlarıyla, dinleyici koltuklarını doldurmuşlardı.
Açılış konuşmasını, bir bakan yaptı. Kimdi tam hatırlamıyorum ama havalı bir saati vardı. Öncesinde, ortasında, ve sonunda, küçük ekmek dilimlerin üzerine sürülmüş, küçük soslara uzanmış, küçük ve kıvrılmış Macar salamları, çeşit çeşit peynirler yatan, küçük, bildiğim adıyla kanepeler olan ve hemen peşindeki tepside hafif alkollü kokteyllerin onları takip ettiği, benim hiç alışık olmadığım bir paneldi. Düğmeye basınca dönen, dönerken tependeki aynada kendini seyredebildiğin, yuvarlak bir yatağın olduğu bir otelde ağırlanıyorduk mesela. Narsist bir yataktı.
-Ne bileyim ben, ayda 7-8 panele gidiyordum o günlerde ama güneşin sofrasında yemeğimizi yiyorduk ve daha çok arkadaş evlerinde kalıyorduk. Yer yatağını da seviyordum zaten. En azından sabit duruyordu.-
İkinci gün konuşma sırası bana geldiğinde, resmi kıyafetim, tişörtle -tabii ki siyah- kürsüye çıktığımda, mikrofonu düzeltmek için orada olduğum düşünülmüş olması çok mümkündü. ‘Bir Güney Amerika, konuşması tabii ki müziksiz olamaz’ diye başladım. Bu yüzden bir Meksika ‘Corrido’su getirdim ekrana. Bizim ‘dengbej’ gibiydi, ‘bir balad oluşturan, sesli bir anlatı, metrik hikaye ve şiirdi’ Corrido. Eski bir filmden, bulmuştum bunu. Güzel bir kadın balkondayken, aşağıda bir adam söylüyordu. ‘Ay ışığı altında sen ne kadar güzelsin’ gibi sözleri vardı, aşırı romantikti. Balkondaki kadın -nedense beyazdı kadın, güzeldi ve ayın şavkı vuruyordu gitarın üstüne. Hemen ardından bir başka adam beliriyordu, balkonun altında, sarmaşığın yanında, sırtını kolona yaslamış, esas oğlandı. ‘Sen bir güneşsin, ay nedir ki yanında’ diyordu, bir başka ‘Corrido’ da. Bütün salon eridi bunu seyredince.
En çok Meksika elçisi alkışlıyordu. İşadamları alkışlarlarken kravatları dans ediyordu.
Siyah tişörtlü filan ama eğlenceli birisiydi bu kürsüdeki. Alkışlardan hemen sonra devam ettim. Bir de bugünün bir ‘Corrido’sunu dinleyelim dedim. Bir mafya grubunun ‘Corrido’suydu bu. ‘Kokaini sen kilo ile satarsın, bense tonla’ diyordu. Ticaret hacmi deniyordu galiba buna. ‘Ben gece doğdum, federallerin kanını içerim’ gibi sözleri vardı. Başlarını kesip, üst geçitlere astıkları cesetlerin, görüntüleri geçiyordu, klipte.
Bu klipten sonra kimse alkışlamadı, kravatlar biraz daha sıkışmış gibi geldi bana boyunlarda. Sonra dedim ki, ‘Ben devletleri hiç sevmem, devletler de beni ama beni dinleyin lütfen. Çünkü eğer beni dinlemezseniz, Meksika gibi, her gün ortalama, 85 kişinin Mafya tarafından öldürüldüğü bir yere dönüşecek burası da…’
O sıralarda biri yakalanmıştı Meksika’da küvette cesetleri, asitle eritiyordu. Ceset başına 50 dolar alıyordu. Sürümden kazanıyordu ve bu 85 kişi sayısının arasında bunlar dahil değildi mesela.
İşte biz de muasır mafya düzeyini yakaladık. Bizim mafya gruplarının da kendileri için yazılmış özel rap parçaları, otomatik tüfeklerle Instagram paylaşımları, hepsinin dört çeker cipler ile peş peşe geçtikleri temaşaları var artık.
Ve beni bir daha, öyle bir panele çağırmadılar tabii ki ama ‘E pur si muove- yine de dönüyor’ dünya…